2 : My Fears

2.1K 256 190
                                    

Korkularım, peş peşe beni bıçaklarken ruhum buna seyirci oluyordu. Bedenim kurbandı. Ruhum ise izlemeye mahkum bir seyirciydi. Korkularım ise karanlıktı, yalnızlıktı, pişmanlıktı, ölümdü. Ölüm haricinde en ağır cezaları verdiler. İşkenceler ettiler. Biliyorlardı ki ölüm bir kurtuluştu. Bir kaçış yoluydu. Ölmeme izin vermediler. Ölmek istememe ama ondan korkmama rağmen.

Şimdi ise aciz bedenim, bir sandalyeye hapsedilmişti. Ruhum aciz bedenimde, çıkmak için debelenirken korkularım onu sıkıca kelepçelemişlerdi. Ruhum açtı, susuzdu. Üşüyordu. Yapayalnızdı. Koca bir bedene hapsedilen tek ruhtu. İşkenceleri izleyen tek ruhtu.

Bilincim gidip geliyordu. Karnım açlıktan kazınırken, boğazımda susuzluktan yaralar oluşurken yarı baygındım. Yüzümün sol tarafı, birkaç gün önce bıçak tarafından yarılmıştı. Uyuşmuştu yüzüm, bacağım. Bedenim. Tek düşüncelerim, korkum ve yarı açık bilincim kalmıştı geride.

Kendime gelmek için zorladım bedenimi. Başımı doğrulttuğumda boynumdaki acıyla inledim. Gözlerimi açabildiğim kadar açtım. Soğuktan donmuş ayaklarımı hareket ettirmeye çalıştım. Ellerimi oynattım. Başımı sağa sola çevirirken bilincim güçlü bir kayaya sıkıca tutundu.

Üşüyordum, kan kabı yaşıyordum, başım dönüyordu. Cehennemi yaşıyordum. Soğuk bir cehennemdi bu. Kişiliğime yakışır şekilde soğuktu.

Soğuk bir kişiydim, tanışmayı sevmezdim yeni insanlarla. Güvenmezdim kolayca, gülümsemezdim. Fakat tanıştıklarımla o kadar yakındım ki, kişilik bozukluğu yaşıyor gibi gözüküyordum. Belirsizdim. Ne zaman nasıl olacağım kolayca tahmin edilemezdi.

Burada ölecektim. Arkadaşlarıma veda edemeden, abime son kez sarılamadan, bir kitabın daha sonuna gelemeden bitecekti hayatım. Belirsiz olacaktı. Ani, ve keskin.

Kapının ani açılışıyla ürktüm. Bedenim titremeye başlarken içeriye giren beden korkularımı uyandırdı, kış uykularından. Mark bana doğru ilerlerken elindeki bıçakla gözlerim doldu.

"Lütfen, canımı yakma," Tamamen önüme geldiğinde kısık sesimle mırıldandım. Bana aldırmadan arkama geçtiğinde ağlamaya başladım. İşte öldürecekti beni.

Ellerime dokunan sıcak eller göz yaşlarımı daha çok akıtırken bıçağın bileklerime değdiğini hissettim. Ölmeme az kalmıştı. Korkuyla yalvardım, hıçkırıklar içinde. "Lütfen..."

Gözlerimi sıkıca kaparken birden ellerimin serbest kaldığını hissettim.

"Seni öldürmeyeceğim." Soğuk sesi odada yankılanırken bileklerimi ovuşturdum. Ölmeyecektim, henüz zamanım gelmemişti. Göz yaşlarımı durdururken derin bir nefes aldım.

Önüme geldi ve ayaklarıma doğru eğilerek sıkı ipleri kesmeye başladı. Siyah saçları gözlerinin önüne gelirken eli ayak bileğimdeydi. "Bana ne yapacaksın?" Korkuyla çıkmayan sesimle mırıldandım. Cevap vermeden ipleri kesti.

