Son veyahut Başlangıç

126 4 1
                                    

Kim yaptı lan bunu! Kim ha çıksın karşıma. Kim, kim?..  kendimi kaybetmişçesine kapıyı tekmelerken böyle bağırıyordum.
Geçirdiğim krizi duyan Bahar daha fazla dayanamamış olacak ki koşarak geldi. Yerdeki cesedi görür görmez de çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Kendimi unutup ona bakmaya başladım. Hali hal değildi. Çığlıkları azalırken başını elleri arasına alıp çöktü duvarın dibine."Benim suçum değil, benim suçum değil, benim..."
Korkarak seslendim, ama ben yokmuşum gibi sayıklamaya devam ediyordu. Kolunun tekini tutup kendime çevirmeye çalıştım. Hızla kolunu geri çekip aynı şeyleri yapmaya devam etti.
Bir yanımda yerde yatan Berke , diğer yanımda transa geçen Bahar, işler iyice korkutucu bir hal almıştı. Sus, sus diye yalvarıyordum. Yalvarışlarım bağrışmaya döndü. Yüzüne hızla tokatı yapıştırdım. Bunun doğru ya da yanlış olduğu o an umrumda değildi. İşe yaramıştı. Bana döndü ve boş boş bakmaya başladı.
Odadan çıkardım ve polisi aradım. Polis gelene kadar Bahar sıkıca sarıldı bana. Omuzları kalkıp iniyordu. Ağladığını anlayabiliyordum. Siren sesleri gelene kadar böyle kaldık, tam kalkmaya hazırlandım ki elimi tuttu. Başını kaldırıp bana baktı. Çok korkunç olaylar yaşamıştım. Ama hiçbir zaman bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Bahar bana sarılırken ağlamıyordu, gülüyordu. Korkunç bir gülümse vardı yüzünde, beni donduran. İttirdim onu, dengemi sağlayamadım, arkaya doğru sendeledim. Hala gülüyordu. Neyse ki polislerden biri yanımıza geldi ve Bahar ona dönüp üzgünmüş gibi rol yapmaya başladı.
Titriyordum. Çünkü şimdi her şeyi anlıyordum. Ambulansa cesedi taşıyacaklardı. Polis bize gidip araçlarında beklememiz gerektiğini  söyledi. Arka koltuğa geçtik. Yalnız kalmamızdan faydalanan Bahar fısıltıyla konuşmaya başladı.
"Semih iyi bir çocuk, onu sevgilim rolünü yapması için ben zorladım. Böylece benden şüphelenmeyecektin. Ah, ne kadar aptalım!"
Gözünden birkaç damla yaş süzüldü, bu sefer gerçekten ağlıyordu.
"Berke tam bir şanssızlıktı. Bazı insanlar şanssız doğar bilirsin. Hatta oteldeki, senden hoşlanan güzel genç kız, onun sorumlusu da benim. En üzücüsü ne biliyor musun? Polise bile güvenemiyorsak kime güvenelim yahu! O gün, gizli numaradan küçük kız aradığı zaman, polis doğru bilgi vermedi değil mi, ben istemedim. Kim olduğu hakkında bir fikrin var mı? Meryem'in babası. Aslında o hep istemişti kızını, zavallı adam. Dediklerimi yapmazsa kızını asla göremeyeceğini söyledim. Bugün kavuşturdum onları, ne kadar mutludurlar şimdi, benim sayemde!
Duyduklarım midemi bulandırmıştı. Titremeye devam ediyordum. Ağlıyordum da, bir çocuk gibi.
"Senden nefret ediyorum!" Diye bağırdım. Yüzünü dehşet kapladı. Gözleri şeytanı andırıyordu. Çaresiz bir şeytan ancak böyle bakabilirdi diye düşündüm.
"Hayır benden nefret etme! Edemezsin. Ne olur. Yalvarıyorum! Seni seviyorum, o ne yaptıysa bizim mutluluğumuz için yaptı. Faruk, lütfen... Benden nefret etme!"

Konuşmada değiştirdiği ruh halinden anlamamak elde değildi . O çift kişilikliydi. Nefret etme mi, yüzüne kusmak istiyordum.
"Biliyor musun Bahar? Sen iğrenç bir kadınsın. Kimsenin sevgisini haketmeyen sefil, aciz bir kadın." Bunları masum tarafına söylüyordum, bir bakıma acıdım ona. Katil tarafının ortaya çıkmasını, tüm bunları onun üstüne almasını istiyordum.
Gözü ön koltuğa ilişti birden. Polisin biri silahını ön koltukta bırakmıştı. Ben ne olduğunu anlamadan silahı kapıp bana doğrulttu. Bu kadarmış, diye düşündüm. Her şey buraya kadar. Huzursuzca gözlerimi kapadım.
"Elinde bir hayatın kaldı bak! O da benim elimde. Seni seviyorum Faruk, hepsini senin için o yaptı, o içimdeki ses. Dur diyemedim. Lütfen, lütfen mutlu ol."
Ondan son duyduklarım buydu. Tetiği çekti. Kulakları delen bir ses, barut kokusu. Ama hiçbir şey hissedemiyordum. Acı yoktu. Polislerin sesini duydum. Gittikçe yaklaşıyordu. Arabanın kapısı açıldı. Biri beni sarsarak kendime getirmeye çalışıyordu. Sımsıkı kapandığım gözlerimi zorla açabilmiştim.
Bahar, intihar etmişti.

Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Karşımda Semih ve şu oteldeki kız vardı. Uyandığımı görünce kız koşup hemşireyi çağırdı.
Uzun bir süre iyi olmam gerektiği, hayatta insanı mutlu edecek birsürü güzel şey olduğunu anlattılar. Ben de bu süre zarfında tavana baktım. Odanın kapısı açıldı, küçük Meryem bir eliyle babasını, diğer eliyle küçük simli bir kartı tutuyordu. İçeri girer girmez koşup kartı bana verdi. Bir geçmiş olsun hediyesi. İnanılmaz bir şeydi. O an hiçbir şey beni bu kadar mutlu edemezdi. Babası da yaklaştı bana. Elini omzuma koydu.
"Onu özlüyorsun değil mi? Her şeye rağmen..."
Evet, onu özlüyordum, her şeye rağmen. Ve onun için yaşayacaktım. Onun gözleri olup, bu dünyada göremediği daha bir çok şeyi gösterecektim ona. Mutluluğun tüm renklerini bilecek, yaşatacak mutlu edecektim. Gerisi önemli miydi ki zaten...

KABUS (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin