Kan Kokusu

188 25 6
                                    

Jimin~

Yanına yaklaştığımda aramızda 1 metre bile yoktu. Genelde kandan başka koku almadığım için o güzel kokusunu duymak beni şaşırttı. Saçları rüzgardan dağılmış, gözlerinin altında uykusuzluktan minik torbalar oluşmuştu. Yüzünde makyaj yoktu ve sivilcelerini görebiliyordum. Soğuktan üşümüş minik burnu kıpkırmızı olmuştu. Benimki kadar olmasa da gayet beyaz tenliydi. Neden her şeyi bu kadar mükemmel gelmişti? Neden beni rahatsız eden hiçbir tarafı yoktu? Onu süzmeye devam edersem sapık olduğumu düşünmesinden korktum ve gözlerimi kaçırdım. Gerçi o da bana pek bakabiliyor gibi gözükmüyordu. Sorduğum soruya kafasını evet anlamında sallayarak cevap verdi. Daha ne kadar tatlı olabilirdi?
Cesaretimi tekrar toplayıp konuştum

"B-bacağın k-kanıyor."

Bir süre durup cevap vermek üzere ağzını açtı

"E-evet sanır-"

Tam konuşuyordu ki arkasında yerdeki tabak kırıklarını toplayan adam bir çığlık attı.

"Aahh!"

Saliseler içinde başım dönmeye gözlerim kararmaya başladı. Vücudumum kontrol görevini beynimden alan kaslarım okulun tepesine bir kerede sıçrayacak kadar sıkılaşmıştı. Gözlerimin renginin değiştiğini, dişlerimin yavaş yavaş çıktığını hissedebiliyordum. O çok sevdiğim kırmızı renk, o aylardır aç olduğum sıvının kokusu beynimi ele geçirmişti. Adam sıkça alkol kullanıyor olmalıydı. Bir vücuda ne kadar bağımlılık yapıcı madde girerse kanı o kadar karşı koyulmaz olur. Ne bir insanı öldürebilirdim ne de kimliğimi ortaya çıkarabilirdim. Buraya gelene kadar hep kan bankalarından beslenmiştim. İnsanlardan nefret eden aç bir hayvan olabilirdim ama masum bir canlının canına asla kıyamazdım.

Orada kalamazdım. Beynim, kalbim, kaslarım hatta bütün vücudum tam tersini söylese de oradan uzaklaşmam gerekti.
Kimse görmeden çabucak kendimi dışarı attım. Şansıma teneffüs zili daha çalmamıştı bu yüzden etrafta kimse yoktu. Hemen çitlerden atlayıp gidebildiğim kadar uzağa gittim. Nereye gittiğim önemli değildi. Boğucu kan kokusu gittikçe azalıyordu ama hala gitmiş değildi.

Artık gücüm kalmamıştı. Aylardır kan içmemek beni çok güçsüzleştirmişti. Nerede olduğumu, saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Ne kadardır koşuyordum böyle? Nereye kadar gelmiştim? Ormanlık ıssız bir yerdeydim. Başım git gide daha çok dönmeye başladı. Yorgun, aç ve güçsüz vücudum artık beni taşıyamıyordu. Yakıcı ve parlak güneş ne kadar canımı yaksa da kaçabilecek gücü bulamadım vücudumda. Git gide kararan gözlerim en sonunda kapandı.

Gözlerimi açtığımda etraf kapkaranlıktı. Yerde ne kadardır baygın yattığımı bilmiyordum. Bitkinlikten kaçamadığım yakıcı güneş ışınları yüzünden vücudum yaralar ve yanıklarla kaplıydı. Doğrulmak için güç aradım kol ve bacaklarımda. İlk denememde başarısız olsam da ikincisinde ayağa kalkabildim. Hala nerde olduğumu bilmiyordum. Güneş yanıkları yürümemi zorlaştırıyordu. Canım yanıyordu. İyileşme gücüm artık yoktu. Nerede olduğumu anlayabilmek için etrafta gezinmeye başladım.

Her taraf çok karanlıktı. Ağaçların arasından sıyrılıp düz bir araziye çıktım. Biraz yürümemle birlikte o beni çıldırtan kokuyu tekrar duymaya başladım. Kontrolü tekrardan kaybediyordum. Dizlerim titremeye başladı ve en sonunda dizlerimin üstüne çöktüm. Nefes almak çok zordu. Kan kırmızısı gözlerim tıpkı bir kedininki gibi parlıyordu karanlıkta. Yere düşmemle birlikte kahkahaları duydum. Tahmin ettiğim şey olamazdı. Eğer öyleyse ölmüştüm. Bir grup herif ağaçların arasından kahkahalarla çıktıklar. Kan arzusuyla gözlerim ne kadar bulanıklaştıysa da onların vampir avcıları olduklarını anlayabilmiştim.

"Hahahaha orda havalar nasıl bakalım? Kaç gündür senin peşindeyiz biliyor musun? Yakalamak zordu kabul ediyorum ama senin gibi kan emici bir piçi öldürmek onca zahmete değecek sanırım." dedi orospu çocuklarından biri. Tam sayamamıştım ama sanırım biri kadın, yaklaşık 3 kişilerdi.

Oradan nasıl kaçacağımı düşünürken birdenbire sırtımda keskin bir acı hissettim. Ellerinde vampirler için özel tasarlanmış silahlar ve bıçaklar vardı. Ayağa kalkmaya çalıştıkça bıçak darbeleri geliyordu. Her tarafım kesikler içindeydi. Artık öleceğimden emindim. Çok kan kaybediyordum. Kaderimi kabullendiğim anda siren sesleri duydum. Polis gelmişti. Kim neden çağırdı bilmiyordum ama vampir avcılarını kaçırmaya yetmişti. Onlar kaçmıştı kaçmasına da polise yakalanamazdım. Hastaneye kaldırıldığımda kan grubumun olmadığını öğrendirlerse kimliğim açığa çıkardı. Bütün gücümü toplayıp ağaçların arasına girdim. Çok kan kaybediyordum. Nerde olduğumu bilmediğime göre kokusunu bildiğim, takip edip yardım isteyebileceğim tek kişi vardı: Minji.

Yaklaşık yarım sonra onu bulabilmiştim. Ağaçlara sürtünüp dayanarak ilerliyordum. Cildim kandan gözükmez hale gelmişti. Çok şanslıyım ki yakınlardaydı ve kokusunu rahat alabiliyordum. Sırtında çantasıyla yürüyordu. Bilincimi kaybetmek üzereydim. Bütün vücudum karıncalanıyordu. Kendimi önüne attım ve yere yığılmadan önce kalan son enerjimle ona uzandım

"Y-yardım et.."

PURE × Park Jimin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin