''Henüz dört yaşındaydım. Varoşlardan birinde yaşıyorduk. Tabi oranın varoş olduğunu seneler sonra fark ettim. Yuvama döndüğümde. Annemle babamı tekrar bulmak için gitmiştim. Zor yıllar. İşkence ettiler bana. Tecavüz ettiler. Defalarca kez. Küçük kız bedenine doyamayan orospu çocukları bir bir geçti üstümden. Patrona en sağlam para kazandıran parça çırpı bacaklı, daha memeleri çıkmamış bir kız çocuğuydu.''
Dilan kadehini masaya koydu. Önünde duran yemeğe dokunmak bir yana, çatalı dahi eline almamıştı. Sadece sipariş etmişti. Çünkü sadece şarap içmenin hoş karşılandığı bir restoranda değillerdi.
Karşısında onun için yeni bir av vardı. Avını ürkütmeyi sevmezdi. Sevmediği bir diğer şey de sinsilikti. Ne tilki adımlarıyla ilerlerdi, ne de bir aslanın antilop sürüsünün arasına dalarken çalılıklardan fırlaması gibi çıkarırdı kelimelerini ağzından. Her şeyi bembeyaz anlatırdı kendi üslubuyla. Anlattığı öykülerin hepsi, ne eksik ne fazlaydı. Tüm berraklığıyla oturduğu masaya dökülür, kalkarken de toplanırdı.
''Daha on beşime gelmemiştim. Vücudumu bir kez olsun tamamen kendi renginde göremedim o yaşa kadar. Hep belli yerlerde morluklar olurdu. Bazen yüzümde. Sırtımda çizikler olurdu. Sadist piçler bana yapmadıklarını bırakmadılar.''
''Bir gece yarısıydı. Bir şey fark ettim. O gece çok yorgundum. Daha hava kararmadan üç kez sikilmiştim. Üçüncüsünde Vahit diye bir herif vardı. Adam bacaklarıma bile dokunmadı. Bana para ödediğine göre bu adamı en çok tahrik eden şeyler yasaklı şeylerdi. Tabular falan. Ahlaksızlık ne kadar artarsa alınan zevkte o kadar artar. İnsan biraz kafadan kırıksa fantezileri öyle değişir ki... Neyse. Bu adamın bir derdi vardı. Ben önce iktidarsız sandım. Çünkü dakikalarca sıvazlamama rağmen kalkmadı. Ağzıma aldım. Bir o kadar daha uğraştım. Yine tık yoktu. Bu adamın ki kalkmıyordu. Acaba gay mi diye düşündüm. Tercih değiştirmeye çalışan bir oğlancı belki de.''
''İşin asıl garip yanı ise bu piç bana sürekli gülerek bakıyordu. Sinir bozucu bir sırıtışı vardı. Senelerce sürekli beterin beterini gördüğümden ne korktum ne de ürktüm. Adama parasını geri teklif edecektim ki beni kaldırdı. Odanın tam ortasına astığı salıncağa bağladı. Ağzıma siyah bir top tıktı. Ellerimi ve ayaklarımı bileklerimden bantaladı. Kıpırdayamıyordum. Ses çıkaramıyordum...''
Dilan avının yüzüne yerleştirdiği dehşete düştüğünü göstermeye çalışan yüz ifadesinin sahte olduğunu biliyordu. İçinden geldiği için değil de yapması gerektiği için yaptığı mimikler Dilan'ın işini doğru yaptığına bir işaretti. Büyük ihtimalle karşısında oturan kodamanın benzer zevkleri vardı. Bir yandan tiksiniyormuş gibi gözükürken içten içte iç çekiyordu. Salyalarını akıtmamak için sürekli ağzını restoranın tanesi kırk beş liralık mendillerinden birine siliyor ve litresi yedi yüz lira olan şaraptan küçük bir yudum alıyordu. Bu akşam ki av sağlamdı. İyi beslenen insanların kanlarının tadı da iyi oluyordu. Ve madde kullandıkları zaman eriştikleri zirvenin sokakta yaşayanlarınkine oranlar daha iyi olduğunu söyleyenler olmuştu.
''Sonra polislerin kullandığı elektrikli coplardan birini eline aldı. Yanağıma onunla dokundu. Sırtımda yavaşça gezdirip sağ kalçama indirdi. O zamanlar şimdiki kadar sağlam kalçalarım yok tabi. Epey zayıftım. Kemiklerim sayılıyordu. Patron beni sürekli şişmanlatmaya çalışıyor ve yemeklerimi yemediğimde tekme tokat dövüp ardından bi güzel sikiyodu. Senin anlayacağın sağlam bir darbede kalça kemiğimin kırılması daha kolaydı o zamanlar.''
''Karşımdaki copla birkaç kez yavaşça kalçama vurdu. Neredeyse acımamıştı. Yalandan bir çığlık attım. Fakat ağzıma tıktığı top yüzünden boğuk bir homurtu çıktı. Vuruşları sertleşmeye başladı. Gerçek çığlıklar, gerçek boğuk homurtular çıkarıyordum. Yavaş demeye çalışıyordum. Yapma demeye çalışıyordum. Diyemiyordum. Yalvaramıyordum. Berbat bir durumdu. Ve işin en kötü yeri daha başlamamıştı bile.''
''Sırtıma vurdu. Karnıma vurdu. Nefes alamadım. Homurdanamadım. Gözlerim kararmaya başladığından ise bana o copun elektrikli olduğu hatırlattı. Nereden geldiğini anlamadığım bir acı. Titremeye başladım. Kalbimi hissettim. Tam olarak nerede olduğunu. Sonra bir duraksama. Copla vuruşlar. Ve yine elektrik. Ve yine cop. Kalp krizi geçirene kadar bunun devam edeceğini sanıyordum. Ama hayır. Bu sayko beni öldürecek kadar merhametsiz değildi. Belim kırılana kadar devam etti.''
Avının, öykünün sonunu merak eden gözlerle pür dikkat Dilan'ı dinlemesi kadının epey hoşuna gitti. Her şey tamam sayılırdı. Avı neredeyse paketlenmişti. Tek yapması gereken öyküyü bitirmek ve cinsel fantezisiyi bahane ederek avını istediği yere götürmekti.
''Ben acıdan kıvranırken ambulansı çağırdı. Kalkmayan sikinin üstüne pantolonunu geçirdi. Üstüne ceketini giydi. Dışarı çıkarken gülümsüyordu. Anlaşılan mutluydu. Tam kapıyı açacaktı ki kararlı kararsız geri döndü. Acıdan yaşlar boşanan gözlerime bakıp; ''Bu yaptığımdan hiçbir zevk almadım. Ne cinsel olarak bir haz ne de başka bir şey. Ama bu yaptığım sayesinde yarına daha mutlu bir insan olarak uyanacağım. Bu gece güzel bir yemek yiyeceğim. İnsanın kendisiyle hesaplaşmasından sonraki rahatlama duygusu kadar güzel bir şey yok. Ha içini rahatlatacaksa söyleyeyim, ben aseksüelim. Bunu sana neden yaptım biliyor musun?'' dedi. O sancılı anın ortasında bir an için başımı döndüren, acımı uyuşturan bu soruya karşı anlaşılır anlaşılmaz bir tepki verdim. Top yüzünden bağıramadım tabi ama o anladı ''Neden?'' diye sorduğumu. ''Neden mi?'' Elinde tuttuğu beyaz fötr şapkasını başına taktı. ''Çünkü yapabiliyorum.'' deyip odadan çıktı.''
Gözlerinin sonuna kadar açılmısı, avının diğer mimikleri gibi sahte değildi. Hikayeden etkilenmiş, az buçuk azmış, sonunda ise şaşırmıştı. Artık çantada keklik diye düşündü Dilan. Hesabı istedi. Avına ödetti. Beraber avının yüz elli bin liralık Mercedes'ine bindiler.
Dilan henüz araba yeni çalıştığında avına yıkık saraydan bahsetti. Elini hayalarına attığında hayatındaki en büyük fantezinin bu sarayda biriyle bütünleşmek olduğunu söyledi. Avı itiraz etse de Dilan'a karşı koyamadı. Son gaz şehrin dışına çıktılar. Gökyüzü açıktı. Yıldızlar, şehirden uzaklaştıkça çoğalıyorlardı. Yıkık Saray'a geldiler.
Hiç vakit kaybetmeden içeri girdiler. Biraz temizlenmiş enkazın ortasında bulunan, Dilan'ın hususi getirtiği yatağa yattılar. Dilan avını sırt üstü yatırıp üzerine çıktı. Gömleğini çıkardı. Adam yıldızlara baktı. Uzun zamandır bu kadar çok yıldızı bir arada görmemişti. Aylardır şehirden çıkma fırsatı bulamamıştı. Bugüne kısmetmiş diye geçirdi içinden. Tuhaf ve kırık bir kadınla deli saçması bir gece. Değişken hisler sardı dört bir yanını. Dilan'a karşı koyamıyordu. Dilan yavaşça avını yatağa bağladı. Av biraz ürktü. Dilan avını ürkütmeyi sevmezdi. Korkmaya başlayan gözleri ise hemen tanırdı. Bu yüzden indirdiği pantolondan çıkan dalı ağzına aldı. Derin bir inlemeyle gelen rahatlık. Dilan bu rahatlamayı da bilirdi.
''Önce sen sonra ben.'' dedi adama.
''Ne konuda?''
''Pozisyon olarak sevgilim. Önce sen burada böyle yatacaksın. Sonra ben. Beni bağlayacaksın ve hayatında hiçbir kızı sikmediğin kadar sert sikeceksin. Anlaştık mı?''
''Anlaştık.''
Av önce sıcak ağzı ve yumuşak dudaklarıyla ruhsal bir ziyafet veren Dilan'a sonra ise gece karardıkça daha çok parlayan yıldızlara baktı. Ne tuhaf bir durum diye düşündü. Anlaşılan bu gece hayatında bir zirve olacaktı. Erişemediği kadar yüksek cinsel haz. Ve hepsi kırık bir kadın sayesinde.
Dilan göbeğinden boynuna kadar öperek ilerledi. ''Şimdi sıra son rötuşta.'' dedi. Siyah göz bandını avının gözlerine geçirdi. Bu toprakların geleneğiydi bu. Adaklar da, kurbanlar da, neyin geldiğini anlamadan gelen şeyin onları bulması gerekirdi. O an Dilan da, avı da mutluydu. Yaşanılanın önünde ne bir engel ne de bir pürüz kalmıştı. Her şey olağan akışıyla sürmeye devam edecekti. Fakat avın atladığı ve atlatığını asla fark edemeyeceği bir şey vardı.
Son gördüğü şey, yıldızlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Tanrıçası
Fantasi''Duyumsa İlyit! Havada demir tadı var. İnsanlar geliyor. Yine bizi silmeye çalışacaklar yeryüzünden. Fakat bu sefer değil. Korkma İlyit. Artık ben varım. Korkma benim küçük kızım. Bu sefer ateşten mızraklarıyla sana dokunamayacaklar. Seni yakamayac...