Bölüm 17

108 8 9
                                    

Günümüz Kasım

Olcayyyy

Çığlıklarım adeta her yeri inletiyordu. Gözüm hiç bir şey görmüyor koşar adımlarla ilerliyordum.Arkamdan yetişen Musa kolumdan tutarak beni kendine çekti. 

'Abla , şimdi dağılmak olmaz.Herkesi toparlayıp bir an önce buradan kaçmamız lazım.' 

Kolumu sert bir şekilde çektim.

 'Bırak beni ben Olcay'ı bulmadan hiçbir yere gitmem anlıyor musun?' 

Arkamı dönüp bir kaç adım attığımda gelen silah sesleriyle irkildim.Ani bir refleksle kendimi önce yere attım ardından yakınımdaki binaya koştum.O sırada Musa etrafındakilere bağırıyordu.Onu anlamıyordum fakat etrafındakilere direktifler verdiğini anlayabiliyordum.Kadınlar ve çocuklar civardaki binalara girerken bizi koruyan erkeklerse harabelerin arasında mevzileniyordu. Silah sesleri hem artıyor hem de gittikçe yakınlaşıyordu.Sığındığım bina pek de korunaklı sayılmazdı.Hem ön hem de arka duvarında yıkıklar vardı. Bulunduğum yerde kendime emniyetli bir konum seçmiş ardından çantamdaki silahı çıkararak kendime göre mevzilenmiştim. Ne yapabileceğimi kestirmek oldukça güçtü zira sadece Olcay'la yaptığım atışlarda almıştım elime silahı.Oldukça tedirgindim. Ne yapacağımı şimdilik bilmiyordum.Dışarıda başlayan çatışmadan nasıl kurtulacaktık en ufak fikrim yoktu. Sığındığım binanın yıkıntıları arasında arka bahçeye açılan bir delik vardı. Eğer diğer binalarda da böyle geçişler varsa çocukları buradan çıkarmak için bir şansım olabilirdi. Yerimden doğrulup sırtımı duvara vererek ufak adımlarla deliğe doğru yanaştım.Emniyetli bir anı kolladığımda ise kendimi delikten dışarı doğru attım. İçeriden dışarıyı kontrol etme fırsatım olmadığı için yaklaşık 1 metre kadar yüksekten  ayak bileğimin üstüne düşmüştüm. Bir süre oturduğum yerde kalmış sonrasında yavaştan sürünerek kendimi bahçedeki çalıların arasına doğru çekmiştim. Bileğim fena halde acıyordu. Burkmuş olmalıydım. Bir kaç kez ayağa kalkmak için kendimi zorladığımda bileğimin üzerine basamamış tekrar kendimi yerde bulmuştum. Sesler sanki gitgide artıyordu ve de yakınlaşıyordu. Binanın görüş alanından çıkıp kendime daha emniyetli bir yer bulmalıydım. Olcay'ın konuşmalarında kıyıya yakın yerlerden gideceğimizi söylediğini hatırlıyordum.Binaların arka tarafındaki bu bahçeden çıktığımda kıyıya ulaşmam mümkün olabilirdi. Yavaşça doğrulmuş etrafımdaki çalılardan destek alıp ayağımı sürükleyerek bahçenin duvarına doğru yanaşmıştım.Arka taraf dağa doğru bakıyordu. Önce çorak bir arazi ardından da çamların arasında yükseler tepeler vardı. Muhtemelen bu tepelerin ardında da deniz olmalıydı. Bulunduğum yerden görüş alanım oldukça dar olduğundan beni nelerin beklediğini bilmediğim bu yola girmek hayli cesaret istiyordu. Üstelik arkamda Olcay'ı bırakıp nasıl nereye gidebilirdim ki? Bulunduğum yer binanın yaklaşık 100 metre kadar arkasında kalıyordu.Bir süre burada ortalığın yatışmasını bekleyecek o süre zarfında da ayağımın acısının geçeceğini umuyordum.Oldukça tedirgin bir bekleyişti benimkisi. Silah sesleri bir süre devam etmiş sonrasında ise kesilmişti. Bir süre beklemiş ardından yavaş yavaş  kafamı çalıların arasından uzatarak etrafı incelemeye başlamıştım. Binalara yanaşmadan gizlenerek ilerliyordum. İleride çocuklar ve kadınların karşıma çıkacağını umuyordum.Onlardan bir kaç bina gerideydim.Eğer hala binadalarsa onlara ulaşmam mümkün olacaktı. Yine de her ihtimale karşı kendimi açık etmeden hareket etmeliydim. Bahçenin sonuna geldiğimde binaya doğru yanaşmaya karar verdim. Adımımı binaya doğru attığımda duyduğum sesle irkildim.Sesin geldiği tarafa doğru baktığımda binadan elinde silahla çıkan bir adam gördüm. Belli ki etrafı kolaçan ediyordu.Peki ya bizimkiler neredeydi? Onları öldürmüş olabilirler miydi? Musa ? Çocuklar ?  Hızla çarpan kalbim beni paniğe sevk ediyordu. Sesler bana doğru yaklaşıyordu.Adımlarını takip edebiliyordum. Önümden geçip giderken beni farketmemesi mümkün değildi. Bu ayakla farkettirmeden yer değiştirmem de mümkün değildi.Galiba sona gelmiştim.Elimdeki silahı sıkıca kavramıştım. Bana döndüğü an sadece tek bir hamle hakkım olacaktı.Onuda iyi kullanmalıydım. Olduğum yerde oturmuş yanıma kadar gelmesini beklemiştim.Artık bir kaç adım kalmıştı yanımda olmasına. Silahı ona doğru yöneltmiş kalan son bir adımını atmasını bekliyordum tetiğe basmak için. Tüm cesaretimi toplamış elimi namluya götürmüş tetiği çekmek üzereydim ki başımda bir silahın namlusunu hissettim.Galiba yakalanmıştım.Elimdeki silahı yavaşça  indirdiğimde önden yaklaşmakta olan adam da yüzünü bana doğru dönmüş namlusunu bana çevirmişti.Arkamdaki el beni kolumdan sert bir şekilde tutup kaldırmış elimdeki silahıda almıştı.Karşımdaki adam gözlerini açmış bir şekilde yanıma kadar gelmiş başıma silahını dayamıştı.İki tane teröristin eline düşmüştüm. Hayatım böyle mi sonlanacaktı? Ben böyle bir sonu mu haketmiştim? Hayatım koca bir hiç uğruna mı sonlanacaktı? Tıpkı buradaki birçok insanın hayatı gibi değil mi? İnsan nerede doğacağını seçme şansı olsaydı herhalde kimse bu coğrafyada kendine yer ayırtmazdı. Burada hep kan vardı hep ölüm vardı.Huzura hasretti bu topraklar.Hayat ne kadar adeletsizdi değil mi? Olcay'dan böyle mi ayıracaktı beni hayat? Hep aramıza ölüm mü girecekti? Bizim mutlu bir sonumuz galiba hiç olamayacaktı? ... Gözlerimi kapatmış zihnimi sadece ona ayırmıştım. Belki böylece ölürken acı çekmezdim..Son duamı ederken içlerinden birisi  'Kız da güzelmiş.' diyerek konuşmaya başladı.Gözlerimi korkuyla açtığımda soluğunu ensemde hissettiğim bu iğrenç adamın ellerimi arkadan bağladığını fark ettim. 

Aşkta ve SavaştaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin