GİRİŞ.

535 100 160
                                    

OKYANUSLAR SEN.

31.12.2016  (23.55)

Yağmur aniden bastırdı. Gökyüzü, gecenin zulmünü haykırırcasına acı ve öfkeyle gürledi. Gecenin sessizliğinde ritim tutan yağmur damlaları hızını arttırmaya devam ederken şehrin karanlık ve bir o kadarda ıssız sokaklarından birinde yankılanan ani fren sesi, naif bir bedenin soğuk zeminle buluşmasını sağladı. Yerde biriken yağmur damlaları küçük bir gölet oluşturdu. Bu gölet naif bedenden süzülen koyu kırmızı bir sıvı ile harmanlandığında oluşan görüntü içler acısıydı.

Birkaç saniye sonra genç kızı bu hale getiren adam korkuyla arabadan indi. Karşılaştığı manzara karşısında dehşete düşmüş, ağzı açık kalmıştı.

Ellerini gür saçlarının arasından geçirdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Etrafta çaresizce dolaşıp, kafa patlatmaktan başka bir şey yapmıyordu, yapamıyordu. Ufak çaplı bir şok geçirdiği her halinden belliydi. Daha fazla dayanamadı ve adımlarını arabaya doğrulttu, sürücü koltuğunda yerini alırken direksiyonu yumruklamaya başladı. Birkaç defa çaresizce "Özür dilerim," diye mırıldandıktan sonra derin bir nefesi atmosfere karıştırdı. Saliseler sonra gaza yüklendi ve son süratle ıssız sokaktan uzaklaştı.

Araba olay yerinden uzaklaştıktan sonra etraf tekrar kör bir sessizliğe, zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Amma velakin bu da uzun sürmemiş. Sokakta ritim tutan güçlü adım sesleri ardında acı çığlıkları getirmişti.

Zeminde boylu boyunca uzanan bir bedeni gören adam "Mehir," diye fısıldadı. Fütursuzca birkaç adım daha ilerleyen adam genç yanına ulaştığında dizleri üzerine düştü. Tuzla buz olan cam parçaları sayesinde bacaklarında oluşan yaralar artık canını yakmıyordu çünkü biraz önce ruhunun en ücra köşesinde bu defa dikiş tutmayacak bir yara daha açılmıştı.
Ve ruhunda oluşan bu yara hiçbir zaman kapanmayacaktı.

Genç adam parmaklarıyla gözyaşlarının ıslattığı yanağını yavaşça kuruladı.
Sık nefesleri yağmur damlalarını ısıttı. Bakışlarını çaresizce etrafta gezdirirken yardım bekliyor gibiydi.

Fakat bir süre sonra tüm umutları yavaş yavaş yok olmaya başladı. Biraz geç olsada anlamıştı bir sihirli değneğin onlara değmeyeceğini. Şans yine onların tarafında olmamış, yüzleri bir defa olsun gülmemişti.
Yağmur damlalarının birkaçı genç kızın kahverengi, dağınık saçlarını süslemekten çekinmezken adam, genç kızın naif bedeni kucağına aldı.

Bakışları kızın masum suratında gezinirken "Bu bir kabus mu?" diye mırıldandı.

Adam dakikalarca sorunun cevabını beklemiş olmasına rağmen genç kız çimen yeşili gözlerini açıp bunun kabus olduğunu dile getirmemişti.

Adam son kez parlak bir umut ışığı daha aradı lakin aradığı şeyi bulmak yerine karanlığın gölgesinde yavaş yavaş yok olmaya başladı. Birkaç dakika önce yaşananları hatırladıkça bedenini saran pişmanlık duygusu onu kahrediyordu. Sırtına binen her yükü kaldırabilirdi lakin bunu asla.

Gözlerini sakince yumarken genç kıza gittikçe yaklaşmaya başladı. Yaklaştı, yaklaştı.
Genç kızın nefesi olmak istedi, soluğu olmak istedi ama ne kadar çok istese de o kadar çok olmadı. Zehrini genç kızın dudaklarına çaldığı an adamın gözlerinde biriken gözyaşları firar etti. Yanaklarından süzülürerek dudaklarında buluşan gözyaşları hasretle birbirlerine karıştı.

Genç adam bir kıpırtı hissettiğinde gözlerini araladı ve kızdan uzaklaştı. 'Serçe' diye hitap ettiği kız gözlerini açmış, ona geri dönmüştü. Adamın dudaklarına acı bir gülümseme hakim olduğunda kızın dudakları birkaç saniyeliğine aralanır gibi oldu.
Bir şey söylemek istiyor ama o gücü kendinde bulamıyor gibiydi.

Ardından ise belli belirsiz bir tebessüm bahşetti adama, anlaşılan gücü sadece buna yetiyordu.

Sonrasında ise bu kelimeleri tekrarladı: "Seni seviyorum, seni seviyorum. Seni seviyorum..."

Ve genç kızın gözleri tekrar kapandı. Bedeni zifiri bir karanlığa gömülürken, ruhu genç adamın merhametli kollarına emanet edildi.

AŞK-I ZEHİR

OKYANUSLAR SEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin