Sabah namazı için alarmım çalmaya başladığında gözlerimi biraz araladım. Berat kıpırdanmaya başlayınca alarmı kapattım hemen. Kapattıktan sonra aniden onun alarmıda çalmaya başlamıştı. Namaza mı başlayacaktı ki yeniden? Mutlu oldum doğrusu.
Gözlerini ovuşturduktan sonra alarmını kapattı ve bana doğru döndü.
"Günaydın." dedi gerinerek.
"Günaydın. Namazamı başlayacaksın tekrardan?" diye meraklı meraklı sordum.
"Başlamam gerekiyor, yoksa nasıl ettiğim tövbenin arkasında duracağım."
"O zaman abdest almaya, banyo ilk benimdir!" diye bağırıp, banyoya doğru koştum.
"Bu oyuna bir daha gelmeyeceğim." dedi gülerek.
"Bakarız." dedim ve kapıyı kapattım.
Abdestimi alıp bir güzel kurulandım. Havluyu yerine asıp banyodan dışarı çıktım. Berat'ta abdestini almak için girdi içeri.
O çıkana kadar çerberimi saçlarım gözükmeyecek şekilde bağlayıp, namaz elbisemi giydim. Seccademi yere serdiğimde Berat'ta yanımda bitmişti. O da seccadesini serip takkesini taktıktan sonra 'Allah-u Ekber' nidasıyla namaza başladık. Özlemiştim onunla namaz kılmayı. En sevgilinin huzurunda helalimle beraber namaz kılıyordum, daha ne isteyeceğim ki?
Secdeye vardığım zaman ki içime dolan huzuru anlatamam zaten. Sanki tüm dünyadan kopmuş, sadece Allah ve ben varız.
Sünnetin selamını verip Farz'ı kılmaya başladık. Hep secdede kalmak istiyordum, en güvenli yer benim için orasıydı çünkü.
Selam verip gereken duaları okuduk ve tesbihimizi çektik. Tesbih çekerken hep gözümden bir kaç damla yaş akardı. Duamızı da edip seccademizi topladık.
"Sen otur, ben güzel bir kahvaltı hazırlayacağım." dedim mutfağa ilerleyerek.
"Yardım etmeden olmaz." diyerek peşimden geldi. Doyurucu bir kahvaltı hazırlayıp masaya yerleştirdik hepsini.
"Sen otur, çayları ben koyarım."
"Pekala."
Oturup çayımı beklemeye başladım. Demini tam istediğim gibi koymuştu. Şekerini de 2 küp koyarak karıştırdı.
"Nasıl içtiğimi unutmamışsın." dedim koyduğu çayı önüme çekerken.
"Seninle ilgili bir şeyi unutmak ne mümkün." diyerek gülümsedi.
Gözlerinin içine bakıp gülümsedim. Kahvenin en güzel tonunu taşıyordu gözleri. Baktıkça huzur bulduğum, bakmayı özlediğim o gözleri...
'Seans kaçta?" dedim ve ağzıma bir zeytin attım.
"9'da başlayacak."
"Nerede peki?"
"Postahanenin yanındaki sokakta. Çokta uzak değil buraya."
"Tamam, ben doydum. Yukarı çıkıp giyineyim, sonrada çıkarız."
"Tamam. Bende geliyorum az sonra."
Yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Siyah şalımı takıp, siyah cilbabımı geçirdim üzerime. Siyah giymek benim için bir eziyet değildi, olamazdı. Kim siyahı sevmezdi ki.
Kapı tıklatılmasıyla irkildim.
"Gir!"
Berat içeriye girip dolaba doğru yöneldi. Odadan dışarı çıkıp giyinmesini bekledim. Giyinip yanıma geldiğinde merdivenlerden inip anahtarımı ve telefonumu aldım. Arabaya bindiğimizde teypten bir Kur'an tilaveti açtım. Başımı cama dayayıp gözlerimi kapadım, ve huzurun içinde bir müddet kayboldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennette İnecek Var!
General Fiction'Sabrın sonu selamettir.' demiş atalarımız. Gerçekten selametmiydi Defne'nin sabrının sonu? Bu imtihandan alnının akıyla çıkabilecekmiydi? Herşeye rağmen mutluluğuna ulaşabilecek mi? Harama karışmadan cennete gidebilecekmiydi? Bunları hepberaber gö...