Eve girdiklerinde hocası mutfağa yönelerek Recep'e seslendi:
+aç mısın evladım birşeyler hazırlayayım mı?
Giriş kapısının önünden cevap verdi:
-Teşekkürler hocam. Evden çıkmadan kahvaltı yapmıştım.
+Tamam. O zaman sen odaya geç, otur. Ben çay koyup geliyorum.
Hocasının söylemesi üzerine oturma odasına geçmek istemiş fakat daha önce hiç bilmediği, hiç gelmediği bu evde hangi odanın oturma odası olduğunu tahmin etmekte güçlük çekmişti. Hocasına sormaktan da çekinmiş olacaktı ki odayı kendi başına bulmaya karar verdi. Kapısına açabileceği ne kadar oda varsa açmaya ve bakmaya karar verdi. Uzun koridorda bulunan bütün kapıları tek tek aralarken bir yandan da odalara izinsiz baktığı için huzursuzlanmaya başlamıştı. Ama yine de odalara bakmaktan vazgeçmedi çünkü hocasının "odaya geç otur"demesinden bu yana neredeyse beş dakika geçmişti. Hocasının "neden daha önce sormadın beş dakikadır orada öyle dikiliyor musun? "tarzı bir düşünceye kapılacağını düşündüğü için sormaya da utanıyordu. Neyse ki iki kapı sonra oturma odasını bulmuş, kapıya en yakın kanepenin en uç köşesine adeta sinmişti. Hocası gelene kadar baktığı odalardaki ortak özellikleri düşünmüştü. İki odanında duvarlarında Osmanlı padişahlarının bazılarının temsili resimleri, Arap alfabesiyle yazılmış besmele-Allah yazıları ve Latin alfabesiyle muhtemeldir ki ingilizce ile yazılmış belgelere benzer tablolar vardı. Osmanlıyla ilgili olanları anlıyordu hoca büyük bir ihtimalle kendisi gibi bir Osmanlı aşığıydı. Peki ama o yabancı dilde yazılmış belgeler neydi? O duvarda güzel durmamasına rağmen neden oradaydı? Biraz bu düşüncelerle aklını meşgul ettikten sonra "aman banane neyse ne! Adam seviyor ki asmış "dedi içinden ve odaya göz atmaya başladı. Ne tuhaftır ki bu odada aynı resimler, portrelerle doluydu. "yahu bu adam bütün gün bunlara bakmaktan sıkılmıyor mu? "demeden edemedi. O odaya göz atarken hocası içeri girdi.