3-MEZUNİYET

118 61 1
                                    

Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım ve geriye doğru bir adım attım.

"İşte doktorcuğun geldi anne." diye homurdanmayla karışık bağıran Derin'e eşlik eden annesinin sesi ile unutmak istermiş gibi kafamı iki yana salladım. Keşke o kadar kolay olsaydı. "Anneye bağırılmaz Derin!"

Açılan kapıyla birlikte bana sarılan Handan Teyzeyle neye uğradığımı şaşırdım. "Geldin mi kuzum?"

"Hayır anne daha gelmedi." Dedi Derin arkadan gözlerini devirerek. Çok saçma bir soru değil miydi gerçekten de? Beni görüp de hatta sarılıp da geldin mi diye sormak.

"Geldim geldim bak kanlı canlı karşındayım. Eee ne yemek yaptın bana?"

"Sevdiğin yemeklerden yaptım. Eğer gelmeseydin bugün ben gelecektim kapına." dedi ciddi ciddi bakarak. Yapmacık bir şekilde gülüp ceketimi çıkardım üstümden. Acaba gelseydi ne olurdu. Beni şu filmlerde olduğu gibi sorgu odasına alır ve hesap sorardı bence. O potansiyeli görüyordum açıkçası.

Handan Teyze aslında mükemmel ve güzel biriydi. Dominant ve yumuşak bir kadındı. Bunlar çelişen iki kavram olduğu için herkesin harcı da değildi yani. Derin annesine benziyordu. Sarı saçları ve mavi gözleri vardı. Zeki ve inatçıydı. Tuttuğunu koparan ve ezberi kuvvetliydi. Sonuçta boşuna hukuk seçmemişti. Ama çok yufka yürekliydi her ikisi de.

"Birazdan babam gelir. Bugün mahkemedeydi sanırım." diyen Derin'e baktım. Ama o beni salona doğru itekliyordu.

"İteklemeyi bırakır mısın Derin, kendim yürüyebiliyorum." diye homurdandım bakışlarıma karşılık vermeyince. Zil de çalınca ellerini sırtımdan çekip koşar adım kapıya ilerledi.

***

"Artık gitsem iyi olacak. Yorgunum da zaten, uyurum." deyip ayağa kalktım. Yemek yemiş kahve içmiş hatta oyun bile oynamıştık. Saat geç olmuştu ve benim gitmem gerekiyordu. Tabi Savaş'ın gelmesini istemiyorsam. Hem ondan izin almamıştım.

"İyi ben bırakayım seni o zaman."

"Yok ben giderim. Yürümek istiyorum zaten. Gerek yok Vedat Amca." dedim hızla.

"Emin misin? Geç oldu sanki." dedi kuşkuyla. Ona bakıp kafamı iki yana salladım. "Hayır hayır, 10 dakika zaten." dedim ve ceketimi geçirdim üstüme. Hepsine sarılıp sokağa çıktım. Arkamı dönüp onlara el salladım ve köşeyi dönüp arabaya bindim. Hava soğuktu ama arabanın içi sıcaktı.

Araba hızlanınca kafamı cama çevirdim. Yolculuğumuz pek uzun sürmemişti zaten. Koca bahçenin kapısı açılıp içeri girene kadar evi inceledim.

Kapım açılınca inip eve girdim. Hızla odama çıkıp çantamı yatağa bıraktım ve ayakkabılarımı çıkardım.Telefonumu cebime atıp odadan çıktım ve mutfağa ilerledim. Gece uyansam üşenirdim mutfağa gitmeye. Kendime bir bardak bulup su doldurdum.

"Bundan sonra nereye gideceksen bana söyleyeceksin." Arkamdan gelen sesle bardağı bırakıp arkama döndüm ve tezgaha yaslandım.

"Neden?" diye sordum küçümseyici bir sesle.

"Çünkü öyle istiyorum." dedi ve bana doğru birkaç adım attı. Tam önümde durduğu için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Bana doğru eğildi, teninin sıcaklığına aramızda olan yakınlıktan rahatlıkla hissediyordum.

"Ve ben ne istersem yapacaksın." diye fısıldadı kulağıma. Sonra elinde olan yeni farkettiğim kadehi bırakıp mutfaktan çıktı. Arkasından baktım bir süre. Yürürken gerilen kasları gerçekten göz alıcıydı.

Elimi alnıma götürüp içmediğim suyu tek seferde içtim. Gerçekten beni deli ediyordu. Çünkü o istiyormuş. HAH, gerçekten koca ve aşağılayıcı bir hah!

Racon: AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin