8. Bölüm

4.8K 358 123
                                    

Keyifli Okumalar...

🌼Hifa'dan🌼

Yaklaşık üç haftadır Bukre'yle birlikteydim. Bu süre içinde Meriç'le sadece telefonda görüşmüştük. O meşguldü ve benimde pek onunla görüşmek gibi bir isteğim yoktu. Henüz yaşanan olayları sindirme aşamasındaydım ve henüz hiçbir şeyin iyi olduğu falan yoktu. Bukre üniversitede olduğu zamanlarda bol bol yalnız kalıyordum. Düşünecek çok fazla vaktim olmuştu, pamuk şekeriyle eskisi gibi konuşamıyor olsam da düşündüğüm her an onun üstünde oturuyor oluyordum. Keyfim yerinde olmadığı için yada başka bir sebepten ötürü pamuk şekeriyle konuşamıyordum. Artık ondan bir cevap alamıyordum, bir şeyi zorlamam gerekiyormuş gibi hissettiriyordu. Cevap veren o değildi artık, kendi iç sesimle boğuşmaktan ona odaklanamıyor gibiydim. Belki de onu çoktan kaybediyordum, zihnim artık onun çocukça olduğunu kabul etmişti belki de.

Derin bir nefes aldım, gözlerimi kapattım ve bir şeyler hayal etmeye çalıştım. Bukre'nin boş odasını yeni aldığım tuvaller ve boyalarla doldurmuştum. Çizecek bir şeyler bile bulmakta zorlanıyordum artık, hayal gücüm tamamen benden uçup gitmişti. Derin nefesler almaya devam ederken, Meriç'in bana evlilik teklif ettiği o an gözlerimin önünde belirdi. Kalbimin hızla atmaya başladı, gözlerim dolmuştu ve neredeyse ağlayacaktım. Hiçbir zaman hayal ettiğim evlilik teklifi bu olmamıştı. Bir anda gözümün önüne gelince, harika göründüğünü fark etmiştim. Meriç'in sahte tebessümü bile büyüleyiciydi. Gözümden bir damla düştü, yanağımı yaktığı gibi kalbimi de yakmıştı. Yutkundum ve gözlerimi açtım, düşen göz yaşımı silip yanımda duran sudan bir yudum aldım. Kesinlikle bu anı çizmeliydim, belki biraz değiştirerek.

Fırçamı boyaya batırdım ve çizmeye başladım. Arkada çalan şarkı yüzünden kendimi çok iyi hissetmiştim. Bir anda bu tabloyu çizecek olmak, harika hissettirmişti. İlk defa bir şey çizecek olmak beni bu kadar çok heyecanlandırmıştı. Hızlı bir ritim tutarak çizmeye başlamıştım, hiç hata yapmadan bu kadar hızlı bir şekilde hiç resim yapmamıştım. Tablonun en üst kısmına gülümseyen bir bulut çizdim. Üstünde benekli oturuyordu ve tam yanına, gülümseyen bir yıldız çizdim. Uzaktan görünen birkaç dağ ve hemen önüne de orman çizdim. Bizim evlilik teklifimize şahit olan birkaç tane hayvan çizdim. Dağların arasında görünen ihtişamlı sarayı da çizdikten sonra, son olarak Meriç'i ve kendimi çizdim. Tıpkı doğanın prensi ve prensesi gibiydik. Meriç'in kafasında çiçekten bir taç eksikti sadece. Meriç'in tacını temsilen yanına bir kartal çizdim. Böylece ben çiçeklerin prensesi, o da hayvanların prensi olabilirdi. Hem çizdiğim takım elbisenin üstünde daha havalı duruyordu.

Ben çizdiğim hayal dünyasıyla dolu resmime bakarken kapı çalmıştı. Bukre olamazdı çünkü onun anahtarı vardı. Beklediğim bir misafir de yoktu, biraz korkmaya başladığım için saatimin kolumda olduğundan emin oldum. Kapıya gidip delikten bakınca derin bir nefes aldım. Gelen kişi Meriç'ti, şaşkınlıkla bir dakika beklemesini söyledim. Geldiğini haber verebilirdi, bu şekilde pat diye gelmek saçmalıktı. Hızlıca üstüme uygun bir şeyler giyinip, başıma yazma aldım. Kapıyı açıp hiçbir şey söylemeden yüzüne bakmaya başladım. Kaşları havalandı, eli ensesine gitti.

" Beni içeriye davet etmeyecek misin?" Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ederken, kapının kenarına çekildim.

" Tabii buyur." Oturma odasına doğru ilerlerken, açık kapıdan çizdiğim resmi görünce durmuştu. Gözleri bana doğru döndü, kaşlarımı kaldırdım ve hızla yanına gittim. Çoktan içeriye girmişti ve resmi inceliyordu.

" Eğer gülecek olursan seni kapı dışarı ederim. " Sinirle kollarımı birbirine bağladım.

" Sana ettiğim evlilik teklifini bu şekle çevirmen çok.." Gözlerimi devirdim ve cümlesini tamamladım.

HÜZNÜN SESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin