5.Bölüm

308 58 111
                                    

Kontrol etmediğimi söylemek çok hoşuma gidiyor fhşlfgljhkglş

Leydi Hei var gücüyle ormanlığın içine doğru koşuyordu. Birkaç kere ayağı birbirine dolandı, yere düştü ama hemen ardından bambaşka bir güç ile ayaklandı. Sanki arkasından bir yerlerde takip ediyorlardı. Bunun düşüncesi gücüne güç katıyordu.

Derin nefesler alıp verirken havalanan toprağın olduğu yere doğru koştu. Havalanan toprağı çıplak elleri ile kazdığında, saçları gördüğünü sanmıştı.

Ancak Jihoon orada değildi.

Sadece tırnaklarının arasında kalan çamurluklar vardı.

Evdeki hizmetçiler ise kendi aralarında konuşup duruyorlardı. ''Bir şeyler mi oldu?'' Dedi genç hizmetçi. ''Jihoon, bugünlerde mutfakta çalışmaz oldu.''

Diğer bir hizmetçi elindeki sürahiyi dolaba yerleştirirken güldü. ''Belki de evin beyi olduğunu hatırlamıştır sonunda.''

Leydi Hei, yaşlanmış yüzüyle eve geldiğinde, başlarıyla selam verdiler. Kadının kamburu çıkmış gibi yürüyordu. Elbisesinin eteğini tutarken merdivenler çıktı ve balkon kapısını araladığında, genç çocukta gerçekten dağınık bir ifade vardı. Kafasını çevirip Leydi Hei'e bakmadı. Leydi Hei onun fark etmediğini düşündüğü için Jihoon tebessüm ederek öyle sanmasına izin verdi.

Leydi Hei korkuyla kapıyı örterken kendini odasına kapatmayı düşündü ve akşam yemeğine katılamayacak gibi gözüküyordu.

Kendini zorlayarak aşağıya indiğinde sofrada yine kendi sandalyesinin sağında yer alan sandalyede Jihoon oturuyordu.

''Jihoon, boynundaki yara ne durumda?'' Seungcheol, genç çocuk bıçağını ete batırırken sordu. Jihoon bir şey söylemeden yemeğini ağzına götürdü ve feci bir yavaşlıkla çiğnedikten sonra cevap verdi.

''İzi henüz geçmedi ama, bu boyunluk sayesinde dışarıdan belli olmuyor.'' Dedi.

Leydi Hei, ''Boyunluk mu?'' diye sordu. ''Ne boyunluğu?''

Jihoon'un boynuna baktığında bay Lee ait olan ipek parçayı gördü. Siyahtı ve boynunu çevrelemişti. Üzerinde yakut ve zümrüt taşlarının parçaları parlıyordu.

''Anne, Jihoon'a bunu ben verdim.'' Seungcheol annesini yanıtladı.

Leydi Hei bakışlarını yere çevirirken kaşlarını çattı. ''Ama, bay Lee'in de aynısından bir tane vardı.''

''Evet Anne. Senin mücevher kutusundan aldım zaten.''

Annesi bakışlarını Seungcheol'a çevirdi. Bu onun için çok değerli bir parçaydı. ''Seungcheol! Sen...'' Diye başladı sözüne ancak sözü yarım kesilmişti.

''Jihoon, bunun annesinden babasına yadigar olduğunu söyledi. Kaybetmemesi için saklıyormuşsun. Sana çok müteşekkir olduğunu ancak kendisinin de artık bir yetişkin olduğundan dolayı saklayabileceğini söylediğinde ona hak verdim.''

Jihoon buz gibi yakan gözlerini Leydi Hei ile buluşturdu. Kaşları dümdüzdü ve ifadesinden ne düşündüğünü kestirmek çok zordu. Elini boynuna götürüp ipek kumaşta dolandırdı. Belki taşlar elini kesiyordu ama bakışlarının, Leydi Hei'in üzerinde, can yaktığı kadar olmadığına emindi. ''Bana çok yakışmış değil mi, Leydi Hei?'' Diye sordu ardından gülümsedi.

Leydi Hei cevaplayamadan baktı sadece, akşamı kendi odasına çekildiğinde günlüğüne çılgınlar gibi yazı yazıyordu. ''Neden? Hayal görüyorum herhalde!'' diye bağırdı. Kalem ondan izinsiz hareket ediyordu. ''Ama hayal olan hangisi? Yaşayan, nefes alan Jihoon mu? Yoksa benim öldürdüğüm Jihoon mu?'' Kadın kalemi hızla köşeye fırlattı ve başını elleri arasına alıp delirmiş gibi sallandı. ''Nerede hata yaptım ben?! Rüya görüyorum. Bu bir kabus değil mi?'' diye bağırdı.

Jihoon's secret | soonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin