✴ VİLE - 4 ✴

96 16 39
                                    

Bölüm 4 : Yıldız çiçekleri de zehir kusar

“Dünya'nın sonu ne zaman olacak, biliyor musun?” diye sordu Dünya Güneş’e. “Ne zaman olacak?”

“Güneş ne zaman sönerse, o zaman.”

“Güneş ne zaman sönecek, biliyor musun?” Bu defa Güneş sormuştu Dünya’ya.

“Ne zaman sönecek?”

“Dünyanın sonu ne zaman olursa, o zaman.”

💫

Zayıflamış, çökmüştüm. Kalbim, bu zayıf bedenimin içinde gittikçe eziliyor, çürüyordu. Eğer bir aydınlık eskisi gibi yanamazsa kalbime, çürümeye devam edecektim. Tutunmam gereken bir şeyler vardı, fakat bu Yağız olmamalıydı. Olur da ölüm kapımı çalarsa, beni hiç bırakmak istemeyen Yağız’ın da o kapıdan çıkmasını istemiyordum.

Derin bir vah bıraktım geceye.

Vah hâlimize, vay hâlimize be genç adamım... Güzel adamım, özel adamım...

Eskiden, fazladan kilolarım yüzünden yakınır dururdum... Gülesim geliyor eskiye... Keşke her şey eskisi gibi olsa. Bu zamanki aklım, o zamanki bende olsaydı, zayıflama derdinde olmaz, her zamankinden biraz daha fazla yerdim. Biraz daha eğlenir, olgun olma çabam yüzünden çocuksu yanımı törpülemezdim. Eğer bu zamanki aklım, o zamanki bende olsaydı... Doya doya yaşardım. Öle öle değil.

Keşkeler, keşke peşimi bıraksa...

“Nasılsın?”

Kuru dudaklarımı dilimle ıslatmış, çatallı bir sesle sormuştum bu soruyu. Daha deminki hırslı hâlimden eser kalmamış, yılmıştım. Düşüncelerim öyle boğuyordu ki beni, izlediğim yıldızlar kalbimi kesiyor, gök’yüzü üzerime üzerime geliyordu.

“Henüz karar vermedim,” dedi Yağız ve derin bir nefes aldı. “Nasıl olmamı istersin?”

Derin bir nefes aldım. Rüzgar, tişörtümün eteklerini dalgalandırırken, kaşlarımı çatıverdim. Üzerimdeki tişört, daha bir hafta önce bana tam oluyordu. Ne zaman büyümüştü böyle? Ne zaman, içinde kaybolur olmuştum?

“Eskisi gibi...”

“Eskisi gibi olmam mümkün mü?”

Sorusuyla, yığıldım. Öylesine utanıyor, bitiyordum ki... Nefes alamıyordum, kuruyordu dilim, damağım. Dudaklarımı her ne kadar ıslatsam da, bir dakika sonra tekrar kuruyordu. Cildim, hiç olmadık yerde morarmaya başlıyor, hiç yemek yemezken midemde bir çalkalanma oluyordu ve bu hiç hoş değildi.

“Neden olmasın?” diye sorarken, sağ elimi çoktan bilekliğimin iplerine götürmüş, oynamaya başlamıştım. Saat kaçtı acaba? Bir mi, yoksa iki mi? Yağız buraya geleli henüz yirmi dört saat bile olmamıştı sanırım... Yoksa olmuş muydu?

“Çünkü eskiden, sen vardın.”

“Bu ne demek böyle? Şimdi yok muyum?”

“Sonra gittin...”

Derin bir nefes verirken, sustum. Yıldızlar kadar, gece kadar sustum. Öylesine sustum ki, susmaktan dilimde tüyler birikti... Atasözleri tersine döndü, dünya durdu, yaşam bitti. Şarkılar sustu, ben sustum...

“Severek gittim, ölerek gittim.”

Kuru ve çatlak bir sesle konuştuğumu fark ettiğimde, hiç hayal ettiğim gibi cesaretli değildim. Sağ elim, boğazıma dokundu. Önce yutkundum, sonra ölmek istedim.

VİLE | DÜNYA VE GÜNEŞ *ASKIYA ALINDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin