8.Bölüm

240 55 32
                                    

''Seungcheol, sen misin? Seungcheol! Bekle!''

''Anne!'' Diye şakıdı küçük çocuk.

Annesi koşarak Seungcheol'un bedenini kucağına hapsetti. ''Tanrıya şükür Seungcheol! Hala buradasın! Bende bir an senin...''

''Ne oldu anne? Avlanmayı öğretmeyecek miydin bana?''

''Avlanmayı mı?'' Kafasını sağa sola çevirdiğinde ormanda olduklarında, yanında bir av silahı olduğunu gördü. Bu oğlu Seungcheol'a hediye ettiği silahtı. ''Ah doğru, buraya avlanmaya gelmiştik.'' Oğluna tekrar sıkıca sarıldı. ''Çok korkunç bir kabus gördüm Seungcheol.''

Seungcheol güldü. ''Sen kabuslardan korkuyor musun anne?''

''Hayır. Ben sadece seni kaybetmekten korkuyorum.''

Seungcheol güldü sadece. ''Anne bak! Bir yaban tavşanı!''

Annesi silahı eline aldı. ''Şimdi beni izle tatlım, nişancılığım çok iyidir.'' Barutu ateşledi ve kuşlar havalandığında zaferle gülümsedi. ''Tam isabet. Seungcheoli git de tavşanı bul!'' diye şakıdı. Geriye döndüğünde oğlunun yere eğildiğini fark etti ve yüzü endişeyle parıldadı. ''Seungcheol?'' Hemen oğlunun yanına koştu ve elindeki silahı kenara fırlattı. ''Seungcheol, neyin var?''

Seungcheol'un çenesine isabet eden barutu görünce geriye kaçmıştı. ''Anne, neden?'' diye sordu. ''Neden beni öldürdün?''

Kadının gözleri yavaş yavaş açılırken ve görüşüne sadece Paris'ten gelme avizeler girerken, ''Özür dilerim! Ben istemeden, Seungcheol çok özür dilerim! Seungcheol!'' diye bağırdı.

Gözlerini sağ tarafa sabitlediğinde, aynanın karşısında kendini izleyen Jihoon ile karşılaştı. Jihoon, bir parmağını dudaklarında gezdiriyordu. Bakışlarını buluşturdu. ''Çok geç uyandın Hei. Uyku haplarını biraz azaltsan iyi olur belki.''

Leydi Hei, Jihoon'un üzerindeki tilki başı olan cekete baktı. ''O, üzerindeki benim dolabımdan mı?''

''Senin mi?'' Jihoon alayla güldü. ''Yoo, bu evdeki her şey bana ait.''

''Evet, sen kazandın Jihoon.'' Kadın kafasını eğdi. ''Sırf beni yenmek için nişanlın Seungcheol'u bile harcadın değil mi?''

Jihoon kaşlarını çatarken, kadının üzerine eğildi. ''Haplar senin beynini iyice bulandırmış anlaşılan. Güvecin içine zehri koyan ben değildim, haksız mıyım?'' Boynuna tekrar bir boyunluk takmıştı ancak bu sefer ki beyazdı, hiçbir detay yoktu. Sadece kar gibi beyazdı. ''Yoksa,'' dedi gülümserken. ''O tabak aslında benim için mi hazırlanmıştı?''

''Biliyor musun Jihoon, pişmanım. Çok pişmanım.''

''Ha? Günah mı çıkarmaya çalışıyorsun?'' Kapıya doğru ilerledi. ''O zaman git bir peder bul ve günahlarını ona itiraf et. Pişman olduğunu söylesen bile seni affedecek değilim!''

''Hayır!'' Diye bağırdı kadın. Yatağından fırlamıştı. Ellerini Jihoon'un siyah gömleğini ve tilki başının olduğu ceketine doladı. ''Bana anne demeyi red ettiğin an seni öldürmediğime pişmanım! Bunu yapsaydım saf ve temiz çocuk ayaklarıyla oğullarımı baştan çıkarmayacaktın!''

''Saf Jihoon'a takılan oğulların beni ilgilendirmiyor.''

Kadın onu anlamamıştı. ''Her şey senin yüzünden oldu aşağılık fahişe! Hepsi senin suçun!''

Jihoon kadının üzerinde olan ellerine iğrenerek baktı ve bileklerini sıkarken ellerini üzerinde ittirdi. ''Benim suçum mu? O zavallı küçük çocuğa en ufak şefkat göstermiş olsaydın, yaşlılık günlerini şöminenin önünde huzur içinde geçirebilirdin!'' Kadını da hızla ittirdi. ''Ancak babamı bile sevmedin, bir de beni mi sevecektin?''

''Lee'i sevmiştim! Yoksa niye evlenecektim ki?'' Diye bağırdı kadın.

Jihoon ise sadece biraz gülümsedi. Kadın gün geçtikçe komik olmaya başlıyordu, tiyatrosu gittikçe renkleniyordu. ''Kendine karşı, biraz daha dürüst olmanın zamanı gelmedi mi artık?'' diye sordu. Üzerini düzeltti ve bir eli tilkinin başına gitti. Alayla kıkırdadı. ''Muhtemelen babam da seni sevmiyordu ama sen ve üç oğlun için, elinden geleni yaptı yine de. Ondan ne kadar nefret etmiş olsan da,'' Önündeki sandalyeyi ittirdi ve kadının boynuna doladı ellerini, ''Öldürmen gerekmezdi!'' diye bağırdı.

''Öldürmedim. Merdivenlerden kendisi düştü!''

Jihoon güldü ve ellerini çekip köşedeki geniş sandalyeye oturdu. ''Bu malikanedeki tek insan sen değilsin. Kendin inandığın sürece her şeyin kontrolün altında olduğunu sanıyorsun. Zavallı avukatı öldürerek gerçeği örtbas edebileceğini mi zannetmiştin?'' Elini çenesine dayadı. Bir şeyleri hatırlamış gibi iç çekti. ''Doğru ya, avukat. Öldürüp içine koyup attığın sandığı bulabilmek için buz gibi göle girmiştim. Ayakkabılarıyla gözlüğünü hatırlarsın değil mi? Kemiklerime kadar, buz kestiğim o günü asla unutmayacağım.'' Yüzü yavaşça sinirle geriliyordu. ''Masum bir adamı öldürdün sen, o kadarla kalsa iyi. Yetmedi. Beni bile öldürdün!''

''Nesin sen Tanrı aşkına, şeytan mı?''

Şefkatle gülümseyip kadının saçlarında ellerini gezdirdi. ''Şeytan görmek istiyorsan, kendi benliğine bakman yeterli olacaktır.'' Kaşları gittikçe çatılıyordu. ''Kötülük yapmaktan bir türlü vazgeçmediğin için Tanrı seni cezalandırmaya karar verdi Hei. Gördüğün gibi beni de cehennemden buraya yolladı. Onun adına sana her saniye acı çektireceğim. Ta ki cehennemin dibini boylayana kadar.''

Leydi Hei histerik bir şekilde kahkaha attı. ''Yanılmışım. Hepsi benim suçum, ama cehennemden korkmuyorum.'' Yatağının kenarındaki av silahını Jihoon'a doğrulttu. ''Çünkü zaten cehennemi yaşıyorum!''

Jihoon namlunun ucunda göz gezdirdi. ''Seungcheol'un tüfeği bu, demek yanındaydı.''

''Evet. Oyuncak değil bu. Seungcheol senin yüzünden öldü bu yüzden bende onun intikamını alacağım.''

''Beni tekrar öldüreceksin yani, o kurşunun hala hayatta olan oğullarından birine isabet etmesinden korkmuyor musun?'' Kapının yanında hala onları gözleyen Joshua'a baktı. Annesi fark etmemişti ama Joshua en başından beri oradaydı. ''Beni öldürebileceğini mi sanıyorsun?!''

Kadın yeni anlamış gibi bakışlarını Jihoon'un üzerinde gezdirdi.

''Sen, Jihoon değilsin.''

''Hayır Leydim. Jihoon'um.''

''Ama sen ölmüştün, seni ben öldürmüştüm.''

Jihoon kıkırdadı ve namlunun ucunu tutup havaya kaldırırken, ''Evet.'' dedi. ''Zayıf ve korkak olan 'beni' öldürdün.'' Namlunun ucu tamamen havaya bakarken, ''Ancak şu an karşısında duran 'beni' asla öldüremezsin. Buna senin gücün asla yetmez.'' Silahı kadının elinde bırakırken kapının kolunu kavradı ve açtı. ''Tövbe et ve o kurşunu kendin için sakla.''

Ben bittim lşfgjlşghşklg

Jihoon's secret | soonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin