Acı, insanlar arasında belki de en ünlü kelimelerdendi. Acı bir yiyecek yiyebilirdiniz, acıklı bir gün geçirebilir, acımasız olabilirdiniz. En kötüsü ise, acı çekebilirdiniz.
Yaşadığım son 22 gün, acı kelimesini köküne kadar anlamama yetmişti. Ruhsal veya fiziki yönden acılar çekmiştim. Kendi nefes sesimden bıkacağım kadar uzun süre bir depoda yalnız kalmıştım. Haftalardır banyo yapmamıştım. Rahat bir şekilde uyuyamamış, haraket dahi edememiştim. Özgürlüğümün simgesi olan kanatlarım aniden koparılmıştı. Şimdi ise yarasının verdiği bin bir türlü acıyı çekiyordum.
Aslına bakarsanız, bugün bilincim tam yerinde değildi. Sürekli uyanıp tekrar bayılıyordum. Sandalyeye geri geçmem için beni uyandırmaya çalışan Mark'ın yüzü kazınmıştı zihnime. O an omzumda çok feci bir ağrı vardı, fakat önemsememiştim.
Şimdi ise, yine uyandırılıyordum. Sarsılarak.
Gözlerimi araladım, karşımda duran Mark'ın endişeli yüzüne bir saniye baktım. Başım ağrıyor, midem bulanıyordu. Ayrıca kulaklarım feci halde çınlıyordu. Mark'ın bir şeyler dediğini görür gibi oluyordum ama sesler boğuktu. Bir süre sonra görüntü de karardı ve bilincim kapandı.
Vücudum tamamen acı içindeydi, fakat acının kaynağı, içinde kurşun bulunduran delik sağ omzumdu. Zonkluyor, uyuşuyor, karıncalanıyor, ağrıyordu. İnanılmaz derecede yanıyordu ve bedenim buna tepki olarak titriyor, soğuk terler döküyordu.
Bir kez daha sarsılmaya başladığımda, bu sefer sesler daha anlaşılır geliyordu. Fakat göz kapaklarım birbirlerine mühür gibi yapışmıştı.
"SeoNeul! Uyan!" Ses yavaşça netleşirken önüme düşen başımı kaldırmaya, gözlerimi açmaya gücüm yoktu. Sıcak bir el sol yanağımı nazikçe tutup başımı kaldırdığında, göz kapaklarım hafifçe aralandı. "SeoNeul!"
Buğulu görüntü netleşirken tekrar Mark'ın yüzünü gördüm. Endişeli bakışlarına anlam veremiyordum, beynim düşünme yeteneğini yitirmiş gibiydi. Başımı hafifçe sarsarken tekrar gözlerim kapandı. "Uyansana!" Bağırışı son duyduğum şey olurken bilincim yeniden şalterlerini indirdi.
Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Neden endişeliydi ki? Yalnızca uyumak istiyordum... Uyumak, ve uyanmamak istiyordum. O kadar rahattı ki... Huzurluydum, neden beni uyandırmak istiyordu? Mutluydum ben.
Uzun bir süre uyandırılmadım. Bilincimin karışık tünellerinde elimde fenerimle öylece gezerken son derece mutluydum. Rastgele raflardan çektiğim anıları tekrar tekrar izlerken gülüyor, hüzünleniyordum. Fakat tünellerde gezerken yukarıdan gelen bir kanca beni yakaladı, yukarıya doğru çekmeye başladı. Kanca omzuma saplanmıştı. Ve beni öylece yukarıya çekerken o huzurlu tüneller, benim haykırışlarımla dolmuştu.
Bilincim tamamen yerine geldiğinde ve gözlerimi açtığımda gerçek hayatta da çığlık atıyordum. Bana doğru eğilmiş beyaz ışık gözlerimi kör ederken ağlıyordum. Neler olduğunu bilmiyordum. Bana doğru eğilmiş bir adam, delik omzumu yarıyordu. Soğuk terler döküyordum. Üzerimdeki gri kazak çıkmış, yattığım soğuk zeminde yalnızca sutyenim vardı üzerimde. Acıdan dolayı bedenim kasılırken, tiz çığlıklarım boş depoda yankılanırken biri elimi tuttu. Sıcak bir eldi, buz gibi elimi sıkıca tuttuğunda göz yaşlarım çoğaldı. Kim olduğunu bilmiyordum, birkaç saniye sonra acıdan bilincim kapandı.
Zihnimin karışık tünellerine geri döndüğümde hissettiğim mutluluk gitmişti. Fenerim yoktu, karanlıkta bir başımaydım, soğuktu. Korkuyordum. Koşmaya başladım, nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Belirsizdim. Her şey belirsizdi. Her an her şey olabilecek gibiydi. Beni öldürecek şeytanın keskin pençeleri aciz ruhumu yakalayabilir, beni kurtarmaya gelen ailemin şefkati sarabilirdi göğsümü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELLO HOSTAGE
Fanfiction❝ merhaba rehine. ❞ © dububaoziㅣmark lee [nct] angst × kısa hikaye start: 19.11.16 end: 03.12.16 ▪bu kitap kapağı Balaccie'nin büyü dükkanından satın alınmıştır.