Eve gittiğimde İlayda'yı kanepede sızmış bir halde buldum. Ona kahvaltı hazırladım. Kahve ve sucuklu yumurta yaptım. Daha sonra onu uyandırdım. Uyanır uyanmaz da atarlandı.
" Nerdesin kızım sen?! Bir gece dışarı çıkmana izin verdik. Hemen kaybolmuşsun! Ne kadar meraklandım haberin var mı? Annene ne diyecektim?"
" Merak etme İloş. Bir şeyim yok iyiyim. Senden bir şey isteyebilir miyim?"
" Dün geceden sonra mı? Asla."
"Hadi ama. Yarın akşam muhteşem bir davete davetliyiz ve sen bu kılıkla mı geleceksin?" Üzerinde akşamdan kalma etek bluz kombinasyonu vardı.
"Ne daveti. Hiçbir yere gitmiyorsun küçük hanım! Dışarı çıkmaya iznin yok!"
"Ama sevgilimin doğum günü!"
"Aması Maması yok küçük hanım. Cezalısın. Ayrıca eğer sevgilin de arkadaşların gibidir senin. Onunla bir daha görüşmeyeceksin bile."
Biraz kızmaya başlamıştım, ama haklıydı. Gerçek sevgilim büyük ihtimalle annemlerin baş belası diyeceği bir tip olurdu. Ama yine de kendimi savunmaya geçtim.
"Pekala İlayda. O zaman anneme Gündoğdular'ın oğlunun doğum günü davetine gitmeme izin ermediğini söylerim."
İşte o an yanımda olmalıydınız. Gündoğdu adının İlayda'da böyle bir etki bırakacağını bilmiyordum.
"Sen nasıl bi sürtüksün. Onu 3 yaşımdan beri sevdiğimi biliyorsun. Eğer ondan ayrılmazsan seni var ya... "
"Sevgilisi olan birine göre biraz iddialı mı oldu bu ne? Hem ayrıca NE!"
Ben mi yanlış anladım yoksa demin İloş Selim'den 3 yaşından beri hoşlandığını mı söyledi?
"Yağız Gündoğdu ile bir geçmişim olduğunu bilerek onla çıkamazsın anladın mı?!"
İşte o an kafamdan aşağı dökülen sımsıcak kahveyi hissedip çığlık atmam bir oldu. İlayda ne yaptığını yeni anlamıştı. Canım o kadar yanıyordu ki... Üstelik kaynardı. Ben çığlık atarken İlayda beni banyoya yönlendirdi. Üstümü çıkarıp buz gibi suyu açtı. Çığlık atmaya devam ediyordum. Tenime değen her su dalmasında acı çekiyordum. Beni suya soktu. Küvet hala doluyordu. İlayda bir yandan da benden özür diliyordu.
"Çok üzgünüm Osedya. Ne olursun affet. Lütfen"
Ağzımı açtım. O an ona söylemek istediğim milyonlarca şey vardı. Fakat sadece bir kelime çıktı. "Ambulans"
"A tabi ya ne kadar salağım." İlayda telefonunu eline aldı. Ambulansı aradı.
Selim'den
Bu kahrolası hastanede ne işim vardı ki. Abimin durumu bu aralar gittikçe kötüleşiyordu. Ama ne yaparsak nafile. Yoktu işte. Tekrar tekrar böbrek bulmak. Zaten bir kez nakledilmişti böbrek. Kullandığı içkinin haddi hesabı yoktu. Yine böbreklerine bir şey olacağı belliydi. Peki neden annemler hala onun için çaba gösteriyorlardı ki. Kendi isteğiyle tekrardan kaybetmemiş miydi böbreğini? Hani hep hatalarımızı tekrarlarsak bunun artık kendi seçimimizdi. Anne, hani kendi seçimlerimizden biz sorumluyduk, kendi kendimize çözmeliydik.
Birden beni bu düşünceden uzaklaştıran ambulanstan çıkanlar oldu. O kızı tanıyordum. Yağız'a platonikti. Yağız onunla en fazla 1 hafta takılırdı. Ama sosyeteden olduğu için bunu gözü yemiyordu. Asıl ilgimi çeken sedyede yatan kız oldu. O, o Osedya değil mi. Evet oydu. Hemen yanına doğru koştum. Beni engellemeye çalıştılar. Sedyeyle beraber ameliyathaneye doğru gittim.
"Lütfen geçmeme izin verin ben sevgilisiyim."
O anda o kızın gözleri bir anda bana döndü. Şoktaydı sanırım. Titriyordu.
"Hey, iyi misin? Osedya'ya ne oldu?"
Kız sayıklıyordu.
"Özür dilerim ben bir şey yapmadım. Odi'ye bir şey yapmadım."
"Tamam. Sakin ol. Geçti. Onu iyileştirecekler."
Bu sözlerim onu rahatlatmıştı. Sarıldı. Akan göz yaşlarını T-shirt'ümde hissediyordum. Birden arkamdan bir kol beni tutup çekti.
"Ne yaptığını sanıyorsun dostum??" Cidden mi Amerikalı sokak serserileri gibi konuşmaya çalışan bir çocuk mu?
" Rahat bırak onu Cem."
"Niye onu savunuyorsun ki İlayda? Yoksa beni onunla aldatıyor musun? Dün gece de onun için mi çekip gittin?"
Cidden bu çocuk nasıl bir şey. Adet dönemindeki kızlar gibi davranıyor. Acaba gey falan mı? Yok ya, gey olsa Yağız takıntılı kıza beni aldatıyor musun demez. Neyse en azından takıntılı kızın adını öğrendim, İlayda.
"Ben Selim Gündoğdu. Osedya'nın sevgilisiyim." Çocuğa elimi uzatıp kendimi takdim edince yumuşadı.
"Ha sen o çatlak kızın sevgilisisin. Sana acıyorum dostum."
Konuşması ilgimi çekmeye başlamıştı. Zaten sosyal medyadan da Osedya hakkında pek bir şey öğrenememiştim. Öğrenebildiğim tek şey ailesiydi. Yılda bir iki kez davetlere katılırmış. Genelde yanında bir çocuk olurmuş. Adı Sercan. Fakat çocuk hakkında daha fazla bilgi yok. Bizim okulun muhteşem dedikoducu kızlarından bile onun hakkında bir şey çıkmıyor. Kız o kadar gizli kutu ki...
"Neden acıyorsun ki? Sevgilimin ne kötü yanı var?"
"Dostum sevdiği biri varken seninle çıkıyor. Kullanıyor seni işte."
"Eğer bana bu nedenle acıyorsan..." cümlemi bitirememiştim çünkü İlayda doktor diyerek dışarı çıkan doktoru işaret etti.
"Hastanın yakınları siz misiniz?"
İlayda hemen atıldı." Ben kuzeniyim."
"Hastamızın vücudunun neredeyse her yeri yanmış. Şuanda uyutuyoruz. Uyanınca yanına girebilirsiniz. "
"Ne zamana uyanır?" Cem denen o çocuktan böyle bir soru beklemiyordum. " 1 saate uyanır."
"İlayda eminim kahvaltı yapmamışsındır. Hadi gel kahvaltı yapalım. Uyanmadan geliriz."
" O zaman biz gidiyoruz Selim."
Dışarı çıktılar. Annem mesaj atmıştı. "Abinin durumu nasıl?" Ah onu unutmuştum. "Bilmiyorum anne ama yarınki kutlama iptal." " Kötü bir şey mi oldu?" "Anne Osedya hastanede sonra konuşsak, yanında olmam lazım." Ne ara kendimi bu kadar kaptırmıştım. Onunla gerçekten çıkmıyorduk bile. Ama bilmediğim bir şey beni ona çekiyordu. Galiba, galiba onu seviyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana ihtiyacım var
Teen FictionEsra sosyete hayatı ile İstanbul'un sokaklarındaki hayatı arasında denge kurmaya çalışan bir kızdır. 18. yaşına basmasıyla hayatı beklemediği bir şekil alır.