Hoseok kendisine kahve yaparken, kaşlarını çatmış oturan Yoongi'yi dikkate almadan her tarafa küfür yağdırıyordu. Pek yardımcı olduğu söylenemese de böyle çeşitli, "renkli" ifadelerle stresini atmaya çalışıyordu. Gözlerine hakim olmakta hala zorlanıyordu ve tam oracıkta, mutfakta soğuk yere kıvrılıp uyumaya bile hazırdı.
Rüyasız bir gece olsa da Hoseok üç civarı nefes alamadığından uyandı, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı. Hava yerine ciğerlerini yavaş yavaş doldurup içten içten yakıp kavuran bir su var gibiydi. Biraz zaman geçince de yatağında su izleri gördü ve odayı hindistan cevizi kokusu sardı.
İyice korkan Hoseok Yoongi'ye mesaj attı. O da saatin geç olmasına bakmadan hemen arkadaşının evine koştu ve sabaha kadar Hoseok'u sakinleştirmeye çalışarak sırtını okşayıp, bayık sesiyle bir şeyler anlattı durdu.
Jung, hyungunun karşısına oturdu ve eline bir bardak tutuşturdu:
"Neler olduğunu anlamıyorum. Yemeklerden midem bulanıyor, uyuyamıyorum, boğuluyorum, baygınlık geçiriyorum. Doktora gitmemin zamanı geldi mi dersin?"
"Hoseok, iki haftadır böylesin ama hala hastaneye gitmedin" – Min yorgun yorgun nefes alarak kahveden yudumladı "Şekeri az."
"Korkuyorum" - küçük, abisine şekerliği uzattı – "ve nedense içim rahat degil."
"Yakında her şeyin değişeceğini düşünüyorum... "
"Umuyorum" - Hoseok ocağa dönerek - "Yumurta kırmamı ister misin?"
"Yok, teşekkür ederim. Ben eve gideyim, sen de kendine dikkat et lütfen," – Yoongi gülümseyerek küçüğün saçlarını okşadı ve gitmeye hazırlanmaya başladı.
Hoseok, abisi başkasının yatağında uyuyamaması nedeniyle evinde kalmamasına çoktan alışmıştı. O nedenle uykusuz geçen bir geceden sonra Yoongi küçüğün anlayışına sığınarak evine gitmek için toparlanmaya başladı. Hoseok abisini uğurladıktan sonra buzdolabından domates ve pastırma çıkararak doğramaya başladı. Düşüncelere öyle bir dalmıştı ki neredeyse parmaklarını kesiyordu. Jung, hafif acıdan tıslayarak ve yine küfrederek yara bandı bulmak için banyoya gitti.
***
Taehyung, sekizinci katta olduğunu boş vermiş balkon trabzanlarından bacaklarını dışarı sarkıtmış oturuyordu. Arada bir elindeki sigaradan çekmek için mırıldandığı şarkıya ara veriyor, gün batımını izliyordu. Son zamanlarda yavaş yavaş deliriyor olduğunu düşünmeye başlamıştı, çünkü normal bir insan onun gördüğü şeyleri göremezdi.
Örneğin, parmaklarındaki kan... Ama hemen sonra Taehyung kanın hayali değil de gerçek olduğunu anladı. Belki de kendisinden bile daha gerçek. Güneşin son ışıkları altında parlayan kan damlalarına büyülenmişçesine bakakalan oğlan az daha balkondan aşağı düşüyordu.
Balkondan inerek elini soğuk su altına tutmak için mutfağa doğru yöneldi ve yorgun yorgun "Tanrım, neden?" – diye fısıldadı.
Kan durunca Taehyung sanki kendisinin olduğundan emin değilmiş gibi dikkatle parmaklarını incelemeye başladı. Üç parmağında bir şey doğrarken yanlışlıkla bıçak kaymış da kesmiş gibi duran biraz derince kesikler olduğunu gördü, bir ay önce böyle bir şeyi bizzat yaşamıştı. Ama sorun şu ki Taehyung bıçağı en son dün eline almıştı.
"Neler oluyor, ne?" - yere çöküp dizlerine sarıldı küçükken korktuğunda yaptığı gibi – "Çok korkutucu..."
Jimin Taehyung'u mutfakta aynen o şekilde buldu. Ayağa kalkmasına ve kesiklere komik hayvan desenli bantlar yapıştırmasına yardım ettikten sonra ona kahvaltı hazırlayıp, ilaç verip uyuttu. Taehyung'un güç toplamaya ihtiyacı vardı, hocaları birkaç gündür ondan mimari projesini isteyip duruyorlardı ama o daha elini bile sürmemişti.
"Özür dilerim minik" – Jimin, uyuyan Taehyung'a bakarak hüzünle gülümsedi – "göreceksin, yakında her şey düzelecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı iplikle: İkiye ayrılmış || VHope
Fiksi PenggemarHoseok hasta olduğunu düşünüyordu. Taehyung deliriyor olduğunu düşünüyordu. Aslında sadece Kırmızı İplik'le bağlılardı. Ama anlayamamak onları az daha geri dönüşü olmayan yere götürecekti.