Ayağa kalkarak bıçağını belindeki kınısına soktu. Ardından sol kolumu büyük eliyle tutarak kaldırdı aciz bedenimi. Günlerdir ayağa kalkmadığım için dizlerime gelen acıyla tökezledim ve inledim. Dizimdeki yarık tekrar kanamaya başladığında gözlerim doldu. Fakat Mark önemsemeyerek beni sürüklemeye devam etti. Topallayarak soğuk zeminde çıplak ayaklarımla yürüdüm. Kolumu sıkıca tutan elin sahibi beni kapıdan dışarıya çıkardığında karşımıza çıkan merdivenlere acıyla baktım. Ayakta duramıyorken bu yüksek merdivenleri çıkmaya çalışırsam ölürdüm.

"Yapamam," Sesim o kadar acınası çıkmıştı ki Mark duraksadı. Fakat bir saniye bile sürmedi. Kolumu sıktı. "Acele etsen iyi edersin. Babam bir saat sonra geri dönecek."

Dediği şeyle yüzüne baktım. Bana bakmıyordu, siyah gözleri saatindeydi. Şaşkın, ve minnettardım.

Bana yardım ediyordu.

Merdivenleri çıkmak için bir adım attım ve korkuluğa tutundum. Basamakları yavaş yavaş çıkarken canım yanıyordu. Dizimdeki yarıktan akan kanlar ayağıma ulaştığında neredeyse bitmişti.

Çıkınca kendimi yere düşmemek için zor tuttum. Yanımdaki Mark beni sürüklemeye başladığında onun güçlü kollarına sıkıca tutundum. Korkuma tutundum.

Beni bir kapının önüne ittiğinde konuştu. "İşlerini çabuk hallet."

İçeriye girdiğimde lavabo olduğunu anladım. İşlerimi hallettim. Ardından ellerimi yıkadım. Başımı kırık aynaya doğru kaldırdığımda, ruhum bir işkenceye daha şahit oldu. Dağılmış saçlarım, kanlanmış gözlerim, kan kaplı yüzüm, iğrenç yaralarım işkenceydi ruhuma. Yorgunluk gölgeleri sinmişti yüzüme.

Suyla kurumuş kanları silemeden kapım çalındı. Ben de öylece bıraktım yüzümü. Dışarıya çıktığımda elindeki su şişesini uzattı bana. Artık ayakta durabiliyordum. Suyu minnetle aldım, ardından içtim. Buz gibi su kurumuş boğazımdan aşağı inerken ferahladığımı hissettim. Boş şişeyi geri iade ederken bedenim hala halsizliken tökezliyordu. Mark bana dahi bakmadan arkasını döndü, ardından geldiğimiz yerden geri yürümeye başladı.

Onu takip ederken güçsüz bedenim isyan ediyordu. Ruhum bedenimin içinde iki büklüm olmuştu. Korkuyordu. Beynim ise düşünemiyordu.

Araba tekerleklerinin sesini duyduğumuzuda Mark donup kaldı. Ardından kolumu tutup sürükledi bedenimi. Merdivenlerin başına geldiğimizde güçsüz vücudumu fırlattı aşağıya. Bir yere tutunamadan basamaklarda yuvarlandım. Başımı sertçe zemine çarptığımda burkulan ayak bileğim de acıma eklendi. Yuvarlanmanın verdiği şokla tepkisiz dururken saçımı güçlü bir el çekerek ayağa kaldırdı bedenimi. Sürüklenirken şoktan ağlamaya başladım. Mark saçımı öyle güçlü çekti ki nefesim kesildi. "Kes sesini!" Tehdit edercesine fısıldayıp beni mahkum olduğum sandalyeye fırlattığında titredim.

Korku buydu işte. Önce kandırırdı sizi, ihtiyaçlarınızı karşılardı. Sonra ise boynunuzu keserdi. Elinizdekileri alırdı sinsice.

Korku, Mark'tı. Beni bağlarken akan göz yaşlarımı umursamaz, kanayan yaralarıma bakmazdı. Önemsemezdi. Bencildi. Küstahtı.

Beni depoda yalnız bırakırken, düşüncelerim siyah beyazdı.

HELLO HOSTAGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin