Masanın yanına giderek kartı elime aldım. Titreyerek üzerindeki kelimeyi okudum.
Kırmızı.
Gözlerim kırmızı bir şeyler aradı çevrede hızlıca. Büyük odayı hızlıca tararken gözlerim bir noktada takılı kaldı. Bunu yapabilir miydim? Bu kadar güçlü müydüm? Kan, kırmızıydı değil mi?
Brandon'ın elini tutarak onu sürükledim. Cansız hayvanın yanına geldiğimizde onunla ilgili bir şey olduğunu anlamıştı. "Cansız, ölü."
Elini başımın üzerine koyarak kafamı iki yana salladım. Bu kelimede fazla düşünmüştüm, sürem kısıtlıydı. Titreyen vücudumla parçalanmış hayvanın yanına çöktüm. Midem bulanıyordu ama yapmalıydım. Suçluluk duygusu her yanımı sarmıştı.
"Adaline, ne yapıyorsun?"
Elimi kana bulaştırarak havaya kaldırdım. "Kan." dedi. Gözümden yaşlar ardı ardına yuvarlanırken nefes almakta güçlük çekiyordum. Yaptığımın ne kadar zor olduğunu anlamış olmalıydı ki tahminlerini hızlıca sıraladı. "Sıvı, sıcak, ölü, hayvan, maymun..." Kana bulamadığım elimle elini tutup başımın üzerine koydum ve hızla iki yana salladım başımı.
Ağladığımı anlamıştı, kaşlarını çatarak elini yanaklarıma getirdi ve gözyaşlarımı sildi. "Üzgünüm Adaline."
"Zamanınız doldu." Boğazımdaki baskı kalktığında elimdeki kanlara öylece bakakaldım. Açıklamak için o kadar uğraşıyordum ki! Benim yüzümden bir hayvan daha ölecekti. Kötü hissediyordum. Vahşice katlediliyordu hayvanlar, hem de benim yüzümden. Buna tanık olmak ve bu ortamda bulunmak kadar kötü bir şey yoktu.
Brandon nereden bulduğunu anlamadığım bir peçeteyle elimi sildikten sonra beni kucağına aldı. Cansız bedenden uzaklaştırdıktan sonra basamakların birine oturmamı sağladı. Kapının gıcırdayan sesini duyduktan sonra içeri yavaş adımlarla giren ufak bir canlı dikkatimi çekti. Bir kiwi kuşuydu bu. Öylesine tatlı bir canlıydı ki, benim yüzümden ölecek olması ister istemez gözlerimi dolduruyordu.
Kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Gözlerimden akan yaşların arkası kesilmiyor, sicim gibi süzülüyordu gözlerimden. Uzun gagası ve minik ayaklarıyla paytak paytak yürüyen kiwi kuşunda, dikkatimi çeken tek şey gözleriydi. Siyah gözlerinden damlayan bir damla yaş, tüyleri arasına karıştığında ağlamam şiddetlendi.Minik kuş, ayaklarına kanlar değene kadar ilerledi ve gözlerini kapattı. Brandon da benim gözlerimi tek eliyle kapattı. Kuşun tiz sesini duyduğumda Brandon'ın eline daha da bastırdım gözlerimi. Neden böyle oluyordu ki?
Bir hayat daha gitmişti. Belki benim, belki Brandon'ın, belki de Kontrolcü'nün yüzünden, ne fark ederdi ki? O minik kuş, artık nefes almıyordu. Parçaları çevreye dağılmıştı ufak gövdesinin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
FantasyYalnızca bir dakikalığına hayal edin. 18 yıl boyunca içinden çıkamadığınız lanetli bir ev. Yıllarca aynı evde yaşadığınızı öğrendiğiniz biri. Bu evden çıkmak için ikinizin birlikte Kontrolcü'nün sınavından geçmeniz gerekiyor. Asıl sorun ise, karşı...