Babamdan...
Altı yıl önce olanları saymazsak, gayet normal bir hayatı olan ben, üç çocuk babasıyım. Evliliğim biraz zorlamayla olmuş olsa bile, karımı seviyordum. Seviyordum dedim çünkü, altı yıl önce olanları hatırlama vakti geldi.
... "Ne?" dedim telefonun diğer ucundaki adama.
"Dediğimi duydun. Aynen yapacaksın. " dedi. Bu adam ne yaşıyordu?
" Bak senin dediğini yapmayacağım, belki başka bir yol bulursam ,belki. " dedim hızlı ve kararlı bir şekilde.
" Bu gece, saat iki de. Bizim malikhanenin önünde seni bekleyeceğim" dedi.
" Tamam, o zaman konuşalım. " dedim. Evet ve işte içimdeki meydan okuma hissi yeniden alevlenmişti. Karımla yaşadıklarım yetmezmiş gibi birde kızım öyle mi? Hayır buna izin vermeyeceğim.
Gece evden çıkmak sorun olur diye eve gitmemiştim. Çocukları ve Halimeyi endişelendirmek istemezdim. Halimeyle sürekli kavga ederdik, ah şu kadın. Yaşantımız biraz değişik, yani birbirimizi sevmeden evlendik. Sonra sevmeye mahkum bıraktık derken, birde baktım iki çocuk babasıyım. Artık bunun sorumluluğu vardı omuzlarımda. Dünyalar güzeli iki kız çocuğum vardı. Birde oğlum. Onunla aramız pek iyi değildi. Sanırım tüm yaşananlar onun içine doğmuştu.
Düşüncelerim içinde buluşma yerine geldiğimi fark ettim. Neredeydi bu adam. Buluşma mekanında beklemeyi pekde sevmezdim. Hatta nefret ettiğim ve beni sinirlendiren şeyler arasında yer alıyordu. İçeriye girmelimiydim acaba? Bir an arkamdan gelen kapı sesiyle irkildim.
"Nihayet. " diye mırıldandım.
" Çok bekletmedim umarım. Sen bekletilmeye gelmezsin. " dedi. Sinsi pislik. Bu adam benim hayatımı mahveden adam diyebilirim.
" Neredeyse on dakikadır buradayım. " dedim uyarı verici ses tonuyla. Ne sanıyordu?
" İçeriye gel. " dedi.
"Hayır. " dedim. Hala daha karşıma çıkıyor buda yetmezmiş gibi karşımda durmaya yüz buluyor. Yüzsüz.
" Sana kesin ve net son kez söylüyorum. Bu iş olmayacak. Karımı senin bataklığından kurtardım. Kızımı kendi ellerimle o tuzağa atmamı istiyorsun. Tekrar ediyorum. Bu iş olmayacak! " dedim ses tonumun artmasına aldırmadan.
" Karım dediğin o kadının kendi tercihiydi. Hem hala devam ediyor. " son söylenen beynimde yankılanırken, cümlesini bitirmesine umursamadan,
" Yalan! " diye bağırdım.
" Gece, bağırma. Gel oturalım diyorum sana. " dedi. Hala yüzsüzlüğünü sürdürüyordu. Bu kadarıda fazla. Elimi indirdiğim yüzünden çekince yere savruldu.
" Ulan. " .........
Onu yerden kaldıran ve bana ölümcül vuruşlar yapan adamları gelene kadar, onu dövmüştüm. Ölümcül vuruşlar dedim ya işte o vuruşlar tekmeyle yumrukla değil, bıçakla silahla oldu. Köpek, tabii kendi malikhanesine sesler. Yoksa onu benim elimden kimse alamaz ve oda bunun farkında. Bir, iki, üç. Gözlerim kararmıştı. Ve işte anlatılan o karanlık, anlatılan o film serisi. Benim hayatım bu. Bir perde misali gözümün önünden geçen benim hayatım. Kızlarım, Buğlem ve Gülsüm. Oğlum, Onur. Karım, Halime. Çok sevdiklerim, kıyamadıklarım. Onur, ne kadar iyi anlaşamasakta canım. Belki soyumun devamı. Bırakacak pek mirasım yok, bırakacağım tek mirasım Gülsüm'üm. Hali, hareketi, duruşu, konuşması. Tıpkı ben olan biricik kızım Gülsüm. 'Bir baba çocuğunu ne kadar sever?' Sorusunun cevabını bulduğum yavrum. Bu güne kadar bana destek olan varlık. Karımla aramdaki bağ. Buğlem bebek nasıl sevilir, nasıl baba olunur sorularının cevabını bulduğum kızım. Bücürük.
Gözlerim gittikçe kararıyordu. Düştüğüm yerde gözlerimi açtım. Yer kanmıydı yoksa bana mı öyle görünüyordu? Hayır hayır bayağı kandı bu. Neremden yaram vardı? Silah sesi duymamıştım. Vucudumdaki bu sızıyı oluşturan sızının kaynağı ne? Kaçış sesleri. Ve yine o karanlık. Belkide ışığı hiç olmayan tek karanlık. Biraz daha. Kızım, kızlarım, çocuklarım için biraz daha. Ama çok zor. O kadar kasılmıştıki vucudum, kendimi serbest bıraktığımda yaranın yeri sızlamaya başladı. Şerefsizler. O karanlığın içindeki ağrı. Ve birde o karanlığa güneş gibi açan biricik kızım. O geldi aklıma. Hayır, onun için buradayım. Onu bensiz bırakamam. Buna sebep olanı -karımı- dünyadan kaldırırım. Hemde gözümü bile kırpmadan. Ama onun kılına zarar gelse dayanamam.
Gözlerimi araladım tekrar. Bulunduğum yer bir yokuştu. Ve sanırım iki metre uzağa kadar uzanmış kan, bana aitti. Elimi bacağıma doğru uzatınca kasığımda dörde yakın deliğin olduğunu fark ettim. Oha, oha lan. İnsafsızlar. Bana acımadılar, bari çocuklarımı düşünselerdi. Gerçi buda olmayacak duaya amin demek oldu.
"Hayır, yaptıkları yanlarına kalmayacak. Hayır. Hayır. " diye inlemeye başladım. Akmaya ve uzanmaya devam eden kan yoluna gözlerimi daldırdım. İşte yine o karanlık beni içine çekiyordu. Ayağımı hissetmiyordum. Sanki gittikçe tüm vucudumu hissetmemeye başladım.
" Daha değil. ALLAH'IM" dedim yalvaran sesimle.
" Kızım için yaşamam lazım. Daha değil" dedim tekrar. Ama karanlık bana aldırmadan beni içine çekiyordu. Tıpkı bir hortum gibi. Çekiyor, çekiyor ve çekiyor. Ne yapmalıyım? Yapacak hiç birşeyim kalmadı. Teslim oluyorum. Aç kollarını karanlık. Ben geldim....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Islak zemin
Teen Fiction- ZEMİN ISLAK, içindeki çocuğun dizi kanayabilir, DÜŞME ÇOCUK...