Karışıklık...

23 4 0
                                    




Bilinmeyenlerle dolu ilerliyordum. Nereye, nasıl, neden, bilmeden, umursamadan ilerliyordum. Önüme kocaman bir direk çıkınca duraksadım. Bunu daha önce hiç görmemiştim. Neredeydim? Buraya kadar nasıl gelmiştim? Ne kadar zaman geçmişti? Çevreme iyice bakınca kent meydanına kadar geldiğimi gördüm. Bizim semtten bayağı uzaklaşmıştım. Aklımdakilere bakınca yol aldığım mesafe az geldi. 

Duyduklarımı zihnimde tekrarlayıp duruyordum. Ne yaparsam yapayım yediremiyordum, Onur'un da dediği gibi, piç lakabını almayı. İstemiyordum. Kaldıramazdım. Hadi ben neyse, peki bücürük ne yapar? Bu psikolojiyle nasıl büyür? Daha geçireceği ağır vasıta dönemleri -ergenliği - varken üstelik. Kıyamam ben ona, ne yapar öğrenirse? Nasıl bir tepki gösterir? Söylememe kararı alıyorum an itibariyle. Nasıl saklayacağımı da bilmiyorum ama. 

Onur'a hiç olmadığı kadar destek olmam lazım. Eğer o kadının söyledikleri gerçekse, Onur nasıl bir psikolojiye bürünürdü kim bilir. Yeterince uzaklaştığımı anlayınca Onur'u aradım. 

" Söyle balım. " diye açtı telefonu. Sesi çok iyi geliyordu. Sabahkinden daha da iyi. 

" Onur ben, nereye geldiğimi bilmiyorum. Burası kent meydanına benziyor ama...." bir süre sessiz kaldıktan sonra devam ettim, "... bilmiyorum. Of, beni alsana buradan. " dedim. Resmen canım burnumdaydı. Yüzüme bakan herkese kocaman kocaman göz deviresim vardı. 

" Tam olarak neredesin? " 

" Kocaman bir direğin yanındayım.  Bekle! " karşıdan bana doğru gelen kıza gülümsemeye çalışarak " Pardon tam olarak nerede bulunuyoruz? Kafam biraz karıştıda. " diye sordum  Neyse ki karşımdaki iyi bir kızdı. 

" Kent meydanı neredeyse kırk adım uzaklıkta. " diyerek gülümsedi kız. 

"Teşekkür ederim. " diyip gülümsedikten sonra telefonun diğer ucunda bekleyen Onur' a döndüm. 

" Onur! Meydana iniyorum bak gel al beni oradan. " 

" İn meydana, koca hanım bende oradayım zaten. Kuleye doğru gel. " dedi. Telefonu kapatıp, elimde sallaya sallaya yürümeye başladım. Fark ettim ki uzun zamandır meydana inmemiştim. Kent meydanı bilakis, şehir merkezidir bizde. Babamın olayından sonra bir kaç gece burada sabahlamıştık. O yüzden burayı biliyordum. Ama tam bilmiyordum. Mesela biraz önce önünde bulunduğum direği ilk defa gördüm. İlerledikçe kalabalıklaşıyordu. Neyseki kulenin önünde beni bekleyen can ötemi fark etmem zaman almadı. Onu görünce huzur doldum. Onur abiden çok arkadaştı bana, zaten pek abilik yapmazdı. Hele babamdan sonra bana asla abi gıcıklığı yapmazdı. Ne bana ne bücürüğe. Onu erişilmez yapan bir yanı vardı sanki. Kollarımı iki yanıma iyice açıp çocukça koşmaya başladım. En fazla dört adım atmıştım ki yanına gittim. Boynuna sıkıca sarıldım. O da bana sarıldı. 

" Ne oldu? " dedi, gülerek. Gülüyordu. 

" Bilmiyorum, düşünerek buraya kadar gelmişim. Nasıl oldu anlamadım. " dedim. 

"İyi bakalım. Aradım senin şefi, izinlisin bu gün. Seni eve bırakmamı istermisin? Yoksa takılır mısın? " derken sesi huzur doluydu. İşte ölene kadar unutmak istemediğim o huzur. Sanırım hayatımda Onur'dan başka bir erkek huzur olarak yer almayacak. 

"Sanırım sizinle kalıp kafa dağıtmak daha iyi gelecektir. " dedim. Sesim hala merak doluydu. 

"İyi bakalım, hadi gel. " dedi Onur. Onu takip etmeye başladım. Gittiğimiz yer her zaman ki takıldığımız mekandan başka bir yer değildi. İçeriye bir basamak aşağıya inerek giriliyordu. Basamağı ezberlemiştim artık. Zamanla herşeye alışılıyor çünkü. Hala daha bücürüğün nasıl bir tepki vereceğine dayir soru işaretleriyle doluydu aklım. 

"Onur!" dedim bileğinden tutup kendime çekerken. " Nasıl bir psikolojiye sahipsin hiç bir fikrim yok, sabahtan beri beynimi kemiren sorularla neler yaşadım bir bilsen. Nasıl oluyorda sen bunu hiç umursamıyorsun? " dedim. 

" Yalnızca öyle gösteriyorum koca hanım. " dedi yüzüme yaklaşarak ve etrafı kollayarak. Bana bakmayan - bakamayan desek daha iyi sanırım - gözlerinde derinden bir hüzün vardı. Nasıl oluyordu da bu haldeyken bile böyle davranıyordu? Düşüncemi gerilere tepip yaşadıklarımızı düşündüm. Tabi ki bunu yapabilir, çünkü Onur güçlü bir adam. 

Arkasını dönüp tekrar yürümeye başladı. Masada beş kişi vardı. Yanlış görmüyorsam orada bulunanlar ; Aslı, Hatip, Furkan, Burcu ve tanımadığım birinden ibaretti. Peki tanımadığım kişi kimdi? 

" Aşk olsun, böyle toplanın hepiniz bir araya, Gülsüm kim ki? Dış kapının dış mandalı. " diye söylendim, Onur'un bana bir sandalye çekmesini beklerken. 

" Naber kız? " diyen Furkan'ı duymamazlıktan gelerek sandalyeye oturdum. 

" Ana bak hele, ne bu şimdi? " diye ekledi Furkan. 

" Tanıştırayım bayım kendisi trip. Aramıza kısa süreliğine katıldı ve sanırım bazı odunlar yontulduktan sonra geldiği gibi gidecek. " sözlerimi henüz bitirmiştim ki masada bir kahkaha tufanı koptu. 

" Bak şimdi sen yeni birşeyle tanıştırırsın da biz eksik kalırmıyız? Hayır. " diyerek kendi sorusunu yanıtladı Onur. " Bak bu Fatih, Hatip kardeşimizin kardeşi. Bilakis bizim de kardeşimiz kendileri. " diye ekledi. 

Bilakis bizimde kardeşimizmiş. Bak bak, o kim ki bizim kardeşimiz olsun? Ne kardeşi? Of, kendimle anlaşamıyorum daha bide onunla tanışıp anlaşamam. 

Nefesimi sert bir şekilde dışarıya üfledikten sonra Fatih'e baktım. Elindeki telefonla uğraşıyordu. Şuna bak ya ukala. 

" Kaç yaşında bu?" diye sordum Fatihten gözümü ayırmadan. Kafasını kaldırmadan gözleriyle bana baktı. 

" Sizinle aynı yaştalar matmazel. " diyen Hatip' e döndüm. 

" Oo, sizde mi buradaydınız bay huzur bozan? Siz nasılsınız inşallah? " diye ekledim gülerek. 

" Söyle bakalım Gülsüm. Bu gün ne yapalım? " diyerek havayı değiştirdi Onur. Hava dediğim, bizim ortamda öyle sigara falan yoktu. İçmeye gerek duyan da olmazdı. Bizim tek kafa dağıtma yöntemimiz birbirimize laf sokmaktı. Ağır vasıta küfürlerimiz de yoktu. Bizim ortam dediğim yer anlatılmaz yaşanırdı bilakis. Hava burada daha çok söylenilen sözlerdi. 

" Babama gidelim Onur. Onunla konuşmaya ihtiyacım var. " dedim. 

" O, olandan bitenden haberdar zaten Gülsüm. Senden bir farkı yok. Tabi yine de gitmek istersen götüreyim. Ama unutmaman gereken bir konu var ki, o kadınla karşılaşabilirsin. Sanırım bunu hiç istemezsin. " 

"Abi. Babamdan başka hiç bir şeye ihtiyacım yok, yalnızca onunla konuşmak istiyorum. " masadaki herkes farklı şeylerle ilgileniyordu. Bizi dinleyen yalnızca Fatihdi. 

"Bak sana ne diyeceğim, Fatih psikoloji okumak istiyormuş, bu konuda da başarılı olduğunu duydum. İstersen önce bir onunla konuş sonra babama gidelim. " diyen Onur'a bakarken gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Ama ağlamazdım. Daha doğrusu ağlayamazdım. 

Islak zeminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin