Gece vardiyasında gittim işe. Şef tertip yaptı saydı teker teker. Üzerimize zimmetli baretlerimizle beraber kazma küreklerimizi verdi ellerimize. 15 kişilik grupla indik yine aşağıya. Etraf zifiri karanlık, baretimizden çıkan ışık etrafı zar zor aydınlatırken vardiya arkadaşım Kenan bir iç çekti. O karanlıkta yüzünü zar zor şeçebiliryordum elimi omzuna attım, hayırdır yoldaş demeye kalmadan ciğerlerim dedi. Cümlesini tamamlamadan öksürmeye başladı anlamışım bir hastalığının olduğunu üstelemedim sen istirahat et dediysemde dinletemedim. Oda haklıydı zaten kazandığımız 2 kuruştu birde istirahat ederse onuda alamayacaktı. Kenan'ın derdini düşünürken uzaklardan "sabahı mı bekliyorsunuz" diye bi ses geldi ince bir sesti Kenan aldı eline kazmasını kazmaya başladı bir yandan sövüyor bir yandan kazıyordu. Ocakta kazma ve kürek sesleri birbirini kovalıyordu. Bende yere koyduğum kazmamı alıp işe koyuldum. Kazıyorduk kazdıkça ilerliyor vagonlar gelip alıyordu. Kazmayı salladım karşımdaki kömür yığınını aşagıya indirdim botlarım gömüldü, dizlerime kadar kömür yığını doldu. Baretin ışığından havadaki kömür tozunu görebiliyordum. Zaten görebildiğim tek şey buydu ne Güneş görebiliyorduk ne de Yağmur. Hayatımız bir pamuk ipliğine bağlıydı fakat yapacak bir şeyimiz yoktu mecburduk. Her birimizin ayrı hikayesi vardı kimisinin evde çocukları, kimisinin ana babası bekliyordu. Hikayemiz farklı amacımız aynıydı 2 kuruş daha kazanıp eve ekmek götürebilmek. Bunlar elleri yüzleri kara, alnı ak, ekmekleri sonuna kadar helal, kazandığı her kuruşu sonunu kadar hak etmiş, alın teriyle ıslatmış kahramanlardı. Evet kahramanlar diyorum çünkü her baba yiğidin harcı değil haftanın altı günü yerin yüzlerce metre altına inip kazma kürek sallamak. Biz Zonguldak şehrinin gizli kahramanları, işten eve kap kara dönen, yerin altını kendimize mesken tutanlarız. Ekmeğini taştan çıkartıyor deyiminin kalıp bulmuş haliyiz. Biz bu iki katlı şehrin eksi birinci katını inşa eden ustalarız...