Evet yeni yeni yazmaya başladığım bu kitabı inşallah gittikçe beğenirsiniz. Neyse iyi okumalar :)
Okuduğum bir kitapta yazar şöyle diyordu ; Bu hayatta herkesin bir hikayesi vardır. Herkes yaşamak için doğar ve aslında yaşayamadan , sadece bir şeyler için çırpındıktan sonra hayata veda eder. Bizler doğum ile ölüm arasındaki o ince çizgide yaşamayı unutan insanlarız. Hayat iki yarımın bir bütün olmasından ibaret. Şimdi ya yarım kalacaksın ya da ona ikinizi anlatacaksın.
İki günü tamamlıyordum bu evde. Sessizdi herşey. Ve herkes. Odada kilitliydim ve halâ daha ne deniz aramıyordu nede annem.
Kapının kilidinin açılmasıyla hızla yatakta oturur pozisyonuna geçip başörtümü düzelttim. Kapıyı çağla açmıştı ve elinde de yemek tepsisi vardı.
- al ye şunları
Ses vermeyince kaşlarını çatıp
- kızım burası annene nazını geçirdiğin yer değil burada senin nazın değil benim sözüm geçer (!)
Bu kadar kendini beğenmesi ya da yüceltmesine ne gerek vardı. Yorgun bir sesle
- neden bana böyle davranıyosun? Sana ne yaptım da bu kadar kin ve öfkeyle bakıyosun ki yüzüme ?
Çağla yüzünü buruşturup
- siz yobazları hiç sevmiyorum. İticisiniz bi kere. Annemde sen gibi ' kapan kızım. Ayeti kafanda taşı kızım 'derdi hep boşsunuz yani.
Allah'ım sen bizi koru (!) Kaşlarımı çatıp oturduğum yerde dikleşip
- kuran-ı kerim'in emrine uymaksa yobazlık evet yobazım var mı diyeceğin?
Çağla gözlerini devirip
- ya bi git yemeğini ye
Çağla'nın odadan çıkması ile gözlerimin buğulu olmasını engelleyerek siyah bir çalışma masasının üzerindeki tepsiye bakıp gözlerimi devirdim. Şu iki günde öğrendiğim kadarıyla genç olan erkeğin adı buğraydı.
Burası gerçekten korkutucuydu. Bi kere sessizdi etraf. Kimse ses çıkarmıyordu, arada aşağıdan değişik sesler geliyordu o kadar.
Kafamı tekrar tepsiye çevirdim. Yemekler güzel gözüküyordu. Şu iki günde kesin zayıflamıştım. Arada yemek getiriyorlardı.Ayaklarımı oturduğum yerden sallandırıp ayağa kalktım. Çalışma masasının önüne geldiğimde kenardaki ahşap sandalyeyi çekip masanın kenarına oturdum. Gözlerimi yemeklerin üzerinde gezdirdiğimde tepside ıspanak , patates kızartması ve yoğurt vardı. Çocukluğumdan beri ıspanağı hiç sevmezdim. Babam küçükken ıspanağın 'bana güç 'vereceğini söylerdi hep. Onu çok özlemiştim... Bize veda edeli tam tamına 2 buçuk yıl olmuştu. Onsuz geçen ve onsuz geçecek koskoca yıllar.
Daldığım düşüncelerden ayrılıp , tepsideki yemeklere baktım. Ispanağı kenara ayırıp , patatesin üzerine kenardaki yoğurtu döküp karıştırıp çatalıma batırdım. Çok hoş bir tadı vardı ama bu lezzet annemin ellerindeki lezzet kadar yoktu.Yemeği bitirmem ile oturduğum yerden kalktım. Camlar tahta ile çevrelenmişti. Ve içerisini sadece ampul'un verdiği ışık aydınlatılıyordu. Duvarda ise ne takvim nede saat vardı. Ve iki gündür namazı kendimce belirlediğim vakitlerde kılıyordum.
Kapının kilidinin çevrilmesi ile kafamı dikleştirdim. İçeri büyük bir gölge düşünce bu kişnin çağla olmadığını anladım. Yaağın kenarına oturup kafamı eğdim.- sen ?
Bu ses buğraya atti.
- yemeğini bitirmişsin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜSRA
Spiritualİki zıt kutup . Yetim bir kız. Hayata annesi'nin dizlerinin dibinden bakan , sevgiye alışık ama küçük yaşta babasını kaybetmesiyle büyük bir acıyla sarsılmış babasının gidişiyle imtihan olmuştur . Herşeye rağmen deli dolu , ve birazda suratsız bir...