"Bunu yapmak zorundasın Cladius! Her ne olursa olsun, Caligula ölmeli!"Yaşlı bir erkekle evlenmek nasıl bir duygudur sizce? Yıllar boyunca hayallerinizi nasıl bir erkek süsler? Benim hikayem işte tam olarak da burada başlıyor. Kendimden kırk yaş büyük bir erkeğin kolları arasında yaşıyorum malesef. Yıllar evvel, yatak odamda hayallerini kurduğum evliliğin yakınından uzağından geçmiyor şuan yaşadıklarım. Yinede katlanmak zorundayım, o benim eşim ve dahi güçlü bir danışman. Gücünden ve kudretinden sual olunmaz. Lakin diğer roma kadınlarına nazaran ben gücümü yatağına girdiğim adamdan değil aksine taşıdığım kandan alırım. İşte beni onlardan ayıran en büyük şeylerden biride bu. Her neyse, o gece Claudius ile geçirdiğimiz son huzurlu geceydi galiba. Ondan sonrası felaket, pandorranın kutusu açıldı. Sabahın ilk ışıklarıyla domusun kapıları imparatorun askerleri tarafından zorlanmaya başladı. Gözlerimi açtığımda Claudius kıyafetlerini üzerine geçirmişti çoktan. Her ne kadar uyumamı söylese de bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Caligula durmayacaktı! Stolamı giymeye başladığımda, Claudius çoktan aşağıya inmişti, onlarca asker kapının önünde Claudius'un dışarı çıkmasını bekliyordu. Akıllı biriydi, ben olmadan dışarıya adını dahi atmamıştı, ta ki ben gelene kadar. Birlikte ön kapıya çıktığımız da imparatorun sözcüsü iki adım öne çıkarak "Yüce imparatorumuz Caligula'nın emridir. Siz efendi Claudius'un yakalanarak zindana götürülmesini emrettiler." dedi. Duyduklarımız karşısında ikimizde şaşkına dönmüştük. Caligula ne olursa olsun bir imparatordu hem de roma imparatoru, emri yerine getirilmediği takdirde baş üzerinde baş kalmazdı. Claudius el mahkum gitmek zorundaydı, ve emre uyup askerlerin arasına karışıp zindana doğru yola çıktı. Dönüş sakinleri şaşkın şaşkın bana bakmaya devam ederken "Arabamı hazırlayın, çabuk!" diye bağırdım, bağırmamla kendilerine gelmeleri bir oldu. Arabaya atladığım gibi soluğu imparatorluk sarayında aldım. Caligula benim kuzenimdi, bu güne kadar da aramızda her hangi bir sorun yaşanmamıştı. Beni kabul etmemesi düşünülemezdi. Lakin düşünülmeyen oldu, Caligula görüşme teklifi reddetti. Duramazdım, durmamalıydım. Claudius zindanda, benim onu kurtarmamı bekliyordu. Onu hayal kırıklığına uğratamazdım. Imparator görüşmek istemiyorsa, imparatoriçe elbette görüşürdü benimle. Hem benden pek haz etmediğinden bu fırsatı kaçırmazdı. Öyle de oldu, haber vermem ile huzuruna kabul etmesi bir oldu. Imparatorice, huzuruna çıktığımda yüzüme bakmaya bile tenezzül etmedi, ta ki ben konuşmaya başlayıncaya dek. "Neler oluyor anlatır mısın? Ne demek oluyor bütün bunlar? Nasıl olurda bir danışmanı hele ki imparatorun baş danışmanını, sabahın erken saatlerine yaka paça zindana götürüsünüz? O alelade biri değil, o benim eşim!" diyince, "Hıh. Sen kimsin peki? Imparatorumuzun ikinci dereceden kuzeni valeria! Eşin, imparatorumuza karşı yaptığı terbiyesizlikler yüzünden şuan o zindanda, eğer aynı şeylerin seninde başına gelmesini istemiyorsan haddini bil, karşında kimin olduğunu unutma!" dedi. Sözünü bitirmeden imparatoriçenin ne düşündüğünü anlamıştım. Claudius'tan bir şekilde kurtulup beni saf dışı bırakmak niyetindeydi belli. Caligula ile aralarında geçen şeyler pek de büyütülecek şeyler değildi, biliyordum. Bu işler imparatoriçenin başının altından çıkıyordu, o olan biteni Caligula'nın zihninde büyütüyordu. Bu oyunu bozmak için yapmak gereken tek şey vardı o da imparator ile görüşmek, aksi takdirde Claudius'un akıbeti belliydi. İmparatoriçenin huzurundan ayrıldığım gibi hız kesmeden kendi domusuma döndüm. Iyice düşünüp taşınmalı öyle imparator ile konuşmalıydım. Aksi takdirde ne Claudius kalırdı ortalıkta ne de ben! O gece gözüme uyku girmedi, kâh balkonda kâh ortak salon da dolanıyordum. Sabahın ilk ışıklarıyla Caligula ile konuşmak için tekrardan saraya gittim. Bu sefer kararlıydım, ya Caligula benimle konuşacaktı ya konuşacaktı başka bir yolu yoktu. Siniri az da olsa azalmış olan imparator kuzeninin ikinci defa isteğini kırmamış, huzuruna kabul etmeyi uygun bulmuştu. Taht odasında beni kabul etmişti. Kırmızı halının üzerinden nemli gözlerimle tahtın önüne kadar yürüyüp imparatoru selamladım. Akabinde oldukça kısık bir ses ile "Yüce imparator, benim merhametli kuzenim. Beni huzuruna kabul ettiğin için sana minnettarım." dedim. Caligula "Seni dinliyorum Valeria, bu ısrarının sebebini merak ediyorum doğrusu?" diyince, "Affet lütfen, amacım seni rahatsız etmek değil sadece eşim hakkında konuşmak istememdi. Neler oluyor anlamadık bile, lütfen Caligula affet onu, onun bir suçu yok." dedim. "Af yok, bedeli ne ise ödeyecek. Imparatora karşı yapılanlar affedilemez!" diyince "Ne yapmış? Ne bedeli? O senin amcan ve benim eşim, bunu nasıl ona yaparsın? Yaşı zaten büyük, şayet durumdan rahatsız isen görevinden al onu, saraydan uzaklaştır. Zindana atmakta ne demek oluyor? Onu değilse kendi soyunu düşün? Kendi amcana nasıl bunu reva görürsün?" diyince Caligula'nın gözlerinde ki ateş az da olsa dindi. Az evvel ki sınırlı halinden eser yoktu şimdi. Tahtından kalkıp yavaş adımlarla bana doğru bir kaç adım attı ve "Haklısın galiba, gözüm dönmüştü adeta. Senin dediğin gibi olsun valeria, görevinden almakla yetineceğim bu sefer. Bu bir af değil, sadece ailemizin ismi için bir tedbir lakin bir daha affetmem." dedi. Işte bu bir kez daha başarmıştım, şayet imparator dahi olsa tatlı dilimin giremeyeceği akıl yoktur. Kararını değiştirmiştim, imparator amcasını affetmişti. Huzurundan ayrılıp direkt olarak zindanlarda yöneldim, yer altından yukarıya çıkarılan Claudius oldukça kirli duruyordu. Olan bitenden habersiz meraklı gözlerle bana bakıyordu. Onu alıp doğruca arabaya yöneldim. Domusa varana dek olan biten her şeyi birer birer anlattım. Claudius duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. Gözlerinde ki "Nasıl olur?, Neden?, Niçin?" gibi soruları okuyabiliyordum. Domusa vardığımızda ise adeta bir şenlik havası vardı. Domus halkı efendilerinin dönüşünü adeta bir bayram gibi kutluyorlardı. Claudius domusu varır varmaz yıkanmaya gitti. Haklıydı, kıyafetleri kir pas içindeydi. Onun için hazırlattığım sofranın başında beklerken söyleyeceklerimi bir bir düşündüm. Hiç bir noktasını atlamamalıydım. Bu sefer tam zamanıydı, Claudius sözlerime kulak vermek zorundaydı. Yemeğe indiğinde oldukça yorgun görünüyordu, az evvel ki kirli halindan eser kalmamıştı. Bir kaç lokma bir şey yedikten sonra yemekten kalkıp ortak salona geçti tabi ben de öyle. Yaşından dolayı fevri hareket etmeyen biriydi, bu olgun hareketleri beni oldukça etkiliyordu. Kafasını iki elinin ortasına koymuş düşündüğü esnada girdim az evvel bir kaç defa tekrarladığım konuşmama. "Claudius, dün sabah olanların etkisindeyim hâlâ. Neydi bu böyle? Kim ne için yapar bunu sana? Bu türlü anlam veremiyorum!" dedim. Claudius pür dikkat beni dinliyordu "İmparatoriçe ve diğer senatörlerin işi bu belli, senden kurtulmayı göze almışlar belli ki!" diyince Claudius kızgın bir şekilde "Ne diyorsun sen? Imparatoriçe ve senatörler neden böyle birşey yapsınlar ki? Kim uyduruyor böyle şeyleri?" dedi. "Yoksa ne? Bunca olan bitenin sebebi ne? Imparatoriçe ile bizzat görüştüm, bana etmediği kalmadı. Caligula desen ilk gün huzuruna bile kabul etmedi beni. Seni çoktan gözden çıkarmışlar Claudius!" dedim sınırlı bir şekilde, o da "Haydi diyelim senin dediğin gibi beni gözden çıkarmışlar, o zaman ne olacak? Ne yapabilirim valeria? Görmedin mi dün neler olduğunu? Bir açıklama bile yapmadan alıp götürdüler beni." dedi. "Ne yani, Caligula'nın insafına mı mahkumuz şimdi? Yıllardır Roma'ya hizmet eden şerefli bir komutansın ve dahi imparatorun amcası, kendini bu kadar küçümseme ne olur. Bir sozun yeter Roma'yı birbirine katmaya." dedim, o ise meraklı gözlerle "Ne geçiyor aklından senin? Açık söyle?" dedi. Işte tam zamanıydı ve dün geceden beri hazırladığım konuşmaya başladım. "Caligula daha çocuk sen ise olgun bir aristokratsın. Roma ordusu senin elinde kaza halk da, bir latin yeter sarayı imparator ve o aptal senatörlerin başına yıkmaya." dedim. O dakika düşmüştü Claudius'un zihnine fitne tohumu. Söylediklerime karşılık vermek şöyle dursun ağzını bile açmadan balkona dogry yürüdü. Kafasında binbir tilki dolanıyordu şimdi. Işte tam bu an da yapmalıydım yapacağımı. Peşinden balkona gidip "Bırak düşünmeyi Claudius, her ne olursa olsun bir daha sana bunu yapılmasını göze alamayız. Caligula ölmeli!" dedim. Işte bu oyunumun son sahnesiydi, gözlerinden anlamıştım fitne ateşini yakmayı başardığımı. Claudius yaşından ve kişilik yapısından dolayı merhametli bir adamdı. İnsanlar ona karşı bir şeyler yapmadığı takdirde asla ama asla onlara zarar vermeyi aklının ucundan dahi geçirmezdi. İmparatoriçe ile aramda ki hoşnutsuzluk, Claudius'un görevinden alınması ve son olanlar iste bunların hepsi bardağı dolduran damlalardı. Sabır taşı çatlamak zorundaydı. İçimde ki son damla zehride akıtıp odama gittim. Meraktan uyuyamıyor, neler olacağını düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. O gece Claudius yatağa gelmedi ondan sonra ki on iki gece de öyle. Geceleri yatağa gelmiyor, gündüzleri ise erkenden domustan ayrılıyordu. Bu hareketleri beni korkutsa da neler olacağını tahmin edebiliyordum. Onun domusta olmadığı günler, hazırlıklar yapıyor Roma ordusuna ve tabi saray halkına gizliden gizliye rüşvet gonderiyordum. Çoğu şey hazır gibiydi sadece işaret meşalesinin yanması gerekiyordu. O da çok geçmeden yandı. Claudius düşünmek ve kendine açıklamak ile geçirmiş olduğu on iki günün ardından domusa döndü. O gece yatağa geldiğinde hava hâlâ alacakaranlıktı. O sert ve dahi güçlü parmaklarıyla yanağımla oynadığını hissetmemle uyandım. Onca geceden sonra onu tekrardan yatakta görünce şaşırmıştım. Aslında o da haklıydı, sonuçta ondan kolay bir şey değil, yeğenini öldürmesini istiyordum. Ama o da biliyordu, kendim için değil onun için istiyordum bunu. Bu yaşında yaşadıkları ortadaydı. Konuşmaya yeltenince parmaklarını dudaklarıma bastırarak susturdu ve oldukça kısık bir sesle "Galiba haklısın Valeria, Caligula ölmeli!" dedi. Son sözünü asla unutmam, onun gibi merhametli, naif ve sevgi dolu bir adam yeğenini öldürmeyi kafasına koymuştu. Caligula ölünce, Claudius hak ettiği tahta otururken ben ise Roma ve tüm dünyaya İmparatoriçe olacaktım. Imparatorluk sarayı, cocona sivina taçları, erguvan rengi stolalar ve daha fazlası. Güç, kudret ve ihtişam. Işte benim hayatımı oluşturan üç büyük yapı taşı. Claudius yaşlı olabilirdi lakin genç eşine bağlı biriydi, sözlerime her daim kıymet verip, dinlerdi. Onun bu yumuşak başlı haline bayılırdım. Işte o gece dünyanın kaderi yön değiştirdi, Roma imparatorluğu kanlı bir darbeyle karşı karşıyaydı. Ya iktidar ya da ölüm.
Imparator Caligula ve Amcası karşı karşıyaydı, bakalım bu savaşı kim kazanacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESSALİNA
Historical Fiction"Ben Messalina, ihtişamın ve gücün yegane sahibesi, tanrıça Vesta'nın düşmanı ve imparator Caligula'nın katili, masum Imparatoriçe. Kimse bilmemeli yaptıklarımı, tanık olmamalı günahlarıma ve kimse işitmemeli iniltilerimi zira ben bu dünyada ki şeh...