3. Kasaba

164 14 0
                                    

Yalnızlık. Bu zamana kadar en çok tattığım duygu buydu sanırım. Etrafımdaki kalabalığa rağmen yalnızdım birçoğunuz gibi. Ailenin ortanca çocuğu olduğum için evde pek sözüm geçmez, ciddiye alınmazdım. Ben de kendimi onlara kanıtlama ihtiyacı duyar, boyumdan büyük işlere kalkışırdım ve sürekli başıma belalar açardım. Evet çoğu zaman zarar görürdüm ama umursamazdım. Çünkü bu belalar sayesinde benimle ilgilenir, beni fark ederlerdi. Ama bu seferki belayı ben açmamıştım başımıza. Bizi bu hale ben getirmemiştim. Peki neydi bizi birbirimizden ayıran? Hepimizi farklı köşelere savuran neydi? Hayattalar mı değiller mi haberim bile yoktu. Her şeye rağmen mutluyduk -sanırım-düne kadar. Peki dün ne olmuştu?

"Saklanın!" babamın sesi hala kulaklarımda çınlıyordu. Biz daha ne olduğunu anlamadan ağabeyimi, kardeşimi ve beni alt kattaki sığınağa saklayıp kendisi gitmişti. Korkmuştum. Hem de daha önce hiç korkmadığım kadar. Ama kendim için değil babam için. Bana zarar geleceğinden değil de ona zarar geleceğinden korkmuştum. Annemi zaten ben daha çok küçükken kaybetmiştim babamı da kaybetmek istemiyordum. Buna dayanamazdım. Bu düşüncelerle hemen fırladım olduğum yerden. Ağabeyim kardeşimi sakinleştirmeye çalıştığı için gittiğimi farketmemişti bile. Merdivenleri ikişer üçer çıkıp üst kata ulaşınca evde kimsenin olmadığını farkettim. Dış kapı açıktı. Dışarı çıkıp babamı bulmak istedim ama gördüğüm manzara olduğum yerde donup kalmama neden olmuştu. Kasaba yerle bir olmuştu. İnsanlar çığlık çığlığa sağa sola kaçışıyor, saklanmaya yer arıyorlardı.

"Hope, senin ne işin var burada?" babamdı bu. Telaşlanmıştı. Korkuyordu. "

"Baba! iyi misin? Ne olmuş dışarda öyle? Ne yapacağız şimdi biz?"

"Sakin ol kızım hiçbir şey olmayacak. Sığınağa kardeşlerinin yanına dön. Ben de geleceğim birazdan." Konuşmalarımızı "güm" sesleri bölüyor, her geçen saniye dışardaki kargaşa daha çok artıyordu. Korkuyordum.

"Neden geri gelmeyecekmişsin gibi hissediyorum? İçimde kötü hisler var baba. Korkuyorum. Lütfen beraber dönelim sığınağa." gözlerim dolmuştu. Kendimi sıkmama rağmen birkaç damla yaş süzülüverdi yanaklarımdan. Babam yanaklarımı ellerinin arasına aldı. Bundan cesaret alıp "Gitme nolur" diyebilmiştim. Sesim titriyordu.

Babamın yüzünde -iki saniyeliğine de olsa- çaresizliği görmüştüm. Bu çok kötü bir duyguydu. Yanındayken kendimi güvende hissettiğim tek insanın yüzünde gördüğüm o çaresizlik bana güçsüz hissettirmişti.

"Dediğimi yap Hope. Sığınağa ağabeyinle kardeşinin yanına dön. Beni de zor durumda bırakma. Şuan dışarıda kasabamıza saldırıyorlar ama biz burada seninle tartışıyoruz. Fazla zamanımız yok kızım. Sen git ben de geleceğim." Hiç inandırıcı değildi ama babamı daha fazla zor durumda bırakmak istemediğimden başımı olumlu anlamında salladım ve ona sarıldım. Nedense içime bunun babamla son sarılışım olacağı doğuyordu. Onu son defa hissedişim, son defa görüşüm olacağı. O yüzden iyice çektim kokusunu içime. Sonra geri çekildim ve öptüm onu elmacık kemiklerinden sakalları yüzüme batmasın diye. Babam da beni öptü ve sonra dışarı çıktı. Beni orda öylece bırakıp gitti. İçimde bir şeyler kırılmıştı sebepsiz yere. Sanki birisi oturmuştu kalbimin üzerine. Sanki biri boğazıma yumruk atmış da nefesimi kesmiş gibi hissediyordum.

Daha fazla burda beklemenin bana bir yararı olmayacağını düşündüm. Çünkü dışardaki gürültüler sürekli artıyordu ve babama söz vermiştim. Aşağı yöneldim ben de.

