''Bir şeyleri yeni yeni anlamaya başlıyorum. Pek çok şeyi, daha önce gözden kaçırdığım şeyleri, sonunda anladım. Komplo falan değil. Doğaüstü bir şey de yok.'' Leydi Hei kendi kendine mırıldanırken, Jihoon kapıyı açmış ve karşısındaki Joshua ile bakışıyordu.
Genç çocuk dokunsalar ağlayacak gibi bir ifadeye sahipti, annesi hala onu fark edememişti.
''Şu ana kadar fark etmediğim küçük bir hile sadece.'' Namluyu bu sefer Jihoon'un sırtına doğrultmuştu, kapı tamamen açıldığında Joshua'da ortaya çıkmıştı. ''Ne kadar da komik!'' Kadın kafayı yemişçesine kahkaha atıyordum. Namlunun ucun titriyordu.
Joshua, ''Hayır!'' diye bağırdı. ''Anne hayır!'' Jihoon'a sarılıp kapıya doğru çevirdiğinde silah sesinin kulağının dibinde patladığını işitmişti.
Soonyoung üst kattan gelen silah sesine karşılık biçimli parmaklarıyla yemek kitabını tutuyor ve diğer elindeki kaşıkla çorbayı karıştıyordu. Kaşığa dolduduğu çorbayı yavaşça dudaklarına dayadı ve mırıldandı. ''Tuzu biraz fazla olmuş.''
Joshua uzun bir aradan sonra gözlerini araladığında gördüğü ilk şey annesinin yatağının üzerinde oturmuş ve elindeki kitabı güzelce okuyan Jihoon idi. Bacak bacak üstüne atmıştı ve ceketindeki tilkinin gözleri parlıyordu. Kendi kanı üzerine sıçramıştı.
Kulağının orada bir bez parçası hissederken diklendi ve bağırdı. ''Annem nerede?!''
Jihoon gayet nazik bir şekilde sayfaları çevirirken gülümsedi. ''Kan görmeye dayanamıyor musun? Bayıldın hemen.''
''Nerede o, diye sordum.'' Joshua'nın kaşları çatılmıştı.
Jihoon elindeki kitabın kapağını kapattı ve Joshua'nın üzerine eğildi. ''Seungcheol'dan daha şanslıymışsın. Yalnızca bir kulağını kaybettin.''
Joshua bir elini kulağında hisettiği bez parçasına çıkarırken sessizdi. ''Annem nereye gitti? Lütfen söyle Jihoon.''
Jihoon elindeki günlüğü Joshua'a uzattı. ''Annen günlüğü bu. Dikkatli okumanda fayda var.'' Joshua ayağa kalkmaya çalışırken Jihoon kıkırdıyordu. ''Onu pek tanımıyorsundur muhtemelen.''
Joshua en sonunda Jihoon'u sarsmak için kollarına sarıldı. ''Jihoon, annemle uğraşma yalvarırım.''
''Seninle mi uğraşmalıyım?''
''Ne?''
''Benim için yalnızca etten bir duvarsın.'' Ardından Joshua'ın saçlarını karıştırdı. ''Pekala. Ne de olsa hayatımı kurtardın. En azından ona düzgünce veda etmeni sağlayabilirim.''
''Veda mı?!''
Jihoon kafasını pencereye çevirdi.
''Ormana doğru koştu.'' Jihoon, Joshua'ı üzerinden itti ve arkasına ona dönükken pencereden dışarıyı izlemeye devam etti. ''Ölülerin beklediği gün, nihayet geldi.''
''Hayır.'' Joshua ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırırken odadan koşarak ayrıldı. Bacakları titriyordu ve duyguları karman çormandı. Kendini bahçeye attığında, karların üzerindeki belirgin ayak izlerinin üzerinden koşarak ilerledi. Önünde beliren tanıdık silüete bağırdı. ''Anne!''
''Joshua?'' Annesi omzunun üzerinden ona bakarken rahatlamayla karışık bir ifadesi vardı. ''Ölmedin demek.''
Joshua'ın eli yine bezin üzerine gitmişti. ''Ciddi bir şey değil.''
''Çok şükür.'' Önüne döndüğünde, ''Çok şükür.'' dedi tekrardan.
Joshua karda yürürken zorlanıyordu. Annesine doğru ilerledi. ''Anne benimle gel, lütfen. Çok ince giyinmişsin, üşüteceksin.''
![](https://img.wattpad.com/cover/96251503-288-k423460.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jihoon's secret | soonhoon
FanfictionJihoon'un karanlık ormanının derinliklerine gömülüdür. uyarlama!