Yaprakları çoktan dökülmüş ve soğuk ile beraber dans eden bir ağacın köklerinin oralarda, oldukça sıcak kanlı bir çocuk doğdu.
Annesi, onu çıkarmak için köklere balta vurmak zorundaydı.
***''Bebeğim, ne zaman çocuğumuz doğacak bizim?'' Güzelliğiyle dikkat çeken genç kadın, ellerini kocasının beline sararken sordu. Belinden sıkan ama aşağıya kadar genişçe inen uzun elbisesi ile güneş gibi parlak kalırken kocasının yanında, eşi elini kadının belinden yukarıya çıkarıp güzelce sarmalamıştı. ''Umarım çocuğumuz böyle bir mevsimde doğar.'' Heybetli ağacın yapraklarındaki çiçeklere bakarken mırıldandı. ''İlkbahardaki gün ışığı gibi sıcak ve parlak olur umarım.''
***
''Kış geldi bile.'' Karda iz bırakarak kocasıyla beraber ilerledi. ''Neden meleğimiz hala gelmedi?'' Yere eğilip ağacın dibindeki karlara dokundu.
''Belki kışı çok seviyordur. Bu ay geleceğini biliyorum.'' Karısının omzuna sevecen bir şekilde dokunurken mırıldandı.
''Sahi mi?'' Kafasını merakla kaldırıp parıldayan gözlerini kocasının yüzünde gezdirdi. ''Peki ya kar gibi soğuk ve zorlayıcı bir çocuğumuz olursa?'' Kadın gözlerini tekrar karlara çevirmeden önce sordu. Heybetli ağacın dallarının rüzgarla nasıl sallandığını ve karla baş etmeye çalıştığını gördükçe korkuyordu. Kocasının cevap vermediğini farkedince gülümseyen yüzünü tekrar ona çevirdi. ''Umarım kar gibi saf ve mükemmel olur.''
Biraz zaman geçtikten sonra melekleri cidden onlara gelmişti.
''Bebeğim sık dişini, hemen doktor getireceğim, şimdi!'' Yüzünü kırıştırarak karısının eline sarıldı ve yataktan kalkmaya çalıştı. Ancak karısı elini bırakmadı, bileklerini öyle çok sıktı ki, adam oralarda oluşan kızarıkları görebiliyordu.
''Hayır!'' Diye bağırdı karısı. ''Gitme, yanımda kalmalısın!''
''Ahh!!'' Adam sinirle bağırdı. ''Bütün hizmetçiler ailelerini ziyarete gittiler. Kar fırtınası da dağ yolunu kapattı.'' Karısının şu haliyle bile kendisini rahatlatmak için gülümsemeye çalışması kalbini parçalıyor ve ağrımasına yol açıyordu. ''Sevgili tanrım tek istediğimiz çocuk, lütfen bizi koru ve esirge.'' Karısının eliyle beraber kendi elini havaya kaldırıp kenetledi.
Karısının yüksek çığlıkları hala odanın içinde turluyor ve kendi kulaklarına ulaşıp duruyordu. Kulaklarını tırmalayan sesin kaynağını köreltmek istese bile karısının yüzündeki terler onu durduruyordu.
En sonunda karısından kesik inlemeler yükseldiğinde, ''Ha, Lee, kız mı erkek mi?'' Diye sordu. Soruyu sormaya nasıl fırsat bulabildiğini bilmiyordu.
''Erkek. Tanrıya şükürler olsun.''
''Ha, çok iyi.'' Karısının sesi hala kesik kesikti. İnce göğsü inip kalkarken titriyordu. ''Güzel mi?''
''Eee, bunu anlamam için önce yıkamam lazım.''
Karısı kıkırdadı. ''Güzel olduğuna eminim, sana benzeyecektir. Tanrı dualarımızı kabul etti.''
''Bebeğim neyin var?'' Kocası endişeyle üzerine eğildi.
''Lee, çok yorgunum. Lee, senden önce gidecek olursam,''
''Bebeğim.''
''Yaklaş.'' Son bir kuvvetle diklendi ve kocasının kulağına fısıldadı. Ve gece birden karanlık yüzünü ortaya çıkardı.
***
Sekiz sene geçmişti. ''Hoşgeldiniz, Leydi Hei.'' Yüksek burunlu kadın, topuklu ayakkabısını zeminde gezdirdi ve at arabasından inerken eteğini yukarıya kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jihoon's secret | soonhoon
FanfictionJihoon'un karanlık ormanının derinliklerine gömülüdür. uyarlama!