Soğuk | Bölüm 3

66 6 2
                                    

Nereye koştuğumu bilmiyordum, sadece koşuyordum. Evime yani yatılı okuluma gidip odamdaki o rahatlığı yaşamak ve uyumak istiyordum. Ama oraya gitmedim. Adımlarımı adımlarım takip ediyordu, daha önce hiç bu kadar hızlı koşmamıştım. Zaman geçtikçe gözlerimi kapadım ve koşmaya devam ettim. Nefesim kesildiğinde nerede olduğumu bilmeden yere oturdum. Gözlerimi açtığımda ormandaydım.

Yemyeşil çimlerin ortasında, kalın gövdeli bir ağacın yanında diz çökmüş oturuyordum. İleriye ve daha ileriye bakmaya çalıştım. Sanki nereyi istersem görebilirdim, özgürdü bakışlarım. Uzakta buraya doğru ilerleyen bir beden gördüm. Yani bir insan, bir erkek. Turuncumsu saçları dalgalı, gözleri siyah, simsiyah ceketinin altından mavi gömleği gözüken, kot pantolon giymiş bir erkek. Gözlerimi kapattım, onu seyredebilirdim ama çok bitkindim. Yere uzandım. Kendimi yeşil çimlerin korumasına bıraktım. Gözlerimi açıp gökyüzünü seyretmeye başladım. Alice ve Calvin'den uzaklaşmak iyi gelmişti. Onlar en yakınlarımdı ama beni olduğum gibi kabul ettiklerini düşünmüyordum. Belki de yanlış düşünüyordum. İçimi bir pişmanlık kapladı. Oturdum, tam kalkacaktım ki karşımda o turuncu saçlıyı gördüm. Beni görünce gülümsedi. Yanıma oturdu. "Benim ağacımın yanındasın." dedi.

"Sorun oluyorsa gidebilirim, her yerden kovulmaya alışkınım." Ne diyordum ben? Bir yabancıya açılacak değildim. Ayağa kalktım yürümeye başladım. Arkama dönüp ona baktığımda yakasındaki Benjamin yazısını gördüm. Benim ceketime çok benziyordu ceketi. Bana güldü ve "Hoşçakal aptal." dedi. 

İçimi kaplayan kızgınlıkla ona kaşlarımı çattım. Geriye doğru uçtu ve 4-5 adım gerisindeki ağaca çarpıp yere düştü.

"Ah, tam bir aptal olduğuna şimdi kesinlik getirmiş olduk. Bunu yapmamalıydın seni sürtük."

İyice kızdım ancak kızgınlığın bir faydası yoktu ve onunla uğraşamazdım. Koşarak uzaklaştım ve okulu aramaya başladım. Bulamayınca telefonumu cebimden çıkardım, Alice'i arayacaktım ki Alice'ten gelen 32 cevapsız arama gördüm. Aradım.

Ağlamaklı bir ses tonuyla "Bizi yanlış anladın Carmela biz sadece senin üzülmeni istemiyoruz..." dedi. Hayatımda ilk defa neşeli Alice'in ağladığını duyuyordum.

"Ağlama Alice. Geliyorum ama şu an bilmediğim bir ormanda kayboldum ve yardıma ihtiyacım var." dedim. Alice iyice paniğe kapılacaktı doğal olarak. Ama teknolojik mucizevi yetenekleri sayesinde nerede olduğumu bulacak ve beni alıp bu lanetli ormandan çıkaracaktı.

"Tam da düşündüğün şeyi yapacağım Carmela merak etme, geliyorum."

"Calvin nerede?" diye sordum ona, neden sorduğumu bilmiyordum.

"Sen gittikten sonra bana anlamsızca bakıp ortadan kayboldu yani kaçıp gitti. Onun da nerede olduğunu bulurum ama o başının çaresine bakar ve muhtemelen yalnız kalmaya ihtiyacı var, onu bilirsin. Olduğun yerde kal, hemen geliyorum Carmela."

Gülümseyerek kapattım telefonu. Alice gerçekten mükemmel bir arkadaştı ve beni kurtaracaktı.

Arkamda bir ses fısıldayarak "Seni bulması kolay olabilir ama kurtarması kolay mıdır bilemem Carmela." dedi.

Arkamı döndüğümde karşımda Benjamin'i gördüm. Koşarak ona sarıldım. Neden yaptığımı bilmiyordum ama zayıf noktasını bulmuştum. Sevgiye muhtaçtı. Ben de öyleydim. Kolları beni sımsıkı sardı. Ancak ben onu sevdiğimden değil, beni bırakmasını istediğim için zayıf noktasına dokunmuştum. Nasıl olduğunu bilmeden zayıf noktasını hemen algılamıştım.

"Önsezilerin kuvvetliymiş Carmela. Ancak ben bunu çoktan fark ettim," diyerek beni itti.

"Benjamin," dedim. "Seni tanımıyorum, sen de beni tanımıyorsun, o yüzden beni bırak. İşine yarayacağımı sanmıyorum."

"Bir konuda yanılıyorsun sürtük. Ben Benjamin değilim. Bu ceket çalıntı."

"Kimsin sen o zaman?" diye sordum. Ceketini çıkardı. Suratı değişti, saçları, herşeyi... Sarı saçlı, mavi gözlü biriydi şimdi. "Ben Charles. Yanlış adama rastladın sürtük."

"Bana sürtük deme." dedim ve ona yaklaşarak ceketi elinden aldım. "Yanlış bir şeye rastladığımdan eminim, ama karşımdakinin adam olup olmadığından emin değilim."

Güldü. "Espri anlayışını beğendim Carmela. Ama senden istediğim şey bu değil."

"Ne istiyorsun benden?" diye sordum.

"Zor bir şey değil, sadece kolyen..."

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

20 Aralık 1989

Ophelia, soğuk kar taneleri yere kavuşmaya çalışırken, ormanın içinde yürüyordu. Gözlerini gökyüzünde gezdirdi. Yanağına düşen kar tanesi hızlıca su haline dönüştü. Her adımında çıkan gırç sesiyle, daha da seviyordu bu ormanı. Evden, sinir olduğu şeylerden kaçabileceği tek yerdi. Bu günlere kadar gücünü her zaman saklamıştı, kimseye göstermemişti. Her zaman içinde bir yerde tutuyordu o gücü ve yalnızca bu ormanda ortaya çıkarabiliyordu. Çünkü dışarıda ortaya çıkarırsa, o lanet okula gönderilecekti. Ophelia sır tutmayı her zaman sevmişti. Vilhelm'le bir sene önce evlenmişlerdi ve bir çocukları olmuştu. Şu anda bu yağan karı onunla seyretmek istiyordu. Oğluna sarılıp, birlikte her kar tanesine ayrı bir isim vermek istiyordu. Gülümsedi Ophelia. Oğlu gücünü saklayamamıştı. Bu yüzden yollanmıştı. O okula gönderilmişti.

Ophelia ağlamasına karşı koyamadı. Ağladı, ağladı ve ağladı. Bu kadar küçük bir çocuk, annesinden uzak kalmamalıydı. Asla çocuk yapmayacaktı Ophelia. Kolyesinde yanıp sönen ışığı gördü. Gücü onu çağırıyordu. Bir ağaca hızlıca tırmandı, etrafına bakındı ve gördüğü en uzak yere zıpladı. Bir dağın tepesine, bir insanın asla zıplayamayacağı bir yere. O insan değildi.

Ailesi insan değildi ve olmayacaktı. Kız çocukları her zaman daha güçlü kabul edilmişti. Belki de daha yetenekli ve daha meraklılardı. Oğlu her şeyi berbat etmişti... Hayır, Ophelia oğlunu suçlayamazdı. O tepeye çıktığında, etrafta bir şeylerin yazılı olduğunu gördü. Onun için bir işaretti bu. CHARLES O OKULDA DEĞİL, OPHELIA. 

Ophelia gülümsedi, gücü ona asla yalan söylemezdi. Rahatlayıp nefesini dışarı verdi.

OĞLUN GÜVENDE, OPHELIA. beliren diğer bir yazıydı.

Ophelia daha da rahatladı ve kolyesine teşekkür etti. Güçlerinden vazgeçmek istiyordu.

Kolyesini hızlı bir şekilde boynundan çıkardı ve cebine koydu. 6 sene sonra doğacağı kızının, 13 sene sonra bu kolyeye muhtaç kalacağını bilmiyordu. Ve tam 24 sene sonra, kızının bu kolyeyi tanımadığı abisine verip vermeme arasında karışık bir durumda kalacağını bilmiyordu.

SoğukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin