"Sen dünyaya hükmedeceksin Claudius, ben ise sana!"
Odamın içerisinde dolaşan ayakların sahiplerine bakmak için gözlerimi araladığımda gün aydınlanmıştı. Ağzı açık onlarca kutu, oradan oraya koşuşturan nedimeler, odam adeta savaş alanı gibi görünüyordu. Gözlerimi açmamla yıkanmaya götürülmem bir oldu. Apar topar yıkandıktan sonra hazırlanmam için soluğu odam da aldım. Döndüğümde odamda kimsecikler yoktu. Açık sandıklar kapatılmış, nedimeler ise dışarıya alınmıştı. Annem ve yanımda ki nedimeler hariç kimsecikler yoktu. Annem kapıyı açar açmaz kolumdan tuttuğu gibi aynanın karşısına koyduğu sandalyeye oturttu beni. Saçımı iki yönden arkaya doğru sarkıtıp, kulağıma eğilerek "Bu gün senin en özel günün, her şey dilediğince olacak meleğim." dedi. Söyledikleri oldukça mutlu etmişti beni o an. Dün gece ki konuşmamız oldukça işe yaramıştı belli ki. Nedimeler, annemin benim için özel olarak seçtiği kokuları ayak bileklerime sürerken biz de saçımın şekli hakkında konuşuyorduk. Nedimeler ayağımın altından çekilince annem, oturduğum sandalyeyi yavaşça aynaya doğru itti. Elinde tuttuğu, babamın yıllar evvel onun için yaptırdığı altın tarağı, saçlarımın arasından oldukça yavaş bir şekilde aşağıya indirdi. Saçlarım, annemin saçlarına benzerdi, lakin asla onunkiler gibi kolayca şekil almıyorlardı. Lakin annem bu işte oldukça marifetliydi, benim saçımı da kendi elleriyle yapacaktı.Tüm saçımı tek eliyle kavrayarak hızlıca taradı, artık saç tellerimin birbirinden ayrıldığını hissedebiliyordum. Annem, saçlarımı ortadan kusursuz bir şekilde ikiye ayırdı. Elleriyle her iki yana doğru hızlıca çekip, serbest bıraktı. Sağa ve sola dökülecek şekilde önden iki tutam alarak, ayırdı saçlarımı. Önce sağ daha sonra sol olmak üzere elinde ki altın telin yardımıyla, kulaklarımı örtecek şekilde bağladı saçlarımı. Kafamı çevirip baktığımda saçım bağlı gibi durmuyordu. Saçlarımı bağladıktan sonra küçük adımlarla yatağıma doğru yürüdü. Oldukça zarif bir şekilde yatağımın üzerine eğilerek, yatağın üstünde duran kadife kesenin içinden benim için yaptırdığı iki adet altından diyadem çıkardı. Annem elinde diyademler ile bana doğru yürürken "Biricik kızım için hediyelerimin olmayacağını düşünmedin öyle değil mi?" dedi gülümseyerek. Öyle mutluydum ki o an, heyecandan sadece "Teşekkür ederim anne." diyebildim. Annem elinde ki diyademleri oldukça dikkatli bir şekilde kulaklarımın üzerine tutturup, tekrardan yatağa doğru yürüdü. Bu sefer elinde müstakbel eşimin gönderdiği Corona Civica tacı ile döndü. Onu da az evvel bin bir zorlukla şekillendirdiği saçımın üzerine bıraktı. Kafamı kaldırıp aynaya baktığımda ben bile kendimi tanımadım. Saçım bu güne kadar hiç olmadığı kadar mükemmel duruyordu. Ben, şaşkınlıkla saçımı izlerken annem kendi makyaj malzemelerini aynanın önüne dizdi. Anneme "Benimde malzemelerim var aslında." demek istesem de annemin beni, hala saçlarıyla oynayan küçük kızı olarak hatırlamasını istediğim aklıma geldi. Sustum. Annem, elinde ki küçük toz kutusuna iki damla vişne suyu akıttı. Ve daha sonra işaret parmağıyla iyice karıştırdıktan sonra dudağıma sürdü. İyice etki etmesi için dudaklarımı içime doğru