2. TUHAF KADININ KEHANETİ

725 30 0
                                    

Uzay annesine biraz sert davrandığı için kendisini suçladı. Ve akşam okuldan dönünce ilk yapacağı iş, annesinden özür dilemek ve boynuna atlayıp sarılmak olarak aklından geçirdi. Geç kalmamak için hızlıca yemeğini bitirip çantasını aldı. Merdivenlerden aşağıya indi, apartmanın kapısını açtı. Soğuk ve sisli havanın yüzüne çarptığını hissetti. Hava ne kadar soğuk olsa da güneş vardı ama sanki bulutlar güneşi saklamak istercesine iki de bir güneşin önüne geçiyorlardı. Yolda yürürken uykusunda gördüğü garip ve ilginç rüyayı düşündü. Bu konularda çok kafa yormaya başlamıştı, gördüğü rüyanın nedeni bu olmalıydı. Tamam bi ihtimal bunun olma olasılığı olabilirdi. Ama şu ilerisinde ki gördüğü tuhaf kişinin nedeni kesinlikle bu olamazdı. Bir kadın ona bakıyordu ama kadının göz bebekleri yoktu, gözlerinin içi bembeyazdı. Kadın siyahımsı bir çarşafa benzer şapkalı bir pelerin giymişti. Uzay pelerinin altından yayılan çok büyük bir enerji hissetti, o kadından geliyordu bu. Oradan gitmek istiyordu ama bacaklarını bir türlü oynatamadı. Sanki gitmemesini o korkunç gözlü kadın sağlıyordu. Kadın yavaş yavaş ona doğru yürümeye başladı. Uzay birden havanın daha da soğuduğunu hissetti. Evden çıktığında rüzgar yoktu fakat şimdi sert bir şekilde rüzgar esiyordu. Saçı karışmıştı ve bu durumdan çok sinir olurdu ama şuan bu düşünebileceği en son şey olurdu. Kadının yanından başka insanlarda geçiyordu fakat hiçbiri onu göremiyor gibiydi. O yaklaştıkça Uzay daha da endişeleniyordu. En sonunda kadın yanına ulaşmıştı. Uzay kadının buruşuk yüzüne baktı gözlerine bakmamaya çalışarak. Suratında yılların getirdiği izler vardı. Olması gerekenden daha yaşlı olduğu belli oluyordu.

"Demek evrenin kurtarıcısı sensin. O'nun neden seni seçtiğini anlıyorum." dedi kadın en az gözleri kadar korkunç bir sesle.

Neden bahsediyordu bu manyak ve ürpertici kadın? Uzay daha notlarını bile kurtaramazken evreni nasıl kurtaracaktı ki. Ayrıca bu kadın da kimdi? Ya bahsettiği kişi? Nedense aklına gördüğü rüya geldi ve kadın bunu görebiliyormuş gibi hissediyordu.

"Çok doğru evrenin kurtarıcısı, rüyanı görebiliyorum ve kehanetini söylemem için benim buraya gelmemi o istedi. Kafan çok karışık anlayabiliyorum ama bana inanmalısın ki böylesi daha iyi. Zamanı gelince söylediğim her şeyi anlayacaksın."

"Sen kimsin?" dedi Uzay. Korkudan sesi çok tiz çıkmıştı.

"Kendimi tanıtmadım değil mi? Çok kabayım, sen bana bakma." dedi kadın sırıtarak.

Kadının ağzından sadece üç dişi gözüküyordu. Normal olarak bu yaşta ki çoğu herkesin dişi olmayabilirdi. Ama bu tuhaf kadının dişleri saf inci gibi parıldıyordu.

"Ben geleceğin görücüsü, Aganda'nın kahini Lehas'ım."

Uzay tedirgin bir sesle "Benden ne istiyorsun?" diye sordu.

Kadının gözlerinin içinde şimşekler çaktı. Galiba bu kadının göz devirmesi oluyordu. Yada kızması da olabilirdi. Uzay ilk ihtimalin olmasını çok istiyordu çünkü bu kadının ona kızması sonucu başına gelebileceklerini dahi düşünemiyordu.

"Biraz önce söylemiştim, sana kehanetini söylemek için geldim."

"Kehanet mi?"

"Evet, ama öncesinde şunu söylemeliyim ki bu senin sonun olabilir. Fakat bir seçim şansın maalesef yok, o seni seçti." dedi Lehas ve gökyüzüne ardından tekrar Uzaya bakarak devam etti: "Artık zamanı geldi kulaklarını aç ve iyi dinle; Kızıl gökyüzünde tek yıldız görünür vaziyette iken, bir karar vermen gerekecek. İkisinden birisini seçmen lazım ve kararını iyi düşün evrenin kurtarıcısı, onların yaşamı ve evrenin geleceği senin elinde." dedi Lehas ve arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı.

"Hey, bekle!" diye bağırdı Uzay kadının arkasından.

Kadın arkasını dönmeden "Tekrar görüşeceğiz evrenin kurtarıcısı, ikiler kehanetini unutma." dedi ve "Tekrar görüşeceğiz." kelimesini çok soğuk bir tonla tekrarladı.

Uzay'ın kulağında tekrar görüşeceğiz kelimesi defalarca yankılandı. Kadını gördüğünden beri oynatamadığı ayaklarının bağı en sonunda çözülmüştü. Bir an için gözlerini kadından ayırıp ayaklarına baktı ve tekrar kafasını kaldırıp kadının gittiği yöne baktığında kadını göremedi. Aniden kaybolmuştu sanki hiç var olmamış gibi. Uzay bu kadının deli olabileceğini düşünüyordu ama içinden bir his öyle olmadığını ve kadının doğruları söylediğini bastırarak vurguluyordu. İçinde ki bu sesi susturarak yürümeye başladı. Bir an için nereye gideceğini şaşırdı, bu olay üzerinde şok etkisi yapmıştı. Otobüse binmesi gerektiğini ve okula gitmesi gerektiğini hatırladı.

Otobüs durağına yavaş yavaş ilerlemeye başladı ve kadının söylediklerini düşündü. Ondan evrenin kurtarıcısı olarak bahsetmişti. Ve bir kehanette bulunmuştu: İkiler kehaneti. İkisinden birisini seçmek zorundasın demişti. Bahsettiği şeyi merak etmiyor değildi ama her neyse öğrenmek de istemiyordu. Bu korkunç, manyak ve tuhaf kadından kimseye bahsetmeme kararı aldı. Bütün bu olanları unutmak en iyisiydi, hiç bir şey olmamış gibi önüne bakmalıydı çünkü delirmek üzereydi. Galiba şizofren belirtileri böyle olsa gerek diye düşündü, hem onu başka kimseler de göremiyordu. "Evet en sonunda delirdim" dedi kendi kendine ve gülerek yürümeye devam etti.

***

Otobüs durağına gelince çantasında sakladığı sigara paketini çıkarıp, sigarasını ellerini titreyerek yaktıktan sonra otobüsü beklemeye koyuldu. Hava çok soğuk sayılmazdı fakat Uzay üşümüştü. Biraz önce olan olaylar aklından çıkmıyordu. Kimseye anlatmama kararı aldı çünkü kimse ona inanmazdı; kendini teselli etmeye çalışıyordu çünkü korkuyordu.

Derken sınıfına yeni gelen o ismini bilmediği kız geldi. İki tanışmamış kişi bir asansör de nasılsa, aynı ortam o otobüs durağında da öyleydi. Derken kız Uzay'ın yanına geldi ve elini uzatıp:

"Selam, ben Hilal. Seni dün sınıfta gördüm ama daha tanışma fırsatımız olmamıştı, kısmet bugüneymiş. Aslında yeni taşındık evimiz hemen şu mahallenin köşesinde." dedi.

Uzay eli halen havada olan kızın elini sıkıp, incelemeye başladı. Biraz geveze olduğu söylenebilirdi ama kız çok tatlıydı. Uzay normalde kolay kolay kızlardan etkilenmezdi ama sanki Hilal diğerlerinden farklıydı. Bir kere koyu kahverengi olan gözleri çok hoştu. Hele birde gözüne güneş gelince ışıl ışıl içi parlıyordu adeta. Ayrıca hafif kıvırcık, biraz da dalgalı, gözüyle aynı renk uyumu sağlayan omuzlarına dökülen saçları da Uzay'ın çok hoşuna gitmişti. Sanırım daha okul kıyafetlerini alamamış olacak ki üzerinde kazak ve deri ceket, altında ise kot pantolon vardı. Bu kızın oraya gelmesi üzerine endişesi tamamen geçmişti ve olanları dahi unutmuştu.

Hilal bir cevap beklermiş gibi kaşını kaldırıp "Ne o daldın, kendini tanıtmayacak mısın?" diye sordu.

Uzay Hilal'in sesiyle kendisine gelip: "Ahh, özür dilerim, bende Uzay. Sizin taşındığınız mahallede oturuyoruz bizde, yani annemle ben işte."

"Memnun oldum Uzay. Demek aynı mahallede oturuyoruz, bu çok iyi oldu. Okula giderken beraber gideriz, hem böylece sıkılmam."

"Aaa evet" diyip başını kaşıdı Uzay.

Bir müddet sessizlik ortama hakim oldu. Otobüsü beklemekten sıkılan Hilal, yeni tanıştığı arkadaşıyla konuşmak için biraz daha yaklaştı ve Uzay'ın içtiği sigarasına dikkatini verdi.

"Bence sigara içmemelisin. Sağlığa çok zararlı, yaşlanınca geriye dönüp ben nerde hata yaptım dersin bak." diyip güldü.

"Haklısın, zaten bırakıcam da o beni bırakmıyor." diyip ikisi de güldü.

"Ailenin haberi var mı?" diye sordu Hilal.

"Şey, hayır şimdilik yok. Hatta olmasına da gerek yok, bak bıraktım." diyip elinde ki sigarasını yere attı.

Hilal sigara konusunda çok hassastı çünkü büyükbabası sigara yüzünden kanser olmuştu. Yakınında sigara içen kim olursa olsun, hatta tanısın tanımasın bırakması için sigaranın zararlarından söz ederdi. Hilal'in bu davranışı Uzay'ın hoşuna gitmişti. Ona annesi dışında kimse bu kadar ilgili davranmamıştı. İkisi de bu tarz düşüncelere dalmışken 'tsss' sesiyle, otobüsün geldiğini fark ettiler.

ZAMANIN ÖTESİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin