Keyifli okumalar!
Her dil, öylesine geniş bir anlam dağarcığına sahipti ki, okurken verdiğiniz vurguyla her kelimeye istediğiniz anlamı yükleyebilirsiniz. Asıl olay kelimede değil, vurgunuzda ve ses tonunuzdadır. Kurduğunuz cümlelerde kastettiğiniz anlam, ses tonunuzla karşınızdaki kişiye yansır. Brandon'ın söylediği iki kelimede ise belirli bir hece vurgulanmamıştı, ses tonu ise kısık ve düzdü. Nasıl bir anlam çıkarmam gerektiğini çözememiştim.
"Senin gibi." Ne anlama geliyordu bu şimdi? Benim gibi soğuk muydu kardeşinin cansız bedeni? Ben de yaşamıyor muydum yoksa?
Bakışlarımı yüzünden kaçırıp daha sıkı sarıldım bedenine. Hafifçe doğrulmasını sağlayıp ayağa kalkması için yukarı çekiştirdim. Hareketlerimden etkilenmiyor gibiydi. Sanki beni duymuyor, görmüyor, hissetmiyordu. Bu düşünce nedense kötü hissetmemi sağladı. Derinlerden gelen zayıf bir ses, bana doğru fısıldadı. "Çünkü seni gerçekten görmüyor." Gözlerimi sımsıkı kapatarak kendime gelmeyi diledim. Kendimi toparlamam ve ona destek olmam gerektiğini aklıma not ederek karşısına geçtim ve onun gibi yere oturdum. "Seni anlamam mümkün değil, benim ailemden haberim yok çünkü. Seni anlayabilmem için bana nasıl hissettiğini anlatabilir misin?"
"Bu... Bu karışık. Senin duyguların, içinde bulunduğun durum boşluk gibi. Simsiyah, karanlık. Ama merak etmiyorsun çünkü sana bu öğretilmemiş. Şimdi, birden o boşluğun tatlı hatıralarla dolduğunu hayal et. Ufak bir kız çocuğunun sana ışıldayarak bakan gözlerini, attığı kahkahalarla yüzünden eksik olmayan gamzelerini, gülmekten kısılan yeşil gözlerini düşün."
Hayal ettiğim şeyler hoştu, insana tuhaf bir huzur yayıyordu. "Bu, güzel olmalı."
"Şimdi, her şeyin üzerini kalın, siyah bir kalemle karala. Küçük kızın solmuş ve cansız yüzünü bir morgda düşün. Minik bedenine acı çektirilerek öldürüldüğünü, çığlıklarını kimsenin duymadığını düşün. Sadece seni bulmak için geleceğinin parmakları arasından kayarak gittiğini düşün. Kalbin acıdı mı?" Sesi titriyordu.
"Çok." Kısık sesle verdiğim bu yanıt, gözlerini kaçırmasına neden oldu. Duymamasını umuyordum. Kalbimdeki sızı öylesine artmıştı ki, onun yerinde ben olsaydım bu acıya dayanamayacağıma emindim.
"Benim canım seninkinden çok daha fazla yanıyor."
Anlamıştım onu. Öyle bir anlatmıştı ki içinde olduğu durumu, durmadan ağlamak istemiştim. Küçük kızın yaşadıklarını tahmin etmeye çalıştıkça kalbimdeki sızı şiddetini çok daha fazla arttırıyordu. Durumu kötü olan bir hastanın iyileşmek için bir umut kazandığında bağlı olduğu makinelerin kesilmesine benziyordu. Mutlu olmak için umut yoktu.
"Her şeyi hatırlıyor musun?" diye sordum konuyu değiştirme umuduyla. Duygularını ertelememesi gerektiğini biliyordum ancak bu kadar üzülmesini istememiştim.
Başını olumlu anlamda salladı. "Çoğunluğunu hatırlıyorum. Hatıralarım ikiye ayrılıyor, ailemle geçirdiğim kısım ve bu evde olan kısım. Yalnızca buraya getirilmem ve ailemden ayrılmam yok zihnimde. Kardeşimle geçirdiğim anların hepsini yeniden yaşamış gibiyim ve şu an benim yüzümden nefes almadığını bilmek... Gerçekten çok fazla üzüyor."
Derin bir nefes verip odasına ilerledi. Birkaç saniye olduğum yerde kalsam da ben de arkasından gitmiştim. Yanında olmam gerekiyordu. Peşinden geldiğimi biliyormuş gibi bir anda arkasına döndü ve nasıl olduysa tam gözlerimin içine baktı. Yoksa, beni görüyor muydu? "Adaline, bana o odaya girmeyeceğine söz ver."
Benim de her şeyi hatırlamama neden olabilecek bir oda vardı. Geçmişimi, ailemi ne kadar hüzünlü olursa olsun öğrenmek istiyordum. Nasıl bir durumda olduklarını, üzülüp üzülmediklerini... Ya da gerçekten bir ailem olup olmadığını. "Brandon, ben ailem hakkında..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
FantasyYalnızca bir dakikalığına hayal edin. 18 yıl boyunca içinden çıkamadığınız lanetli bir ev. Yıllarca aynı evde yaşadığınızı öğrendiğiniz biri. Bu evden çıkmak için ikinizin birlikte Kontrolcü'nün sınavından geçmeniz gerekiyor. Asıl sorun ise, karşı...