Çıkış zilinin çalmasıyla yerimden kalktım. Dersin bitimine 5 dakika kala topladığım çantamı omzuma asarak sınıftan çıktım. Bugün benim için oldukça sıkıcı geçmişti. Zaten matematik veya trigonometri dersinin olduğu günler benim için her zaman aynı sıkıcılıkta olurdu. Derslerim ne kadar yüksek olursa olsun bende her öğrenci gibi bazı derslerden nefret edebiliyorum. Tabi bunu notlarıma yansıtmayarak. Yürümeye devam ederken cebimdeki telefonum titrediğinde elimi cebime atarak telefonumu çıkardım. Ekranda Andrew'den gelen beş tane mesaj bildirimini görünce yüzümde ufak bir gülümseme oluştu.
Andrew'in bizim evde kalmasının üstünden tam tamına 3 hafta geçmişti. O günden beri nereye gitsem bir şekilde karşıma çıkıp her işime burnunu sokar olmuştu. Daha iki saat önce yemek arasında masama gelip bir şeyler geveleyip cevap vermemi beklemeden kalkıp gitmişti. Bu beni rahatsız ediyormuydu peki çoğu zaman evet. Ama moralimin bozuk olduğu günlerde beni güldürebilen tek kişide Andrew'di. İnsanlarla konuşmaktan haz etmeyen ben Andrew'le konuşmaktan ayrı bir zevk alıyordum. Telefonumun şifresini girerek mesajlara girdim.
GÖNDEREN: Andrew
-Neredesin? (6:18)
-Okuldan çıktın mı?(6:20)
-Seni almaya geleceğim.(6:21)
-Cevap verecek misiniz bayan Clarissa? (6 22)
-Peki girişte seni beliyor olacağım. (6:22)
Telefonu kapatarak cebime koyduğumda yüzümdeki gülümseme kendini belli eder olmuştu. Yanından geçtiğim bir kaç tanıdık bana şaşkın şaşkın bakarken kimseyi umursamamaya çalıştım. Ben bile bu halime alışamamışken başkalarının fikirleri açıkçası pekte umurumda değil. Okuldan çıktığımda etrafıma bakınmaya başladım. Andrew'i göremeyince olduğum yerde beklemeye başladım. Ben beklemeye devam ederken telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonu açtım. Andrew'den gelen mesajın üzerine gelen tıkladığımda mesajı açtığımda okuduğum satırlarla üzüntüyle yüzümü astım.
GÖNDEREN: Andrew
-Acil bir işim çıktı, beni beklemene gerek yok.
Ne yani tek bir açıklama bile yapmayacakmıydı. Mesaj kısmına tıklayarak yazmaya başladım.
GÖNDERİLEN: Andrew
-Ne işin olduğunu söyleyecek misin peki?
Yaklaşık on dakikadır Andrew'den mesaj gelmesini beklerken sonunda pes ederek yürümeye başladım. Nedenini bilmesemde kalbimde ufak bir sızı hissettim. Başımı iki yana sallayarak saçma düşünceleri unutmayı dilesemde pekte başarılı olamadım. Durağa geldiğimde aradan uzun zaman geçmesine rağmen gelmeyen otobüsle eve kadar yürümeye karar verdim. Kulaklıklarımı takarak son çalınan müziği başlattım.
Selena Gomez - Good For You
I'm in my 14 carats, I'm 14 carat
Doing it up like Midas, mmm
Now you say I got a touch, so good, so good
Make you never wanna leave, so don't, so don'tGonna wear that dress you like, skin-tight
Do my hair up real, real nice
And syncopate my skin to your heart beatingCause I just wanna look good for you, good for you, uh-huh
I just wanna look good for you, good for you, uh-huh
Let me show you how proud I am to be yours
Leave this dress a mess on the floor
And still look good for you, good for you, uh-huhI'm on my Marquise diamonds, I'm a Marquise diamond
Could even make that Tiffany jealous, mmm
You say I give it to you hard, so bad, so bad
Make you never wanna leave, I won't, I won't
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkimizin Hayatı
RomanceTam kapıdan çıktım diye seviniyordum ki Chandra'nın konuşmasıyla olduğum yerde kaldım."Clarissa bu akşamlık odanı Andrew ile paylaşırmısın canım." Cevap vermeden odama girdiğimde yaptığım aptallığın daha yeni farkına varıyordum. Resmen benim odamda...