Henüz iki basamak inmiştim ki duyduğum ses olduğum yerde çakılı kalmama neden oldu. Bir "güm" sesi daha. Aşağıya inip inmeme konusunda kararsız kalmıştım. Hala aklım babamdaydı. Onu ilk defa bu kadar çaresiz görüyordum. Kimdi kasabamıza saldıranlar? Ne istiyorlardı bizim küçük kasabamızdan? Merakıma yenik düşüp cama yaklaştım. Dışarı baktığımda birkaç tane silahlı adamın bizim eve doğru koştuklarını farkettim. Sığınağa inmeye zamanım yoktu. Eğer sığınağa inmeye çalışırsam onlar gelene kadar yetişemezdim ve böylelikle kardeşimle ağabeyimin de yerini onlara göstermiş olurdum. Ben de hemen salonun arka tarafındaki masanın altına saklandım. İçeri girmişlerdi. Ayaklarını görebiliyordum. Bana doğru yaklaştıklarını farkettiğimde derin derin nefes alıp vermeye başlamıştım. Sonra nefesimi tuttum. Masadan uzaklaştıkları ilk anda saklandığım yerden çıkıp arka kapıya doğru koşmaya başladım. Arka kapıyı açıp çıktım. Koştum.. Koştum.. Ağabeyimi, kardeşimi, babamı arkamda bırakıp kaçtım. Sadece bedenim benimle beraberdi. Ruhum ve aklım kalmıştı geride. Geri dönecektim. Ama bunun ne zaman olacağını bilmiyordum.

****

" Uyanıyor "

Göz kapaklarımı yavaşça araladığımda etrafımda meraklı gözlerle bana bakan iki kişi olduğunu gördüm. Bileklerimden güç alıp kalkmak istedim fakat bileğimdeki ağrıyı hissedince vazgeçtim bunu yapmaktan. Sargı vardı bileğimde. Ağaçtan düşünce incitmiştim ama şuan ilk zamanki kadar acımıyordu.

" Daha yeni kendine geldin kızım. Bileğini zorlama." ses sağ tarafta duran kısa boylu kilolu -oldukça kilolu- adamdan gelmişti. Kırklı yaşlarında duruyordu.

" Gitmem gerek." dedim. Bu sefer yanındaki ela gözlü adam söze girdi. " Bu halde nereye gitmeyi planlıyorsunuz? Sizi bulduğumuzda hareketsiz yatıyordunuz ve birkaç saattir de deliksiz uyuyorsunuz. Kendinize gelmeniz biraz zaman alabilir. Önce bir dinlenin, karnınızı doyurun sonra istediğiniz yere gidersiniz." İkisi de haklıydı ama ailemi öylece orda bırakıp kaçmıştım ve onları merak ediyordum.

"Söyle kızım canını sıkan ne? Ne işin vardı sabahın o satinde ormanda bir başına? Birinden mi kaçıyordun? Anlat kızım. Anlat ki sana yardım edebilelim." dedi kısa boylu adam sanki düşüncelerimi okumuş gibi.

Bana kızım diyip duruyordu sürekli. İyi niyetli biri izlenimi vermeye çalışıyor gibiydi ama sesindeki samimiyetsizlik onu ele veriyordu. Ona güvenebilir miydim ki? (Hayır!) Nereden bilebilirdim ki bizim kasabamıza saldıran kişilerin bunlar olmadığını. Ailemden bunlar yüzünden ayrılmadığımı nerden bilebilirdim? Kendi kendimi sinirlendirmiştim birden. Bileğime yüklenmemeye çalışarak yataktan kalktım.

"İyi niyetiniz için teşekkür ederim ama size anlatacak hiçbir şeyim yok. Yardımlarınız için teşekkür ederim ama gideceğim."

"Tamam sen bizi yanlış anladın. Tabiki de istediğin zaman gidebilirsin. Ama uzun zamandır uyuyorsun belki acıkmışsındır diye öyle söyledik biz."

Zaten kimse ben kötüyüm demezdi öyle değil mi? Şu durumda kimseye güvenmek gelmiyordu içimden. Ama hemen ters de tepmemeliydim. Sonuç olarak ben tek kişiydim onlar iki.

"Sağolun her şey için ama ben aç değilim. Gitmek istiyorum sadece. Ailem merak eder." Merak ederler miydi gerçekten? Kendilerini kurtarıp beni merak etmeye fırsat bulmuşlar mıydı ki?

Belki gerçekten de beni merak etmişlerdir diye düşündüm o an. Hatta her yerde beni arıyorlardır belki de. Bu fikir cazip gelmişti. Gitmeliydim. Geldiğim yolu hatırlamıyordum ama bir şekilde bulurdum evimi.

Heyecanla kalktım yattığım yerden. Ama daha harekete geçmeden midemden gelen ses beni ele verdi. Daha iki saniye önce aç olmadığımı söylemiştim oysaki.

"Bakın sizi anlıyorum bizi tanımıyorsunuz, güvenmemeniz gayet normal ama size zarar vermek istesek baygın bir şekilde bulduğumuzda yardım etmez öylece kurtlara bırakırdık yem niyetine."

Ela gözlü adam haklıydı ama hala kötü bir his vardı içimde. Düşündüm ve onaylar şekilde başımı salladım. Sonuç olarak sadece yemek yiyecektim onlara güvenmeyecektim öyle değil mi?

_______

Yemek yemek önemli tabi

tell me where to goHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin