Multimedya: Abdulrezzak
"Hoca geliyoor!" diyerek sınıfa giren, elinde Kimya kitabı olan inek Gürkan'a baktım. Karşısına bir anda geçip "MÖÖ!" diyerek yerime geçmeyi düşündüm. Ama sonra döndüm ve dedim ki, hocaya şikayet eder ibne.
Böğürmeyeydin iyiydi kardeş.
İç ses biraz geriden geliyorsun azıcık daha erken davran hayatım. Pardon. Önemli değil. Böylesine tuhaf bir sınıftayken psikolojimin normal olmasını beklemeyin. Bulunduğum yere bakıp kendi kendime söylendim. "Ben buraya niye oturdum ki ya?"
Kendi sırama bakıp ne kadar da uzakta olduğunu süzdüm. Öğretmen sandalyesinden duvar kenarının en arkadan bir önündeki sıraya baktım. Üşengeçlikten suratımı ekşiterek zombimsi adımlarla sırama ilerledim.
Söyledim mi, hatırlamıyorum. Sıralarımız yine değişmişti. Ben tek oturuyordum. Arkamda Yağız ve Deniz, önümde Nilsu ve Arda, onların önünde Gizem ve Batuhan, onların da önünde Atlas vardı. Biz bir koyun sürüsü olarak tek bir tarafı kaplıyorduk.
Tam sırama vardığımda sınıfta yankılanan topuklu ayakkabı sesiyle herkes ayağa kalktı.
"Günaydın!" Öğretmen yine en baştan hep olduğu gibi herkesi süzdü.
"Sağol!"
O topuklularıyla sanki inat olsun diye yapar gibi yere vura vura masaya ilerledi ve çantasını koydu. "Oturabilirsiniz."
Sabah, pazartesi okulun ilk gününe iki ders Kimya koyan idareye en kısa zamanda onların bu hareketine olan nefretimi bir kağıda yazıp şikayet kutusuna koyacaktım. Yine kendi kendime mırıldandım kitabımı çıkarırken. "Sonra da Bilge bu dersi neden anlamıyor... Uykulu uykulu Albert'ciğim bile şaşırırdı." kalem kutumu sıraya sertçe vurduktan sonra yanımdaki çantamı düzelterek devam ettim. "Sanki başka ders yoktu en başa koyacak."
Sanki normalde anlıyorsun da şimdi ilk ders olmasını sorun ediyorsun.
Yani biraz haklı olabilirsin şimdi. İç ses bey, senden nefret ediyorum ama seni seviyorum biliyorsun değil mi? Çoğu zaman sinirimi zıplatıyorsun ama iyi çocuksun iyi.
Öğretmen yoklama alırken sıra bana gelince elimi kaldırıp, yine müthiş bir üşengeçlikle indirdim. Defteri yazıp kapatınca sonunda derse geçeceğimizi anladım ve arkama döndüm, önce Yağız'a sonra Deniz'e baktım. Konuşmalarını bölerek araya girdim. Ama sorduğum soru bence kesinlikle önemli bir soruydu! Fısıldadım "Sayfa kaç, lan?" galiba en önemli konuyu bölmüştüm ki Deniz dönüp gözlerinden lazer fırlattı. Sıraya yasladığı sırtını çekti ve bana doğru eğildi, "Hani şu geçen gün bahsettiğim saf diye nitelendirdiğimiz kız var ya," merakıma yenik düştüm ve öğretmeni takmayarak devam ettirdim. "Ada'nın arkadaşlarındanmış." Gözlerim büyürken elim ağzıma gitti. "Vışş!" Verdiğim tepkiye Yağız hönkürerek gülerken, Deniz'de hönkürmemek için eliyle ağzını tuttu. Sınıfta sadece üçümüzün sesi yükselmişti.
Yağız arkadaşım sağolsun, hoca bizi gördü ve bana bağırdı. "Bilge! Dersi dinle artık! Siz de kesin gülmeyi!" Deniz kafasını saklayarak gülmeye devam etti, Yağız'sa dudaklarını birbirine bastırarak gülmeyi bırakmaya çalıştı. Bende önüme dönüp dudaklarımı birbirine bastırarak dersi dinlemeye başladım. Dersi dinlemeliydim. Birinci sınavlara neredeyse üç dört gün kalmıştı, ama ben pek de dinlememiştim dersleri. Kendi kendime sinirlendim. LYS'nin de çakmaması için artık tatil modundan çıkmalıydım.
Sorduğu soruya kimse cevap vermeyince soruyu değiştirerek sınıf listesinden seçeceğini söyledi, kalbime değil akciğerime bir tosun oturdu.
![](https://img.wattpad.com/cover/67096607-288-k477680.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçamayan Balon
HumorWATTPAD'DE İLK VE TEK Uçamayan Balon ADLI KİTAPTIR! KOPYASI ÇIKARILAMAZ! • Bu kitaptaki bazı olaylar ve kişiler, kendi gerçek hayatımızdan alıntıdır. ○○○ Küçücük, üç saniyelik bir tebessüm onların ömür boyu kahkaha atmasına en güzel yolu aç...