birleştirip daha sonra da serbest bırakmam gerektiğini ve bunu bir kaç kez tekrar etmemi söyledi. Sırtımı aynaya döndüğümden annemin yüzüme neler yaptığını göremiyordum o an. Annem, elin de ki sivri çubuğu kömür ve limon suyunu karıştırdığı şişenin içerisine daldırıp, sol eliyle gözlerimi yukarı ve aşağıya doğru çekip, oldukça dikkatli bir şekilde göz kapağımın ağzını sonuna kadar çizdi. Sonrasında yaptığından memnun bir yüz ifadesiyle "Artık aynaya bakabilirsin." dedi. Arkama döndüğümde az daha bayılacağımı sandım. Annem adeta beni başka bir kadına döndürmüştü. Neler yapmıştı saatler içinde şuan bile merak ediyorum doğrusu. Sandalyeme oturup öylece kendimi izlemek istediğimi düşündüm. Aynada ki yansımama dalmışken annem "Benimde hazırlanmam gerek Valeria, nedimelerini çağır da gelip giyinmene yardım etsinler, az kaldı." dedi. Son cümlesini kapıdan çıkarken söylemişti. Annemin odamdan ayrılmasıyla nedimelerimin içeriye doluşması bir oldu. Üzerimde ki kıyafetimi indirdikten sonra göğüslerim ve vücudumun geri kalanı için getirttiğim lavanta suyunu vücuduma sürmek için hazırladılar. Lavanta suyuna batırılmış ipek mendilleri hafifçe vücudumun da ki her bölgenin lavanta kokmasını sağladılar. Düğün için özel olarak hazırlatılmış stola'yı giydiğimde adeta imparatoriçe gibi göründüğümü düşündüm. Hatta ondan daha güzel. Başımda tacım, üzerimde stolam, saçımda diyademlerim, kokularım, kolumda ve parmaklarımda ki aksesuarlarım, adeta tanrıça gibi, görünüyordum. Bir kadın bu halimden daha iyi görünebilir miydi? Hayır! Aynanın karşısında kusursuz görüntümü izlediğim esnada malikanenin kapıları iki yöne doğru açıldı. Müstakbel eşimin lejyonerleri malikanenin kapısında son bulacak şekilde bir çember biçiminde sıralandılar. Ön bahçeye bakan penceremde durup, Claudius'un içeriye gelmesini bekledim bir süre. Ve kapıdan iki omzundan arkaya doğru süzülen bir pelerini, dizlerine kadar uzanan iplikli ayakkabıları, üzerinde togası ve başında tacı ile bir imparator gibi geliyordu Claudius. Uzaktan öyle muhteşem duruyordu ki, ilk defa onu arzuladığımı hissettim. Annem ve eşi önceden Collesseum'a gitmişlerdi bile. Babamdan bana kalan tek mirasım olan kesemi göğsümün içine sıkıştırıp, emin adımlarla aşağıya indim. Claudius beni gördüğünde dilini yutacaktı az daha, kaç defa kapatıp açtı gözlerini sayamadım bile. Yanına vardığımda nefes nefeseydi, müstakbel eşim beni görünce oldukça heyecanlanmış olmalıydı. Sağ elimi onun sol elinin üzerine nazikçe indirip, sürdüğü at arabasıyla Collesseum'a doğru yola koyulduk. Claudius, o kadar sıkı tutuyordu ki elimi, bir an kıracağını düşündüm. Roma halkı arabamızın önüne kırmızı karanfiller atıyor, tüm Roma bizim evliliğimizi kutluyordu. Uzun ama zevkli bir yolculuğun ardından Claudius'la el ele Collesseum'a giriş yaptık. Gladyatör gösterileri ve tiyatrolar dışında bu kadar insanı aynı yerde hiç görmemiştim. Müthiş bir kalabalık bizi alkışlıyor bizim için haykırıyordu o an. Kendimi o kadar önemli hissediyordum ki anlatamam. İmparator Caligula'nın konuşması için tüm halk susturuldu. Az evvel ki kıyametten eser yoktu şimdi. Biricik kuzenim ve İmparatorum evliliğimiz hakkında iyi dileklerini sunduktan sonra onu ve ailesini selamladık. Onca insan beni alkışlarken ben ise kuzenimin ve o aptal karısının önünde boyun eğiyordum. O kadar zordu ki benim için, insanlar benim ismimi haykırırken ben, başkalarının önünde eğiliyordum. Daha sonra bunun bir çaresine bakmalıydım lakin öncelik olarak yapacağım başka şeyler vardı. Mesele, kadın olmak! Bu gece, benden yaşça büyük de olsa olgun bir erkeğin kucağında bekaretimi kaybedecektim. Böylelikle geceleri rüyalarıma giren, beni kor ateşlerin üzerinde yürüten duyguyu tadacaktım. Selamlama ve yemin töreninin ardından soluğu yeni evimin yolunda aldık. Şehrin birazcık uzağında yolunun üzerinde uzun mu uzun çam ağalarının bulunduğu göz kamaştırıcı bir malikaneydi. Gece olduğunda etrafı iyi seçemiyordum, yarın sabah daha iyi gezerim diye düşündüm ilkin. Nedimelerin yardımıyla ikinci katta ki odama vardım. Yatak diğer odaların aksine odanın tamda ortasında bulunuyordu. Tavandan aşağıya doğru bırakılmış tüllerle bir gelini anımsatıyordu bana. Öylece durmuş yatağı incelerken birden kapı aralandı. İçeriye giren Claudius'du. Sakin atılmış üç adımın ardından arkamda durdu. Kollarıyla kollarımı kavrayan Claudius, beni kendine doğru çekip ellerimi avucunun içine hapsetti. Nefesini ensemde hissettikçe deliriyordum. Sol kulağıma yavaşça "Valeria, sadece benimsin!" deyip, kulak mememi ısırdı. Tecrübeli olduğunu düşününce daha da ateşleniyor, yaptığı her harekette daha da fazla arzuluyordum onu. Hızlıca çevirip göğüslerimi, göğsüne yapıştırdı. Pamuktan bile daha yumuşak olan göğüslerim onun sert ve kaslı göğsüne yapışmıştı. İkimizde nefes nefeseydik o an. Dudağıma kondurduğu küçük bir öpücüğün ardından "Hazır mısın?" diye sordu, ben ise "İlk günden beri." deyince güldü ve stolamın sol kolunu yavaşça aşağıya çekti. Beni kucakladığı gibi tüllerin arasında ki yatağa bıraktı. Başıma neler geleceğini tahmin edebiliyordum lakin bende en az onun kadar istiyordum. Claudius, stolayı üzerimden aldığı gibi odanın diğer tarafına fırlattı, oldukça sertti. Ben çırılçıplak yatakta dururken o halen giyinikti. Her iki bacağımda tuttuğu gibi yatağın bittiği yere getirdi ve bacaklarımı birbirinden ayırdı. Uzun bir dili olduğunu söylemeliyim. Sağ dizimin üzerinden diliyle,yavaş yavaş vajinama doğru geldi. Her dil hareketiyle daha fazla yanıyor, ateş çukurundaymışcasına kavruluyordum. Claudius, dilini vajinama soktuğunda kendimden geçtim, dilini öyle iyi kullanıyordu ki, hayatımda ki hiçbir şeyden bu kadar zevk aldığımı hissetmemiştim. Yukarı aşağı, sola sağa öyle dil hareketleri yapıyor, dilini kah içeri doğru uzatıyor kah dışarı çıkarıp tekrardan emiyordu. Tecrübesinden olsa gerek işini iyi yapıyordu. Uzun ve oldukça zevkli bir emmeden sonra yavaş yavaş yukarıya doğru çıktı. Göbek deliğim daha sonra göğüs uçlarım, beni çıldırtmak istiyordu sanki. Her iki göğsümün üzerinden diliyle dolaşıyor, öyle bir içine çekiyor öyle bir emiyor ki göğüs uçlarım patlayacakmış gibi duruyorlardı. Göğsümü emdikten sonra sıra dudaklarımdaydı. O kadar sert, o kadar baştan çıkarıcı bir öpüşmesi vardı ki, adeta kendimden geçiyordum diyebilirim. O dudaklarımla ilgilenirken üzerinde ki togayı bir çırpıda çıkardım. Daha sonra onu yatağın başına oturtup, bana yaptığının aynısını yaptım. Claudius, bu kadarını beklemiyordu benden. Sertliğini o kadar iyi emiyor, o kadar iyi yalıyordum ki, bir kız gibi inliyordu koskoca adam. Köküne kadar gidiyor, dil darbeleriyle zirveye kadar geliyor ardından durmadan içime çekiyordum. Zevkin doruğuna yetişmiş olmalı ki Claudius, saçımı arkadan tutarak sertliğinin üzerine bastırıyordu. Uzun değildi lakin kalınlığının normal olduğunu da söyleyemem doğrusu. Artık ben değil o sertliğini ileri geri oynatıyor adeta ağzımı beceriyordu. Ve sonunda olan oldu, başımı son sertliğine doğru çekişinde ağzımın içerisinde bir volkan misali patladı. Claudius, hayvan gibi sevişiyordu, döllerini yutmam için sertliğini bir süre ağzımdan çıkarmadı. İsteğini yerine getirdim, çünkü bende yerine getirmek istiyordum. Her zevkin ardından duraksayan erkekler gibi o da nefes nefese yatağın başında durdu. Bana bakıp gülümsediği fark ediyordum. Yavaşça kucağına oturup, dudaklarımı onun dudaklarıyla hapsettim. Claudius, istese de istemese de bu gece zevkin zirvesine ulaştırmalıydı beni. Claudius, ateşli öpüşmeme dayanamamış olmalı ki sertliğinin kalçalarımın arasında kıpırdağını hissettim. Bu, gece bitmeden bir patlama daha demekti. Claudius olgun biriydi elbette ondan genç bir erkeğin yapacaklarını isteyemezdim ama beni tatmin etmemesi için bir engel olduğunu sanmıyordu Beni tuttuğu gibi yatağın başına çarptı tek hamleyle bacaklarımı ikiye ayırarak sertliğini vajinama sapladı. Ah! o an kendimden bir parça koptuğunu hissettim. Sertliği vajinamı o kadar zorlamıştı ki zevki değil acıdan dolayı çığlıklar atıyordum. Claudius acı çektiğimi fark edince biraz yavaşladı, ama durmadı. Bu yavaşlama vajinamda ki acının yerini zevkin almasına neden oldu. Gözümün içinde ki ışığı fark eden Claudius, daha da hızlandı. Odanın duvarlarında benim ve onun çığlıkları yankılanıyordu. Sona yaklaşırken daha da sertleşen Claudius, çığlıklarımın arasında bir kez daha patladı. Sıcacık döllerini içimde hissedebiliyordum şimdi. Claudius, yorulmuş gibiydi, yaşından dolayı bunun normal olduğunu düşündüm o gece. Claudius, sertliğini içimden çıkardığında, vajinamdan akışkan bir sıvının aktığını hissettim. Merakımı gün ışıyınca giderebilmiş oldum. Bu akan şey Claudius'un dölleri değil, kandı! Artık bakire değildim. Diğer kadınlar gibi kadın olmuştum o gece. Pencereden yavaş yavaş aydınlanan gökyüzünü izlerken Claudius, uyuklamaya başlamıştı. Kafasını göğüslerimin arasına alıp, saçıyla oynadım. Bu gün yaşadıklarım geldi aklıma, onca insanın benim ismimi haykırdığı, beni alkışladığını hatırladım. Beni duyduğuna emin değildim lakin yinede kulağına eğilip "Sana söz veriyorum Claudius" dedim içimden.
"Sen dünyaya hükmedeceksin, ben ise sana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESSALİNA
Fiksi Sejarah"Ben Messalina, ihtişamın ve gücün yegane sahibesi, tanrıça Vesta'nın düşmanı ve imparator Caligula'nın katili, masum Imparatoriçe. Kimse bilmemeli yaptıklarımı, tanık olmamalı günahlarıma ve kimse işitmemeli iniltilerimi zira ben bu dünyada ki şeh...