2

32 3 0
                                    

"Beni rahat bırak Chandra."Omzuma yediğim çimdikle sinirle kaşlarımı çatarak yattığım sıcak yatağımdan kalkarak ayağa dikildim. Hem eve benden habersiz misafir getirip. hemde zorla film izlemeye zorlayan Chandra yüzünden yastığımı alarak sinirle salona doğru ilerlemeye başladım. Salon kapısından girdiğimde kimseye bakmadan sinirle çift kişilik koltuğa uzanarak gözlerimi yumdum. Gülme sesleri işittiğimde bile gözlerimi açmayarak biran önce bu gecenin son bulmasını diledim.

Birkaç tıkırtıdan sonra ışığın kapanma sesiyle televizyonun sesini duydum. Filmin başlangıç müziği çalarken müziğin tanıdık gelmesiyle gözlerimi açtım. Siyah ekranda kocaman beyaz yazılarla "ONE DAY" yazısını görünce başımı kaldırarak Martin ile sarmaş dolaş olan Chandra'ya baktım. Oda bana gülümseyerek göz kırptığında bu filmi bilerek açtığını anlamak o kadar da zor değil. Bu filme karşı ilgim olduğunu ve defalarca kez seyretmeme rağmen her defasında sanki tekrar seyrediyormuşum gibi seyredebileceğimin farkında.

Filmi seyretmeye dalmışken ayakucuma birisinin oturup bacaklarıma yatmasıyla irkilip başımı aşağı eğdim. Andrew'in bu karanlıkta bile kendini belli eden zifiri karanlık gözleriyle karşılaştığımda ayaklarımı çekerek yattığım yerden kalktım. Yastığımı elime aldığımda kapıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.Tam kapıdan çıktım diye seviniyordum ki Chandra'nın konuşmasıyla olduğum yerde kaldım."Clarissa bu akşamlık odanı Andrew ile paylaşırmısın canım."Elimi kalbime koyarak çarpıntının geçmesini beklemek tam bir delilik.Cevap vermeden odama girdiğimde yaptığım aptallığın daha yeni farkına varıyordum.

Resmen benim odamda kalmasına izin vermiştim. Yatağa oturarak derin derin nefes almaya başladığımda kapının açılmasıyla irkilerek elimi kalbimden çektim. Andrew içeri girerek kapıyı kapattığında kaşlarımı çattım. Bir kızın odasına bu şekilde kapıyı çalmadan izinsiz girilmesi o kişinin özel alan ihlaline girer. Andrew sanki çok normal bir hareket sergiliyormuş gibi odamda ilerleyerek benim oturmamı umursamadan yatağa çıkarak arkamdan yatağa uzandı.

Bu hareketine ne tepki veremeyeceğimi bilemezken yataktan kalkarak ona doğru döndüm. Tam bir şey demek için ağzımı açmıştım ki Andrew'in azarlayan sesisle susmak zorunda kaldım."Bu gecelik benimle idare etmek zorundasın. Chandra'nın odası salonun tam yanında. Gece onların sesleri yüzünden uykusuzluk yaşamak istemiyorum."Sanki dediği şey çok normalmiş gibi yüzümü buruşturdum. Cidden bu konulardan bahsedilmesi midemi alt üst etmeye yetiyor. Andrew sırt üstü uzanmış bir kolu başının altında gözleri kapalı uzanırken onun bu haline hayranlıkla baktım.

Ben Clarissa Bell olarak 20 yıllık yaşantım boyunca erkeklerden uzak durmaya yemin etmiş birisi olarak şu anda tam karşımda benden izinsiz benim evimde ,benim yatağımda uzanan ona dair tek bildiğim şey adı olmasına rağmen benimle aynı yatağı paylaşacak olması inanılır şey değil. Eğer okulda ki sivri zekalı kişilerin bundan haberi olsa hepsi ağzı açık bir şekilde şaha kalkarlardı herhalde. Ve ben şu anda ağzımı açıp bu karşımdaki ilahi görüntüye tek kelime bile edemiyorum.Daha doğrusu etmek istemiyorum galiba. Arkamı dönerek gardolabıma ilerleyerek büyük kapaklarını açtığımda en üstte duran yastık ve yorganları alarak yere attım.

Tabikide daha ilk günden gördüğüm bir erkekle aynı yatakta yatmayacağım. Her ne kadar ondan deli gibi bir elektrik alsamda. Yatağın hemen kenarına yere battaniyeyi sererek üstüne yastığı koydum. Hazırladığım yere uzandığımda üstüme ince örtüyü çekerek başımı yastığa koyup gözlerimi yumdum. Andrew tek kelime etmezken bende sessizlik yemini ederek gözlerimi yumdum. Normal zamanda bile insanlarla toplasan üç dört kelime bile konuşmayı sevmeyen ben bugünlük kotamı çoktan doldurmuştum bile.

Bir vakit sonra gözlerim kendiliğinden kapanmış uykunun kollarına kendimi bırakmıştım ki yanımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi uyku sersemliğiyle araladım.Arkamı dönmek için hareketlendiğimde belime sarılan sert kollarla arkama dönmem engellendi."Sadece uyu Clarissa."Beynim şu anda gerçeklik dışı hareket ederken başımı yastığa koyup kendimi uykunun rahatlatıcı yolculuğuna serbest bıraktım.

"Ahhh Clarissa hadi uyan artık. Kahvaltı hazır her kez seni bekliyor."Yarım saattir Chandra'nın başımda ötmesini umursamadan uyumaya çalışıyordum. Gözlerimi açmamaya devam ettiğimde Chandra çokta yumuşak olmayacak bir şekilde koluma tırnaklarını geçirdi. Kolumda hissettiğim sızı ile yattığım yerden doğrularak kızgın bakışlarımı Chandra'ya yönelttim. Cidden canımı fazlasıyla yakmıştı. Bir kaç saniye gözlerine baktıktan sonra cevap vermeden yataktan kalkarak odadan çıktım.

Sabah uyandığımda Andrew'i göremediğimde merak etsemde yokluğunu kafaya takmayıp tekrar uykuya daldım. Şu anki halimi zerre umursamayıp salona daldığımda herkesin burada olduğunu görmek sinirlerimi bozsada gözüm en son tek bir kişide takılı kaldı. Andrew üstünde bordo yanları beline kadar açık bir üstlük altında da beyaz dizlerinde biten  bir şort vardı. Onu incelerken göz göze geldiğimizde utançla başımı önüme eğdim. Cidden kendimi pek iyi hissetmiyorum. Ben insanlarla konuşmaktan nefret eden insan topluluğunu gereksiz bulan birisi olarak şu anki ortamı fazlasıyla yadırgamıyor değilim.

Hiç bir zaman arkadaş canlısı veya insanlarla konuşmak için can atan girişimci bir insan olamamışımdır. Başka kimseyle göz teması kurmadan karşımdaki tekli koltuğa oturarak bacaklarımı kendime çektim. Başımı arkaya doğru yaslayarak rahat bir pozisyon da gözlerimi yumdum. Çevremde konuşulan muhabbeti umursamadan gözlerim kapalı bir şekilde oturmaya devam ettim. Bir süre sonra sesler kesilince gözlerimi araladım. Ve o anda yüzüme sıçratılan suyla hızla oturduğum yerden kalktım. Sinirle yüzüme temizlerken suyu atana baktığımda Andrew'in sırıtan yüzünü görmeyi beklemiyordum.

Sinirle ona doğru bir kaç adım attığımda benimle birlikte oda bir kaç adım geriledi. Elindeki bardakta kalan bir kaç damla suyu bana doğru savurduğunda çığlık atarak kollarımı yüzüme siper ettim. Yinede yüzüme gelen ufak damlaları silerek şu anki tek odak noktam olan Andrew'e çevirdim bakışlarımı. Elini ağzına kapatmış kahkaha atmamak için kendini sıkması daha çok sinirlenmeme neden olurken adımlarımı masanın üstünde duran sürahiye yönelttim.Evet  20 yıllık yaşamım boyunca insanlarla münakaşaya girmeyen ben şu anda Andrew'e karşı içimde çoktan bir savaş başlatmıştım bile.

Masa'nın üzerinden sürahiyi hızla kaparak arkamı döndüğümde Andrew'in arkasını dönerek koşmaya başladığını görünce bende koşmaya başladım.Arkamdan gelen gülme seslerini umursamadan benim odama kaçan Andrew'in arkasından son anda kapatmasını engelleyerek kapıyı hızla ittim. Kapı sert bir şekilde duvara çarparken Andrew bana kısık gözlerle bakıyordu."Bu yaptığın hiç hoş değil."Bir kaç adım daha attığımda Andrew'de benimle birlikte gerilerken elimdeki sürahiyi ona doğru savurdum.

Sürahinin içindeki suyun neredeyse hepsi Andrew'in yüzüne çarparken onun bu haline gülmeye başladım. Islanan saçları ve üstüyle oldukça çekici dursada bir o kadarda komik gözüküyordu. Ben gülmeye devam ederken Andrew yüzünü eliyle silmeye çalışıyordu. Benim gülmem kahkahaya dönerken Andrew'in elimden tutarak beni çekmesiyle sert bir şekilde sürahi elimden düşerken bende Andrew ile birlikte yatağa düştüm. Andrew altta ben üste bir süre birbirimize kilitli bir şekilde bakarken bu bakışmadan rahatsızlık duyarak kalmaya yeltendiğimde kollarını belime doladı.

Beni daha çok kendine bastırırken ağzından çıkan kelimelerle yüzümde tatlı bir heyecan oluştu.

"You deserve someone who is terrified to lose you."

Dünyaca ünlü bir yazara ait olan bu söz nerde ne zaman duysam sanki ilk defa duyuyormuş gibi bir his yaratıyor içimde.Gözlerim Andrew'in gözlerinde takılı kaldığında üstünden kalkarak kendime çeki düzen verdim. Arkamı dönerek odadan çıkacağım zaman kapının önünde durarak aklımdan geçen satırları söyledim.

"How is it that when the time passes?

Years pass by?"

İkimizin Hayatı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin