Hypnogaja - Here Comes The Rain Again.
Multimedia: Rüzgar Vural
Yıllardır kendimden bile sakladığım acı geçmişim her adım atışımda bana kapılarını aralarken kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyordum.
Düştüğüm de beni kaldıracak sadece iki kişi kalmıştı hayatımda lakin onlardan kilometrelerce uzakta olmam ise büyük bir ironi olmalıydı. Evet şu ana kadar bir çok kez düştüm, kalkmam için el uzatan insanlar oldu lakin kimseden merhamet beklemedim. En yakınım dahi olsa tutmadım uzatılan o eli.
Şimdi ise düşüp yerle yeksan olmam an meselesiydi.
Gözlerim bir kaç adım ötemde duran geçmişimde takılı kalırken heyecan ve korku duygusu iliklerime kadar yayıldı.
İşte tüm çocukluğum bu villada yatıyordu.
Ne kadar düzeltmeye çalışsamda başarılı olamadığım asık suratımla birlikte bahçe kapısını aşarak patika yolda, arkamda valizimi sürükleyerek ilerlemeye başladım. Bakışlarım etrafta gezinmek yerine tam tersine yürüdüğüm yola sabitlenmişken buraya ait olmadığımı bir kez daha hissettim.
Çelik kapıya vardığım an derin bir nefesi atmosfere karıştırdım. Kapının sağ tarafında duran, eskileri andıran zile basarken içimden bir ses buraya alışamayacağımı fısıldıyordu.
Saniyeler sonra kapı açıldı. Kapıyı açan kişiyi gördüğümde istemsizce gülümserken bana bakan küçük çocuk şaşkındı. Toprağı andıran gözleri irileşirken "Sende kimsin?" diye bir soru yöneltti.
Sorduğu soru karşısında ne diyeceğimi bilemezken kelimeleri ağzımda gevelemeye başladım.
"Ben Mehir Ursal," derken en doğru cümlenin bu olduğunu düşünüyordum. Küçük çocuk beni baştan aşağı süzdükten sonra meraklı bakışlarının yerini neşeye bıraktı. Hevesle elimden tutulmamla kendimi içeride bulmam bir olmuştu. Açık kalan kapıyı ayağıyla iterek kapatan küçük çocuk "Bende Berkay," dedi.
Mutfak olduğunu düşündüğüm odadan çıkan kadın ellerini önlüğüyle kurularken adının Berkay olduğunu öğrendiğim küçük çocuğa seslendi.
"Kim geldi oğlum?"
Berkay sevinçle yerinde zıplarken "Mehir abla geldi!" diyerek tatlı kadını cevapladı.
Kadın bakışlarını önlüğünden ayırarak biraz önce olduğu gibi beni baştan aşağı süzdü. Saniyeler sonra tatlı bir ses tonuyla "Mehir kızım sen misin? İstanbuldan gelecekti," dediğinde tebessüm ederek "Benim," diye cevapladım.
Küçük boyu ve hafif şişmanlığı ile gayet şirin olan kadın "Bende Hülya ablan, Rüzgar oğlum bahsetmiştir belki," dedi.
Söylediklerine karşılık olarak sadece 'evet' anlamında kafamı sallarken Hülya abla elimdeki valizi aldı. "Kızım senin odan en üst kat, bilerek sana tavan arasını hazırladık çünkü küçüklükten beri istermişsin," dediğinde yüzüme buruk bir tebessüm yaydım.
Eylül ile hep böyle bir odada kalmak istemişizdir.
"Sen çık kızım odana, dinlen. Sonra sen akşam yemeğini yerken ben kıyafetlerini yerleştiririm," dedi birden. "Tamam," diyebildim sadece. Henüz utangaçlığımı üzerimden atamamıştım.
Merdivenleri sessizce çıkarken aklıma birden Eylül geldi. Keşke o da burada olabilseydi diye düşünmeden edemiyordum.
Merdivenleri çıktıktan sonra bu kattaki tek odaya girdim. Küçük bir odaydı, cam kenarında derli toplu bir yatak vardı. Odadaki diğer eşyalara bakmadan kendimi yatağa attım. Şu an tek isteğim güzel bir uykuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSLAR SEN
Teen FictionBedeni zifiri bir karanlığa gömülürken, ruhu genç adamın merhametli kollarına emanet edildi.