TEHDİT.

71 22 7
                                    

Willamette Stone - Heart Like Yours

Multimedia: Aybars Soykamer

Baskın yaparcasına pencerelere çarpan yağmur damlaları adeta kulağıma "Uyan!" diye fısıldıyordu. "Uyan."

Çıplak ayaklarımla çıktım su altında kalmış balkona. Düşündüm, sessizce. Yine kim ağlıyordu? Bu fırtına yine kimin sessiz çığlıklarının habercisiydi?

Tuzlu deniz, toprak kokusuyla harmanlanmıştı. Huzur veren bu kokuyu doyasıya çektim ciğerlerime. Toprağa karışan ölü bedenleri soludum ve düşünmeye devam ettim.

Yağmur ne güzel şeydi öyle. İnsanları tüm kirliliğinden arındırıyordu adeta. Sana yardım ediyor, avutuyor ve gözyaşlarını saklıyordu ardında. Yağmurdan korunmak için şemsiye kullanan insanlar çarptı gözüme. Ne kadar da aciz görünüyorlardı öyle.

Islanmamak üzere oradan oraya kaçışan bu insanların dışında biri çarptı gözüme. Üzerine giydiği paltonun yakalarını bir Edward Cullen edasıyla yukarı kaldırmış ve gözlerini bana dikmiş olan adamın kim olduğunu idrak etmem sadece birkaç saniyemi almıştı.

İstemsizce çattığım kaşlarımın altından yeşil gözlerimi Aybarsa diktim. Islanan sarı saçı yüzüne yapışmış, tüm kıyafeti sırılsıklam olmuştu. Hiç kıpırdamadan duruyordu öylece. Nefes alıp verdiği sırada dudakları arasından çıkan dumanlar ve tek tük kapatıp açtığı mavi gözleri dışında cansız bir mankeni andırıyordu.

Aybars elini paltosunun cebine atıp telefonunu çıkarttı. Bir numara tuşladıktan sonra tekrar gözlerini bana dikti ve telefonu kulağına götürdü.

Birkaç saniye sonra telefonumun zil sesi kulağımda yankılanmaya başladığında küçük çaplı bir şok geçirmiştim.

Arka cebimden aldığım telefonun ekranına kısa süreli bir bakış attıktan sonra aramayı cevapladım.

"Söyle."

"Elbisen kapının önünde." diye konuştu soğuk bir ses tonuyla.

Kendini engellemek için aramıza buzdan bir duvar örmüş gibiydi. Ne düşündüğünü geçtim ne hissettiğine bile çoğu zaman anlam veremiyordum.

Bazen kendi ördüğü duvarları yine kendi yıkmaya çalışıyor bazen ise yakınlaşmamızı tam tersine daha çok engelliyordu.
Tıpkı şu anda olduğu gibi.

Asıl sorun ise benim bu adamı tanımıyor olmamdı. Tanımadığım, yabancı bir adamın bana herkesten daha yakın olması ise tam anlamıyla kulağa ürkütücü geliyordu.

"Ben kapının önünde seni bekliyor olacağım. Saat tam on ikide hazır olmalısın külkedisi, onun için acele et."

Onu başımla onayladıktan sonra telefonu kapattım ve kapının önündeki paketi almak üzere aşağı koştum.

Paketin içinden çıkan, gözlerimle aynı renkte olan bu yeşil, kadife elbise, balık model olmasıyla birlikte yerleri süpürecek kadar uzundu. Sağ bacağımı gözler önüne serecek olan açık yırtmacı ise gözümden kaçmamıştı.

Ağzım aralanırken elbiseyi süzmeye devam ettim. Kolları kapalı olabilirdi lakin sırt ve yaka dekoltesi fazlasıyla açıktı.

Yatağın üzerine serdiğim bu elbiseyi giymek kesinlikle cesaret isterdi fakat ben bu cesareti kendimde bir türlü bulamıyordum. Kısacası bu elbiseyi taşımak her yiğidin harcı değildi.

OKYANUSLAR SEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin