Castellum - III

1.7K 48 4
                                    

İda Unat'ın son konuşmasına geçmeden önce onunla ilgili düşündüklerimi anlatmak istiyorum Selah. Çünkü Cortie hedefleri içinde şaşırtıcı karakterler olsa da hiçbiri İda kadar sarsıcı şeyler söylememişti. Onun başıma geleceklere dair olan yorumları bugün bile aklımı bolca kurcalıyor.

Ona ulaştığımda babasının gölgesinde tutunmaya ve kendini işe yarar hale getirmeye çalışan alelade bir kadın bulmayacağımı biliyordum. Babasından neredeyse bağımsızdı. Devletin vergi yasalarındaki döngüsel açıklar ile ilgilenen, mantık çerçevesinden çıkmayan soğuk birini hayal ediyordum ancak tahminlerimde yine yanılmıştım. (Zaten bu yüzden hedeflerin kişisel profillerini öngörmek için sadece belgeler dikkate alınırdı, yaptığım kişisel çıkarımlar bir bakıma günahtı.)

Ona anlattığım ve her nedense onunla arasında bir bağ olduğuna inandığım bir hikaye var.

Sema'nın hikayeleri içinde oldukça beğendiklerimi buraya yazsam da, İnzar'ın hayatıma girişi ile onun bana gençliğimde anlattığı hikayeler de ilgini çekecektir diye düşünüyorum Selah. O sıralar İnzar Kuzeyli'nin silahına kafayı takmış olsa da her zaman tarikatlara olan ilgisi diğer tanıdıklarımdan fazlaydı. İda'ya anlattığım hikaye İnzar'ın öğrencilerine anlattıklarından biriydi.

İnzar'ın ne kendi tarikatı ne de diğerlerinin tarihi ve felsefi derinlikleri konusunda yaptığı araştırmaların tüm ayrıntılarını biliyorum. Bu hikaye aklımda kalanlardan biri.

Hikaye Taagi isimli tarikatın kendi üyelerinin eğitimlerinde anlatılıyor. İnzar bize diğer tarikatlarla ilgili eğitim verdiği için hikayeyi biliyorum. Taagi'nin halka, kurbanlarına ve rakiplerine gözdağı vermek için şiddeti kullanıyor olması yüzünden ilgimi çekmişti. Bu eski bir yöntemdi. Günümüzde Güney Amerika'daki muazzam büyüklükteki suç örgütlerinin tüm kıta halkına bu şekilde bir gözdağı veriyor olduğunu da biliyordum. Güney Amerika içinde hiç göreve gitmemiştim ama orada bulunmuş olan Hançerlerden biri bölgedeki katillerin neredeyse mankafa olduğunu, düşmanlarını caydırmak için şiddetten zevk alıyormuş gibi yaptıklarını söylemişti.

Gereksiz şiddetin sınırları düşündüğünden daha geniş Selah. Çenesinden kanca takılıp köprüden atılan bir adamdan bahsetmişti. Bunun onlar için bir oyun gibi olduğunu, yine de bu tip eylemler için çok da istekli olmadıklarını düşünüyordu.

Güney Amerika suç örgütlerinin aksine Taagi öyle değildir. Onlar şiddetin caydırma yönünü aktif olarak kullansalar da insan vücuduna verdikleri önem bakımından pek de isteksiz sayılmazlar. Vücudun her zerresinde hayatın bulunduğunu, bu yüzden katlin her zerreye yapılabilmesini ideal olarak alırlar. Bu da yanında gereksiz gibi görünen şiddeti getirir. Bize baktığında ismimizin Hançer oluşu sebebiyle hedeflerimizin canını alma konusunda merhametli olduğumuzu düşünebilirsin. Hızlıca öldürsün diye tasarlanmış bir silahtır hançer. Buna rağmen işkence odalarımız da var.

Ancak Taagi üyesi bir suikastçı için işkence odası tüm dünyadır. Onlar acının hali hazırda yaşanıyor olduğunu iddia ederler ve bunun miktarının önemsizliğinden bahsederler. Onlar için acı buraya ait ve buradan ibaret bir durumdur. İşkence olsun veya olmasın herkesin varlığın kendisi ile zaten bu acıyı çektiğini düşünürler. Onlar acıyı ölüm ile beraber değerlendirmezler. Bu yüzden hikayeyi değerlendirirken "ölüm" fikrini tümüyle izole olarak düşünmekte fayda var.

Hikaye şöyle;

Taagi, bir hindu suikastçı tarikatı olarak ölüme oldukça farklı bir övgüde bulunur. Onlara göre son tanrı yukarıdadır Selah, her şeyin dışında. Varlığı tartışmalı efsanevi Taagi lideri Şimuranida'nın yolu bir gün bir avare ile kesişir. Birçok hikayede olduğu gibi avare ona yol vermez ve ona bilmecesini yanıtlarsa geçebileceğini söyler. Şimuranida kabul eder.

"Öldüremeyeceğin tanrının gözlerinin içine korkmadan nasıl bakarsın?" diye sorar avare.

Şimuranida düşünür. Öldüremeyeceği son tanrı yukarıda, dışarıdadır. Samsara denilen evrenin döngüsünün bile dışında bekler o tanrı. O derece yukarıdadır. Şimuranida soruya vereceği cevabın "yukarıya bakmak" olduğunu biliyordur ama kafasını kaldırarak bakmayı denerse boynu tam yukarıya bakmasına izin vermeyeceğini düşünür. Bu onu korkak gibi gösterecektir. Avarenin sorusunda "korkmadan bakmak" detayının oldukça önemli bir yeri olduğunu fark etmiştir. Geriye doğru eğilerek kafasını kaldırırsa bu sefer de omuzları dik durmaz, bu da onu korkak gibi gösterecektir. Şimuranida gözlerini kısar, bir daha düşünür ve cevabı bulur.

"Avare, kafamı çevirip boynumu kırsaydım suratım yukarı bakardı, omuzlarımı eğmezdim ve onun gözlerine korkmadan bakardım." der.

Avare yoldan çekilir.

Ölümü seçebilmek, onlara göre hayattan korkmamanın tek yoludur Selah. Şimunarida'nın Taagi öğretilerine giren bu yanıtında İda ile ilgili bir şeyler vardı.

Buluşmamızda o benim için fikri dinlenilecek bir hedefti. Ancak ben onun için yolunu kesmiş olan avareydim. Bunu fark ettiğinde gerçek fikirleri gün yüzüne çıkacaktı. Öyle ki hedefler içinde sadece onun fikirlerinin tamamlanmış olduğunu düşünüyorum.

İnzar plan yaparken ben hastanede onun dosyasına bakıp Şimuranida'yı düşünüyordum. İkonlar, Selah. Onları asıllarından ayıran şeyler benim için her geçen gün silikleşiyordu. Anlamın çıktığı obje veya kişi ile anlamın kendisi arasındaki bağ artık bulunması lüks bir fikirsel gıdaydı.

O günleri bir cümle ile özetlemek isteseydim "nihai sırayet yaklaşıyor" derdim. Bu senin doğduğun gün olacaktı. Benim için ise artık anlamın bile kalmadığı o şeye battığım ve sonunda cevabımı aldığım güne dönüşecekti.

İda bile bu süreçte bir adımdan ibaretti.

İda bile bu süreçte bir adımdan ibaretti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Her Şey Ölmesi Gerektiği GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin