Aşk böyle bir şeydi sanırım. Hatalarını kabullenmekti, cezalandırmayı düşünsen de kıyamamaktı aşk. Günlerce gelmesini beklersin. Gözün yollarda, kulağın çalan kapı zilinde, bekler durursun bir umut gelir işte diye... Sonra bir sigara yakarsın, yağmur boşalır şehre gökyüzünden tane tane. Cam kenarına yaslarsın kolunu, düşünürsün, hayal edersin elveda diyerek gittiği eve pişman bir halde geri döndüğü günü. Tam iki yıldır ben de bu hayal ile yaşıyordum. Gelip, ayaklarıma kapanıp beni affet diye yalvarsın istiyordum fakat o gözlerindeki yaşı gördüğümde her şeyi unutuverdim. Unutmak bazen en güzel şeydir, hatırlamak ise hep kanatacağın yaralarındır.
Nergis'in kokusu burnumda yayılmaya başladıkça ben içmeden sarhoş oluyordum. Bu garip bir histi. İki yıl önce beni terk eden kadın iki yıl sonra evime geliyor ve ben sarılıyorum. Şaka gibi. Hiç hayal ettiğim gibi değildi bu kavuşma. Biraz kırıp dökseydim hiç değilse diye geçirdim bir an içimden ama bu uygun bir davranış olmazdı sanırım.
Nergis tam konuşacaktı ki baş parmağımı dudaklarına götürdüm sus dercesine. Utandı, konuşamadı. O da susmaktan yana oldu. Susması bazı yerde mutluluk saçsa da bazı soruların cevabını merak ediyor ve sebeplerini anlamaya çalışıyordum...
Çok geçmeden ben de Nergis'e eşlik ettim ağlayarak. Hem de öyle böyle değil hıçkırıklara boğulmuştum. Sormadım ben hiçbir şey. Anlatmak da zorunda değildi zaten özgürdü. Özgürdüm, özgürdük. Hepimiz biraz özgürlüğü yaşatmıyor muyuz içimizde. Umursamadım gelişini, geldi ya önemli olan buydu. Fazla kurcalayıp kafa yormaya da gerek yoktu aslında.
Nergis, çok sulu göz olduğundan hemen en ufak şeylere ağlardı ama ilk defa böyle görüyorum ben Nergis'i. Herkese inat, hıçkırıklara boğulup ağladı.
(Çok geçmeden kendime gelmek için içeriye buyur ettim Nergis'i.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
..
Teen FictionKatıla katıla gülebileceğiniz ve aynı zamanda hüzünlerine kapılabileceğiniz bir hikaye... Keyifle okuyun...