Merhaba arkadaşlar, kısa bir sürede size bir bölüm daha attım. Sanırım bu yeni kurgum hakkında biraz fazla heyecanlıyım, uzun ve hızlı yazmaktan kendimi alı koyamıyorum. Umarım beğenirsiniz, bu arada tatil yaklaştığı ve benimde sınavlarım bittiği için daha hızlı bölümler gelecek. İyi okumalar...
Koyu bir leyl, fısıltılı rüzgarlar, suallerle dalgalanmış zihinler; her biri korkmuş yıldızların arasında, göz kapaklarıma sığınıyordu. Korkunun nuhuseti, bedenimi kanlı bir avuç içinde tutarken, yalnızlığımın huzur kokan kokusuna sığındım, yattığım bu yataktaki tanımadığım yorgana sığındığım gibi.
Bedenim yine acıdan kemiklerini inletirken kaşlarım çatıldı. Ensem, boynum, sırtım, bileğim, her yerim büyük bir basıncın altında eziliyormuş gibi çığlık çığlığa haykırıyorlardı.
Göz kapaklarımı birbirinden ayırmaya başardığımda zihnim büyük bir boşluğun ortasında, unutkanlığın verdiği hisle sersemledi. Neredeydim? Karşılaştığım duvar, anılarımı tazeleyen duvarla aynı değildi. Üzerinde durduğum bu yatağın sertliği ve sert bulduğum bu yastığın yapısı, odamda bulunan ve yıllardır üzerinde başımın büyüklüğü kadar bir izi olan yumuşak yastığımdan farklıydı.
Burnumdan derin bir nefes aldım. Odam gibi kokmuyordu. Taze bir soğukluğun yanında burun yakıcı bir toz kokusu vardı etrafta. Ahşap bir rafın üzerinde biriken tozlar gibi.
Hızla yataktan destek alarak doğrulduğumda gözlerimin önünde beliren karartı ve şakaklarımdan giren dayanılmaz ağrı, hareketlerimi bir heykel gibi havada sabit tutturdu. Ağrı çekinilmeyecek derecede şiddetliydi ve başım öne doğru eğik, yataktaki yastık ile karşı karşıya dururken zaten sızlamakta olan ensemin, omurgalarıma daha yoğun bir acı ile haykırdığını hissettim. Bunun üzerine dudaklarımdan ufak bir inilti döküldü.
Bir elimi enseme götürerek tenimi nazik olmayan bir şekilde sıktığımda ağrının biraz olsun kasılma ile yumuşadığını hissettim. Ayaklarımı yataktan sallandırdım ve tam ayağa kalkacakken bir şey dikkatimi çekmişti. Üzerimdeki kıyafetler değiştirilmişti ve siyah, açık elbise yerine siyah bir eşofman üstüne de beyaz bir tişört vardı. O rahatsız elbiseden kurtulup rahat kıyafetlerin içinde hareket etmek her ne kadar bedenimin gevşemesini sağlasa da üstümü kimin değiştirdiğini merak etmediğim anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda dizimde, eşofmanın altında bir sargı bezi vardı. Sırtımdaki tenimin serin olması da üzerlerine merhem gibi bir şey sürdüklerini belli ediyordu.
Hafızama, küfe boyanmış parmak uçlarımı daldırdığımda, en son olanları hatırlamaya çalışıyordum. Araba ile bir kaza yapmaktan mucizevi bir şekilde kurtulduğumuzu hatırlıyorum. Arabadan indiğimde ellerimin titreyişini, enseme çarpan o sesin soğukluğunu... En çokta, kömür karası gözlerindeki o nefretin yoğunluğunu hatırlıyordum.
Kendimi yataktan attım ve odayı inceledim. Normalden daha ufak ve daha boş bir odanın duvarları tamamen ahşaptı. Yatağın karşısında ufak bir dolap; dolap ve yatağın arasında bir cam; camın önünde sehpa vardı. Camın tam karşısındaki duvarın köşesinde ise ahşaptan bir kapı vardı.
Adımlarımı hızla cama çevirdiğimde yaptığım ilk şey dışarıya göz atmak oldu. Korku bedenimde tekrar yuva kurarken ellerimin titreyişi, ruhumun çığlıklarının arkasında saklanan serzenişlerini andırıyordu. Yine de hiçbirine kulak vermedim ve nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım.
Dışarıda rastgele etrafa saçılmış ve rüzgarın şiddeti ile eğilip bükülen ağaçlar dışında hiçbir şey yoktu. Evin sıcak olmasına rağmen sanki bir an dışarıdaki soğuğu iliklerime kadar hissetmiştim. Ağaçların arasından süzülen o sis dalgası, bedenimi kollarım ile sarmama neden olduğunda bir kaç adım camdan uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLİUM
FantasyGece kadar karanlık gözler, yıldızların günahlarından yaratılmış irisler. Zed Decrus... Bu onun adıydı, kanlı sözcüklerle kazınmış bir isim. Bu... İnine indiğim şeytanın adıydı. Cehenneme hükmedebilen tek kişi, Tanrı'ya meydan okuyan tek Tanrı. ...