Yıkıldıkça toparlanmaya çalışan bir avuç insanız. Proglanmış robotlardan farkımız kalmamış. Aşkı bile kullanır olmuş oyuncak haline getirmişiz. Acımasızca aşka inanan parmak sayım kadar insanı hissiyatlarından soğutmuş onları soyutlamışız. Ne yaptığımızın farkında mıyız ? Acı çekerken hiç düşündük mü acaba biz kime böyle acı çektirdik diye. Tam burda devreye giriyor "insan yaşattığını yaşamadan ölmez" sözü. En masum olanın bile gizlediği çirkef yüzü varken kaç insan güvenilir kalabiliyor ? İçtiğimiz sigaranın o sisli dumanına bile kötülük saklıyoruz. Asıl kötülük kalbimizin ciğerlerimizin derinlerinde ama bilmiyoruz. Kırıldıkça kırıyor üzüldükçe üzüyor düştükçe dibe çekiyoruz. Ne zaman vazgeçicez ? Ne zaman aşka inanıp işte bu dicez ? Ben çocukluğumda hayalini kurduğum aşkı istiyorum mesela. Beni seven kollarıyla sarınca huzura kavuşturan gözlerinde ki koyulukta mutluluk olduğunu hissettiğim o aşkı. Hayallerimle acı çekiyorum belki de ama herkes hayalleriyle acı çekiyor aslında. Kimse farkıda değil. Hayallerinde mutlu sanıyorlar, kendilerine kurmaca bi hayat belirleyip orda yaşadığını düşünüp gülümsüyorlar. Kimi kandırıyolar? Sadece kendilerini. Benim yaptığım gibi. Gökyüzün gökkuşağından ibaret olsun. Başı umutsuzluk sonu ise mutluluk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağı Misali
PoetryAklımızdan geçip duygularımıza karışan ama ağzımızdan çıkmayan her kelime için yazılan denemelere, şiirlere ev olsun. ben, denizin fısıltısına kulak vererek, gökyüzünün sırrını çözerek, yıldızların gülümsemelerini izleyerek içimdeki fırtınanın somu...