Yaklaşık bir gündür aç, susuz, yorgun ve yaralı bir şekilde kaçmıştım. Kimi zaman yürüyerek, kimi zaman koşarak. Sonunda bu kasabayı buldum. Daha doğrusu onlar beni buldular. Ama içime sinmeyen bir şeyler vardı burada. Tamam sıcakkanlıydı hepsi ama aşırı derecede tuhaflardı. Beni gören herkes garip garip yüzüme bakıyor ve sonra dönüp biribirlerine bir şeyler söylüyorlardı.
Ben yemek tekliflerini kabul ettikten birkaç dakika sonra yemek hazırlamaya başlamış ve kasabanın ortasına kocaman bir masa kurmuşlardı. Tamam. Yani misafirperverliğin aşırıya kaçmış haliydi bu ama hoşuma gitmediği de söylenemezdi. Kadınlar yemek hazırlarken, uyandığımda yanımda duran iki adam da bana kasabayı gezdirmişlerdi. Küçük bir kasabaydı burası. Bizim kasabamızdan bile daha küçük.
Yemek hazır olunca masaya geçtik. Bütün kasaba buradaydı. Sadece bir tane sandalye boştu. Yemeğe başlamadan önce bütün kasabayla tanışmıştım neredeyse. Biraz tuhaf olmaları dışında gayet sıcakkanlı insanlardı hepsi. Muhabbet, sohbet derken yemeğe başladık. Sonradan aramıza isminin Lucas olduğunu öğrendiğim bir çocuk katıldı. Geriye kalan tek boş sandalyeye oturdu ve hiçbir şey söylemeden yemek yemeye başladı. Benden birkaç yaş büyük duruyordu. O yemeğe dahil olduğu andan itibaren herkes daha az konuşmaya ve daha gergin davranmaya başlamıştı. Bu durum garip gelse de bunu kasabanın ortasındaki kocaman yemek masasında soramazdım kimseye. Sonuç olarak bir olay varsa bile söyleyeceklerini düşünmüyordum.
Yemek bittikten sonra kadınlar masayı toplamaya başladılar. Bütün erkekler kahvehaneye dağılırken Lucas gitmemiş, kadınların yanında kalıp masayı toplamaya yardım etmeye başlamıştı. Tuhaf! (Aslında normal ama o an tuhaf hissettirdi.) Ben de yardım ettikten sonra oradakilere uykumun geldiğini söyledim ve nerede kalmam gerektiğini sordum. Sonuç olarak yorgundum ve uyumam gerekiyordu. İki tane kadın "Bende kalabilirsin" diye ortaya atladılar. Ama daha ben cevap veremeden kavgaya tutuştular. Bu neydi şimdi? Kimde kaldığımın ne önemi vardı ki? Ne yapacağımı bilmeden sağa sola bakınırken Lucas'ın bıkkın gözlerle kadınlara baktığını ve ardından da söylene söylene gittiğini gördüm. Öylece gidecek miydi yani? Bu kadınları sakinleştirmeden mi?
"Hey! Nereye gidiyorsun? Yardım et de şunları ayıralım" diye seslendim peşinden. O da geri dönüp "Merak etme birkaç dakikaya ayrılırlar. Zamanla sen de alışırsın bu duruma" dedi. Hayda! Ne kadar garip insanlardı bunlar. Ne zamanından, ne alışmasından bahsediyordu ki şimdi bu? Anlamadığımı anlamış olacak ki yanıma yaklaştı ve sanki gizli bir şey söyleyecekmiş gibi fısıldamaya başladı.
"Bak sen burada bekle. Onlar ayrılacaklar zaten birazdan. Ama sana bir tavsiye; sakın şurdaki yeşilli kadınla kalayım deme. Çünkü o biraz fazla garip. Birkaç senede anca alışırsın" dedi ve bir şey söylememe fırsat vermeden oradan uzaklaştı. Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Bir de yeşilli kadın için "Biraz fazla garip" demişti. Burada garip olmayan bir şey var mıydı acaba?
Birkaç dakika sonra kadınlar -Lucas'ın da söylediği gibi- kendiliğinden ayrıldılar ve bana kiminle kalmak istediğimi sordular. Ben de deminki kavga eden kadınların yüzüne dahi bakmadan en arkada duran yaşlı bir tane teyzeyi gösterip " Ben onunla kalmak istiyorum" dedim. Herkes şaşırmıştı. Özellikle de deminki kavga eden kadınlar. Ama tek kelime dahi etmeden dağıldılar. Ben de yaşlı kadınla beraber onun evine gittim. Yol boyunca kadın sürekli onu seçtiğim için teşekkür edip durmuştu.
Eve geldiğimizde kadın hemen yatağımı hazırladı ve yatağın üzerine bir gecelik takımı bıraktı. Bunlar daha önce hiç kullanılmamışa benziyordu. Çünkü paketinin içindeydi hala. Tam paketi açmaya çalışırken kadının sesiyle irkildim. Arkamda olduğundan haberim yoktu.
"Ben gençliğimden bu yana bu anı bekliyordum. Kızımı uyutmak, o uyurken başında bekleyip ona ninni söylemek istiyordum. Bunun için her gün dua ettim ve sonunda dualarım kabul oldu. Sen çıktın karşıma. Bundan sonra bana anne diyebilirsin. Çekinme olur mu kızım?" Ne saçmalıyordu ki şimdi bu kadın? Hayır şaka yapıyor desem gayet de ciddi bakıyordu yüzüme. Benim burada uzun süre kalacağımı falan mı düşünüyordu yoksa? Yanlış anlaşılmayı düzeltmek için söze girdim. "Teyzeciğim ben burada sadece bir gece kalacağım." Ben daha ilk cümleyi söyler söylemez yaşlı kadının yüzü düşmüş ve sert bir ifade almıştı yerini. Aldırmadan devam ettim. "Sizin adınıza üzüldüm ama benim bir ailem var zaten ve onların yanına gitmem gerek. O yüzden burada kalamam." dedim çıkarabileceğim en kibar sesle. Ama söylediklerimden sonra kadın birden delirmişti. Öyle ki bağırarak üzerime doğru yürümeye başlamış, daha ben ne olduğunu anlayamadan yatağın yanındaki çekmeceden çıkarttığı bıçağı boğazıma dayamıştı. "Sen burada karnını doyurup, yaranı sardırıp sonra da bir gece kalıp öylece gidebileceğini mi zannediyorsun? Kalmak zorundasın. Bu senin borcun ve sen borcunu ödeyene kadar burada kalacaksın. Benimle. Bu süre boyunca da kızım olacaksın daha ne istiyorsun? Senin ailen olsa ormanda tek başına baygın bir şekilde bulmazlardı herhalde seni öyle değil mi? Hem de bu incecik kıyafetlerle. Sorumsuzmuş kızım senin ailen. Gör bak benimle ne kadar mutlu olacaksın. Sana kendi annenden bile daha iyi bakarım ben." İyice haddini aşan kadının bu yaşlı haliyle bana kafa tutmasına her şeyden çok şaşırmıştım. Kafayı yemişti. Sinirden kararan gözlerime ve titreyen ellerime hakim olup sakinleşmeye çalıştım.
Boğazımdaki bıçağı tutan elini tuttum ve bıçağı boğazımdan çektim. Sonra bıçağı elinden kapıp odanın diğer ucuna fırlattım. Kendimden emindim. Bu yüzden önüme döner dönmez, ben daha hareket edemeden, boynuma yapışıp beni boğmaya başlamasını beklemiyordum. Ondan kurtulmaya çalışıyordum ama yapamıyordum. Elleri çok sertti. Nasıl bu kadar güçlü olduğunu anlayamıyordum. Nefes alıp vermekte zorlanmaya başlamıştım. Boğazım parçalanıyormuş gibi hissediyordum. Gücüm tükeniyordu.
Çaresizce çırpınırken, sona yaklaştığımı hissettiğim o anda onun da gücününtükenmek üzere olduğunu farkettim. Çünkü artık baştaki kadar güç uygulamıyordu. Bu durumu fırsat bilip kalan gücümle ittim onu. Toparlanmasına fırsat vermeden tokat attım suratına ve sonra tekrar ittim. Gözüm hiçbir şey görmüyordu tüm bunları yaparken. Öksürüyor, vücuduma nefes yetirmeye çalışıyordum.
Son itişimden sonra dengesini kaybedip sendelendi. Ayağı biz kavga ederken katlanan halıya takıldı ve düştü. Kafasını çekmecenin köşesine çarpmıştı. Ne klasik ama! Numara yaptığını düşünüyordum ama hareket etmiyordu. Ölmüş müydü? Yanına da yaklaşamıyordum ki korkudan. Ben orada ne yapacağımı bilmeden, donmuş bir vaziyette beklerken duyduğum tıkırtıyla birlikte elim ayağım birbirine karıştı. Ne yapacaktım şimdi? Eve birisi girmişti. Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Bizim olduğumuz odanın kapısının kolu hafifçe aşağıya doğru hareket edince, o bir saniyelik anda aklımdan milyonlarca şey geçmişti. Beni en çok korkutan da aileme ne olduğunu bulamadan, onları son bir kez görüp onlara sarılamadan burada ölebileceğim ihtimaliydi.
_______
Teyze manyak çıktı