Bu sabah da açmıştım gözlerimi. Yine ölmemiştim ve hala buradaydım. Ölmek istiyor muydum orası da meçhuldü, ama yaşamak istemediğim kesindi. Her sabah aynı şeylerin zihnime düşmesi güne 1-0 geride başlamamı sağlıyordu ve dolayısıyla agresif oluyordum gün boyu.
Ben Lara, Lara Gürsoy. Tıp öğrencisi, soğuk, pek arkadaşı olmayan ve yalnız bi kızdım. Gün boyu mecbur kalmadıkça konuşmayan ve Derin'in fazlaca söylendiği kişiydim. Ben buydum işte her günü aynı olan kız. Monotonluktan sıkılmayan, düşüncelerinde boğulan kişiydim.
Giyinip dışarı çıkınca doğruca okula gittim. Büyük ihtimalle Derin şuan beni bekliyordu. Çok fazla konuşuyordu ama onu seviyordum. Nasıl olsa bunca senedir beni bırakmamış ve huysuzluklarıma katlanmıştı.
"Lara ah bende seni bekliyordum. Günaydın." deyip yanıma gelince kolunu omzuma atıp yürümeye başladı. "Günaydın"
Göz devirip hiç bir şey söylememesi beni işkillendirmişti. Normalde hiç susmaz ve beni zorla güldürürdü. "Bir şey mi oldu?" diye sordum ona doğru.
"H-hayır neden?"deyip gözlerini kaçırınca anlamıştım yalan söylediğini. "Yalan söylemeyi beceremiyorsun Derin. Ama seni zorlamayacağım, elbet anlatacaksın" dedim düşüncelerimi destekleyerek.
Dersimin olduğu amfiye doğru yürürken yollarımızın ayrılma noktası gelmişti."Neyse sonra görüşürüz." deyip el salladım ona. Bunu bana zorla yaptırıyordu ve yapmadığım günler... ah işte o zaman ondan korkmalıydım.
***
"Kendini toparla Lara karşılık veremiyorsun." diyen Bartu'ya baktım. Derslerim bitince birkaç haftadır aksattığım spor salonuna gelmiştim ve kafamın bi milyon olması odaklanmamı engelliyordu. "Kendimde değilim. Bu kadar yeter." dedim.
"Çok fazla düşünüyorsun ve odaklanmanı engelliyor bu senin. Sahi bana söylesene bu kafayla dersleri nasıl yürütüyorsun." diye sitem edince ister istemez gülümsedim. "O doğuştan gelen bir yetenek canım, zeki olmamı kıskanıyor musun yoksa." deyince aklıma babam gelse de hemen attım kafamdan o düşünceyi. "Ne kıskanıcam be. Ben yeterince zekiyim fazlasına gerek görmedim bu zamana kadar. Veee ben yoruldum, kahve içer misin sende?" deyip bana dönünce belli belirsiz kafamı salladım. Kahve iyi giderdi.
***
Bartu'yla sohbetimizden sonra spor salonundan çıkmış yarın son günü olan stajımı düşünüyordum. Sonra ne olacaktı, okulumun bitmesine daha vardı. Neyse bunları düşünerek kendimi yormayacaktım. Cebimdeki telefonu çıkarıp sırt çantamdan aldığım kulaklığı taktım ve belirli çalma listemi açtım. Aniden burnuma bastırılan pamukla tanıdık eter kokusunu duyumsadım. Karşı koymaya çalışmıştım ama pamuğu tutan eller yüzünden yenik düşmem uzun sürmedi.
***
Başımın ağrısıyla gözlerimi açtım ve etrafıma bakındım. Yabancı bir odada olduğumu anlamam pek uzun sürmemişti. Uzandığım yerden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Filmlerde olduğu gibi iğrenç bir yerde değildim aksine çok güzel dekore edilmişti. Boydan bir cam ve ona bakan iki tane tekli koltuk vardı. Odanın gerisinde ise çift kişilik bir yatak ve bir giysi dolabı yerlerini almıştı.
Birkaç adım ötemdeki kapı açılınca dikkatimi oraya verdim. Kapının yanına çekilince odadan çıkıp onu takip ettim. Beni neden kaçırdıklarını merak ediyordum. Uzunca bir süredir kimseyle kavga etmemiş ve bir belaya karışmamıştım.
Bir kapının önünde durup adamın çekilmesini bekledik. Sanki buradaki herkes her gün istisnasız aynı şeyleri yapıyordu, aynı benim gibi.
İçeri girince dikkatimi çeken ilk şey odanın dekoruydu. Uyandığım odaya ve bu odaya gelene kadar gördüğüm yerlere hiç benzemiyordu. Duvarlar beyazdı ancak geri kalan her şey siyahtı. Masa, sandalye, masanın önündeki koltuklar, vitrin hepsi.
Gözlerimi bu sefer oturan adama çevirdim. İfadesiz suratıyla doğrudan bana bakıyordu. İçeri girdiğimden beri dikkatle incelemediğim adamı süzdüm. Yakışıklıydı, gerçekten yakışıklıydı. Kumral saçlarıyla hafif kavruk teni uyum içindeydi. Kahverengi gözleri, düzgün bir burnu ve pembe dudakları vardı. Çatılan kaşlarına sert bakan gözleri eşlik ediyordu. Baktığı birini korkutacak kadar sert.
"Niye buradayım?" dedim bende ifadesiz ve soğuk bir sesle. Ağlayıp zırlamayacaktım beni bırakması için. Bana cevap vermemişti, işte şimdi sinirlerimi bozmaya başlamıştı."Niye buradayım diye sordum" dedim sakin kalmaya çalışarak. Hala ifadesizliğini bozmamıştı. "Çünkü bana lazımsın. Şimdi otur." dedi ifadesizce bana garezi varmış gibi. Kendimi masanın önünde duran koltuklardan birine attıktan sonra ona döndüm. "Size lazımım ve beni kaçırdınız öyle mi?" derken sesim soğuktu ama içinde küçümser bir ton olduğu aşikardı. "Şimdi bir anlaşma yapacağız ve benimle çalışacaksın." dedi hala ifadesizliğini korurken. "Hayır yapmayacağım. Her ne olursa olsun." dedim sinirimi bastırarak.
Sinir katsayım şuan hat safhalarda dolaşırken o hala ifadesizliğini koruyordu. " O kadar emin olma, çünkü imzalayacaksın." derken kendinden o kadar emindi ki adeta kendimi sorgulamama sebep oluyordu. "Beni öldürecek misiniz? Ay çok korktum lütfen beni öldürmeyin (!)" dedim yapmacık bir şekilde.
"Hayır kimseyi öldürmeyeceğim hayatını elinden alacağım sadece." dedi tüyler ürperten bir sesle. "Kaybedeceğim herhangi bir şey olduğunu düşünmüyorum." İlk defa hazır cevaplılığım işime yaramıştı. "Ben öyle olduğunu sanmıyorum. Elinde kaybedecek çok şey var."
Beni korkutmaya çalışıyordu, bunu anlıyordum ama bunun farkında olup da gerçekten korkmam trajikomikti. "Sadece ameliyatlarda bulunacaksın. Başka hiçbir işin olmayacak." dedi. Neyin ameliyatından bahsediyordu bu böyle. "Bana zor kullandırmak istemezsin herhalde şuan arkadaşının hayatı ellerimde ha?" Kimden bahsediyordu anlamıyordum. Pek arkadaşım yoktu ama olanlara gerçekten değer veriyordum. Derin gibi...
"Bana kabul ettirmek için o kadar aciz bir duruma mı düşeceksin gerçekten. Çok yazık!" dedim ifadesizliğimi korumaya zorlanarak. Derin'e bir şey yapmasından korkuyordum. O kıza gerçekten değer veriyordum. "Seçim senin. Dediğim gibi anlaşana kadar birilerine zarar vermekten çekinmeyeceğim."
Nefesimi bıkkınca dışarı verdim. Derin'e bir şey olmasına izin veremezdim. Zaten kaybedecek bir o vardı herhalde. Onu da kaybedemezdim...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racon: AŞK
RomanceTek günde hayatımı değiştirmişti. Sıkıcı ilerleyen tek düze hayatımı sadece bir günde değiştirmişti. Eski hayatım sıkıcıydı, bunaltıcıydı, kasvetliydi. Korkmazdım mesela kaybetmekten çünkü kaybedecek bir şey yoktu. Ama onu tanıdığım ilk gün tattırmı...