Bir gayya kuyusunda asılıyordu ruhum. Ne nefes alabilecek bir eyire rastlıyordum, ne de gözlerimi kapatabileceğim bir ölüm sarıyordu ciğerlerimi. Ne kadar çırpınırsam çırpınayım, ayaklarımı bir toprağa yaslayıp başımı kaldıramıyor ve gökyüzüne bakamıyordum. Parmak uçlarım ölüme uzanıyor, boynum bükük, sonu olmayan bir karanlığa bakıyordum.
Her tarafım, gördüğüm her casum gölgesi kadar karanlıktı ve varlığım, Tanrı'nın dahi olmayacağı bir terkedilmişlik hissiyle yalnızdı. Kulağımda, kuyunun dibinden mi, yoksa yüzeyinden mi geldiğini bilmediğim fısıltılar dönüyordu. Şeytanlar, duvara yansıyan gölgemiz gibidir; istediğin kadar kaç, aydınlık bir taraftan vurduğu her saniye sana kendini hatırlatmak için orada dirilirler.
Şimdi aydınlığın ruhuma çarpmadığı bunca zaman, bir gölgenin laneti ile kıvranıyordum. Nefesinden dökülen harfler, korkuyu kamçılayan bir kırbaç gibi iniyordu. Zed'in hemen arkasında, bana nefretin kanı akan kızıl gözleriyle bakıyordu. Dudaklarında, beyaz dişlerini gösteren sinsi bir gülümseme vardı.
"Zed... O hemen arkanda."
Korku, kaburga basamaklarımı yıkıp boğazımı deşen bir pençe gibiydi. Oturduğum yerde deli gibi titriyordum. Alışmaya başladığım her saniye, karşıma daha net bir şekilde çıkıyor, daha somut görünüyordu gözüme. Başta sadece siyah dumanlar görüyordum, sonra siyah kapşonlu bir gölge ve şimdi, eti yavaş yavaş oluşmaya başlayan bir canavar vardı karşımda.
Söylediğim cümle ile Tenara'nın bakışında şaşkınlık olsa da Zed'in ifadesinde hiçbir şey değişmedi. "Güneş, sakin ol." Arkasında olduğunu söylememe rağmen hala beni sakinleştirmeye çalışması, beni biraz şaşırtmıştı. "Yavaşça ayağa kalk," dediğinde o da, bir elini koltuğun kenarına koyup yavaşça kalkıyordu. Bir elini, bana doğru uzatmış ve sakin olmam gerektiğini gösterircesine avuç içi yere bakıyordu.
Dediğini yapıp yavaş hareketlerle ayağa kalktım. Titreyen bacaklarım, vücudumu taşımakta zorlansa da dengemi sağlayabildim ve ellerimle kendime sarıldım; üşüyordum. Zed ayağa kalkınca hareketlenen gölge, bir kolunu Zed'in boynuna doladı ama Zed, bunun farkındaymış gibi görünmüyordu. Gölge, gözlerini kıstığında korkudan bir adım öne gittim ve "Zed!" diye seslendim, onu uyarmak istercesine.
Ben, bir adım daha atamadan Zed, "Güneş, şimdi sakin ol ve beni dinle. Hiçbir şey olmayacak,"dedi. Bana doğru bir adım attı. Boynuna, yılan gibi dolanmış olan siyah dumanları görememesi mümkün değil gibi geliyordu bana. Peki gölge, ona zarar vermeyecekse kolunu neden orada tutuyordu? "Bana bak Güneş." Bakışlarımı, kızıl gözlü gölgeden ayırıp gece karası gözlerine çevirdim. "O ne yaparsa yapsın, sakın yerinden kımıldama." Zed'in amacının ne olduğunu anlayamıyordum ama içimden yükselen dürtüler, o ne derse yapmam gerektiğini söylüyordu şu anda. "Tamam mı?" Kafamı aşağı yukarı salladığımda, odanın tavanında asılı gösterişli avizenin ampülleri bir anda patladı. Kollarıma sarılı ellerimin tırnaklarını etime geçirdim.
Zed, gözlerini kapattığında varlığının farkında dahi olmadığım, ayak ucumun etrafını çevreleyen siyah dumanlar yükselmeye başladı. Sanki beni bir kalkan gibi sarıyor, geri kalan her şeyi benden itiyordu. Zed'in arkasında duran gölge, sesli bir şekilde güldüğünde buz kestim ve nefesimi tuttum.
Bir anda Zed'in yanında hızla geçip üzerime doğru koştu. Vücudum, refleks olarak geri çekilecekken Zed'in söyledikleri aklıma geldi ve gözlerimi kapatıp yerimde durdum. Önünüzde, sizi dişlerinin arasında parçalamak isteyen bir aslanın durması gibiydi ve ben, yere çivilenmiş, hiçbir şey yapamıyordum. Kalbim, soluk boruma kadar haykırıyordu ve nabzımı boynumda hissedebiliyordum.
Vücuduma gelecek herhangi bir darbeyi ya da acıyı bekledim ama hiçbir şey olmayınca gözlerimi yavaşça araladım. Kızıl gözler... Gölge, iki parmak mesafemdeydi. Nefesi bir ölümün soğuk esintisi gibiydi. Kanımızda gezen sıcak kanlar, atan kalbimizin bir imzası gibiydi ve hayatımızın kum saatindeki son kum tanesi de düştüğünde, kanımız hızla kurur, cesedimizin içinde buzdan bir cehennem olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLİUM
FantasíaGece kadar karanlık gözler, yıldızların günahlarından yaratılmış irisler. Zed Decrus... Bu onun adıydı, kanlı sözcüklerle kazınmış bir isim. Bu... İnine indiğim şeytanın adıydı. Cehenneme hükmedebilen tek kişi, Tanrı'ya meydan okuyan tek Tanrı. ...