Güne uyandım, hafif bi grip kırgınlığı vardı üzerimde. Telefonu elime aldım günaydın mesajı attım bi kaç saat sonra günaydın mesajı belirdi telefonumda "iki nokta üst üste ve kapalı bir parantez işaretiyle birlikte" buruk bi tebessümdü suratımdaki o kocaman siyah gözlerini, kusursuz görünen fiziği ve saçları ile beraber tombik yanakları geliyordu gözümün önüne. O yanakları avcumun icine alıp burnunun ucuna ufak bi öpücük kondurmak geliyordu içimden. Çok seviyorum Allah'ın belası kadını o yapmaz gözüm kapalı güvenebilirim abi o benden başkasına bakmaz çünkü sadece ve sadece beni seviyor diye düşünüyordum, düşünmek yetmiyormuş anlaşılan. şuan yanımda ondan kalanlar; "sayfaları yırtılmış bir defter kırık bir kalem" birde Sezai Karakoç'un "Gün Doğmadan" adlı kitabı. Peki ya o nerde bana güveni aşılayan fakat kendisi güvensizlik sonucu kaybolan kadın nerde...
Ondan önce lağım çukuru olan şu hayatımı papatya bahçesine çeviren kadın, sana söyluyorum papatyalar tükeniyor. Sırf son yaprağı seviyor demediği için bahçedeki papatyaların sayısı azalıyor. Çok kötüyüm be kadın gitmen yarı yolda bırakman koymuyorda, o kadar alışmışken sana ve güven meselesine, senin yaptığın ne bileyim. Ulan bu kahpelik niye ! Neden böyle yaptın neyimden şikayetçiydin, fazla mı sevdim ?
Bak yanıyor sigaram bu kaçıncı sigaram ve kurduğum hayal bilmiyorum. Ama hepsi yanıyor, sardım hepsini şu paketimde kalan son dal sigaraya umutlar duman oluyor çıkıyor sindikleri ciğerlerimden. Bak atıyorum seni vücudumdan, çıkartıyorum artık seni hayatımdan evet bu benim zaferim. Görüyorum hissediyorum gözyaşlarını sen duygusalsın sevmesende en ufak şeye ağlar duygulanırsın sana son sözüm nolur ağlama sana gülmek yakışıyor ağlamak değil...