6.BÖLÜM

269 50 14
                                    


Bir başıma kaldığım bu oda bana sürekli az önce ki yaşadığım olayı hatırlatıyordu. Kalbim bir türlü eski ritmine dönemiyordu. Resmen Aras'ın oyununa gelmiştim. Ona güya kendimi koruyabileceğimi söylemiştim ama o bana ufak bir oyun yaparak bu dediğimi yalan olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Tamam, tepkisiz kalmış olabilirim fakat Aras'ın böyle bir şey yapması ve benim ona karşı koyamamam kendimi koruyamacağım anlamına gelmezdi.

Bıkkınca derin bir nefes alıp verdim. Anlaşılan o ki yalnız kaldığım bu oda beni rahatlatmayacaktı. Aksine bedenimi daha çok gerecekti. Odadan çıksam daha iyi olur.

Kapıya doğru ilerleyip kapıyı açmaya yeltenmişken kapı aniden dışardan açıldı. İlk başta korksamda, kapıyı açan kişinin İpek olduğunu görünce rahatladım. İpek odaya girip kapıyı ardından kapattı. Beni görünce birden bire bir adım geriledi ve yüzünde ufak çaplı bir korku ifadesi oluşmuştu. Galiba beni görünce biraz korkmuştu.

"Sen miydin Güneş? Ödümü kopardın." Dedi baş parmağını ağzına götürüp damağını kaldırarak. Ben ise onun bu haline içten içe gülüyordum. "Benimle ne alakası var destursuz girersen böyle olur." Dedim çok bilmiş bir tavırla. İpek bu dediğimi umursamayıp, beklemediğim bir soru sordu. "Onu bunu bırakta sen ne yapıyorsun burda?" Tek kaşını kaldırarak sorduğu bu soru içime kurt düşmesine sebep olmuştu. Çünkü İpek ne zaman kaşını kaldırsa bu ya bir şeylerin olduğunu ya da bir şeylerden şüphelendiğinin anlamına geliyordu. Onu o kadar iyi tanıyordum ki.

Acaba Oğuz'un bana yaptıklarını mı duydu diye geçirdim içimden bir anda ama bu düşünceyi hemen bir köşeye ittim. Duymuş olsaydı şu an benim yanımda değil Oğuz'un yanında ona öfkesini kusmakla meşgul olurdu ve tavrı bu şekilde olmazdı.

"Güneş daldın gittin yine." İpek'in seslenmesi ile düşüncelerimden uzaklaştım. İpek'e bakıp tebessüm ettim. Ona olanları söylemeyecektim. Ondan bir şeyler saklıyor olmam beni içten içe üzüyordu ama İpek'in böyle bir durumda neler yapabileceğini bildiğim için susmak zorundaydım, onun iyiliği için. Bu yüzden başka bir şey söylemem gerekiyordu. Halâ tebessüm ederken biraz düşündükten sonra aklıma gelen ilk şeyi sesli bir şekilde ifade ettim. "Yok, daldığım falan yok. Biraz yoruldum da o yüzden böyleyim." dedim. İnandırıcı olsun diye sesimin yorgun çıkmasına özen göstermiştim. Aslında yalan söylemiyordum az da olsa da yorgundum çalışmaktan.

İpek bana kısa bir bakış atarak odada bulunan dolaplardan kendine ait olan dolabını açtı. İçinden çantasını ve kendi kıyafetlerini çıkarıp odada bulunan büyük bank gibi bir oturağa yerleştirdi. Ardından kendisi de yayılarak oturdu. "Ben de çok yoruldum." dedikten bir müddet sonra oturduğu yerden kalkıp üzerini değiştirmeye başladı. İpek ne yapıyordu anlamamıştım.

Neden üstünü değiştiriyordu ki?

Ben hala pür dikkat İpek'e bakıyordum. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum kaşlarımı çatmış bir vaziyette. İpek çalıştığımız yere ait olan kıyafetlerini çıkarıp kendi kıyafetlerini üzerine giydi. Ben ise tabiri caizse öküzün trene baktığı gibi İpek'e bakıyordum halâ. Merakımı gidermek amacıyla önce boğazımı temizledim daha sonra İpek'e "Ne yapıyorsun sen?" Dedim tuhaf bakışlarımla. İpek ise yüzünde alaycı bir tavır sergiledi. "Ne yapıyor gibi görünüyorum acaba?"

İpek üzerine geçirdiği kıyafetleri düzelterek bana baktı. "Hadi ne duruyorsun, bakma öyle aval aval. Üzerini değiştir de eve gidelim." dedi elinde tuttuğu iş kıyafetlerini dolaba koyarak.

Pardon, eve mi gidelim dedi, ben mi yanlış duydum yoksa?

Aklım hala İpek'in dediğini idrak etmeye çalışırken bir yandan ise telefonumdan saatin kaç olduğuna bakıyordum. Saat gece yarısını geçmişti. Ne zamandan beri burada oturuyordum ben? Ah! Dalıp gitmişim de haberim yok. Resmen kendimden haberim yok benim.

DUYULAN SESSİZLİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin