Özgüven Eksikliği Nasıl Başlar?

3.8K 124 42
                                    

"Özgüven Eksikliği Virüsü" diye bir şey yoktur. Hiç kimse kendisini durum dururken güvensiz bir halde bulmaz. Bunun bir süreci vardır. Belli durumlar kişinin kendi içinde bir yetersizlik hali oluşturmasına sebep olur ve sonrasında gelişen zincirleme reaksiyonlar özgüven eksikliğinin temellerini atmaya başlar.

Özgüven eksikliğine sebep olan faktörlerden birisi, aşırı derecede eleştiriye maruz kalmış olmaktır. Eğer sürekli olarak eleştirilirseniz, bir süre sonra kendinizi hiçbir şeyi beceremeyen, sürekli olarak hata yapan ve bir işe yaramayan birisi olarak görmeye başlayabilirsiniz. Peki, her eleştiriye maruz kalan kişide durum böyle mi gelişir? Elbette ki hayır!

Dışardan gelebilecek eleştirileri görmezden gelmek ve kendi içinizde bir güven duygusu oluşturmak kolaydı ve zaten kitabın ilerleyen sayfalarında bunu nasıl yapabileceğimizi göreceğiz. Ancak kişinin kendi kendini eleştirmesi, çok daha ciddi bir sorundur ve özgüven eksikliği işte burada kök salmaya başlar. Kendi kendini eleştirmek ve beğenmediği yönlerine odaklanmak, bir işe yaramadığına dair mesajlar gönderir kişinin zihnine.

Özgüven eksikliğine sebep olan durumlardan biri de, hayatı bir olumsuzluklar yumağı olarak görmeye alışmaktır. Hayat gerçekte nötrdür. Bizim başımıza gelenlerle hayatın bir ilgisi yoktur temelde. Yaşanan aksilikler, karşımıza çıkan negatif insan ve durumlar... Hepsi de bir şekilde hayatın dokusu içerisinde karşılaştığımız olağan durumlardır. Kendinizi olumsuzluklardan steril bir hale getirmek, özgüveninizi daha da kaybetmenize sebep olur.

Çoğu insan, daha fazla güvensizlik durumu yaşamamak adına, kendisini olaylardan ve kişilerden uzak tutma stratejisi izler. Bu taktik belki sizi gelebilecek olumsuz saldırılardan koruyabilir. Bununla birlikte, bu defa da kendinizi güvenli bir kaleye kilitleyerek, yine özgüveninizi istediğiniz düzeye getiremeden saklanmış olursunuz.

Amaçladığımız şey, yüzleşmekten korktuğumuz durumla karşılaşınca kaçmak değil; aksine, güçlü bir biçimde onun üstüne gitmeyi başar olmalıdır.

Kişileri güvensizlik tuzağına düşüren bir diğer faktör de, ayakları yere sağlam basmayan hayaller peşinde koşmak ve elde edemeyince de, hüsrana kapılmaktır.

Büyük hayaller kurmak ve daha fazlasını istemek elbette ki çok önemlidir ve benim de sizden yapmanızı isteyeceğim şey budur. Fakat istediğiniz şeyler konusunda eyleme geçmeye isteksizseniz eğer, o zaman bu büyük hayaller sizi güvensizlik tuzağına götürebilir. Hayallerinizin büyük olduğu kadar, eylemlerinizin de büyük olması gerekir. Büyük şeyler istemek ve sonra da olduğunuz yerde kalmak, bu oyunun kurallarına aykırıdır.

Pek çok kişi kendi hayallerini elleriyle mezara gömüp sonra da başında nöbet tutarak onun dirilmesini bekler. Hayalleri yaşatan ve büyüten şeyin eylem olduğunu unuturlar. Bu kitap bir eylem kitabıdır! Bu kitap bir hareket planıdır. Yan gelip yatarak yüksek özgüvene kavuşmak istiyorsanız, yanlış trene binmişsiniz demektir.

Özgüven eksikliğine sebep olan bir başka durum, hayal kırıklıkları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan başarısızlık korkusudur. "Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer" derler. Bu söz özgüven eksikliği için söylenmiştir adeta. Daha önce başımız istenmeyen bir olay gelmiştir ve biz onun tüm yaşamımız boyunca devam edeceğini düşünürüz. Girdiğiniz bir ortamda insanlar sizinle ilgilenmemiştir ve her ortamda insanların sizi ciddiye almayacağını düşünürsünüz. Bir yerde yanlış bir şey söylediğinizde orada bulunanlar buna gülmüştür ve ne söylerseniz söyleyin herkesin buna güleceği gibi anlamsız bir inanç oluşturursunuz.

Günün birinde öğretmenin sorduğu bir soruya yanlış cevap verirsiniz. Arkadaşlarınız size güler ve sonra hayatınız boyunca kimsenin yanında bir şey konuşamazsınız. İşte durum bu kadar ciddidir...

Ancak güzel haber şudur ki, bu sizin kaderiniz değildir!

Özgüven eksikliği, hayali bir senaryodan başka bir şey değildir. Hiç kimsenin sizinle ve yaptıklarınızla bir alıp veremediği yok! Herkes kendisine o kadar çok odaklanmıştır ki, neredeyse kendisi dışındaki insanlar onun dikkatini bile çekmez. Herkesin odağında en çok kendisi vardır. Sorun da budur zaten. Özgüven eksikliği yaşayan insanlar kendilerini o kadar çok düşünürler ki, herkesin de onları düşündüğünü varsayarak kendilerini kötü hissederler. Şunu anlamamız lazım; genellikle biz kimsenin umurunda bile değiliz. Otuz beş yıl sonra elinde bastonuyla tanımadığınız biri çıkıp, "Yıllar önce hepimizin içinde rezil olan sen değil miydin? Ah... Ne gülmüştük ama. Arada bir seni ve rezilliğini hatırlar, güler dururuz..." demez. Bırakın otuz beş yılı, olaydan saniyeler sonra bile genellikle unutulur bütün o yaşananlar...

Hayal kırıklığı ve başarısız olma korkusu, kendi kendimize ürettiğimiz yapay bir durumdur. Biz onun çok ötesine geçecek ve onu kendi silahıyla vurup yok edeceğiz.

Genellemeler, özgüven yolculuğumuzdaki en önemli düşmanlarımızdan biridir. Genellemeleri genellikle tersi yönde yapmayı çok severiz. Kimse bizi sevmiyordur, her ortamda dışlanırız, sözümüzü kimse dinlemez... Bunlar olumsuz anlamda yapılan genellemelerdir.

Peki, neden genellemelerimizi olumlu anlamda yapmıyoruz? Bizi dikkatle dinleyen ve önemseyen biriyle karşılaştığımızda neden "Tüm insanlar beni sever ve bana ilgi duyarlar" demiyoruz? Çünkü zihnimiz olumsuza bayılır. İçimizdeki düşman bizi olumsuz düşünceleriyle vurur. Biz de ona teslim olduğumuz zaman, işler iyice karmakarışık bir hal almaya başlar ve özgüven eksikliği burada boy gösterir işte!

Kendine güvenmeyen insanların bir diğer özelliği de; sahip olduklarına değil, ellerinde olmayana odaklanmalarıdır. İçlerinde saklı gizli potansiyele inanmak yerine, şu andaki mevcut duruma odaklanır ve sahip olmadıkları şeyler için kendilerini ve diğerlerini suçlarlar.

Yüksek bir özgüvene ulaşabilmek için gerekli tüm kaynaklar her birimizin içinde fazlasıyla vardır. Hepimiz kendimizi geçmişten arındırabilir ve başarılarla dolu bir gelecek inşa edebiliriz. İçsel sesimizi kontrol altına alır ve onu yapıcı bir şekle büründürebiliriz.

Sahip olduğumuz kaynaklara odaklanmak, bizi hayatımızın efendisi yapacaktır. Kendi gücünü kendi içinde bulamayan bir insan, bu gücü başka bir yerde de bulamaz.

İçimizde nasıl bir güç barındırdığımızı anlamak için, o gücü açığa çıkarmamız gerekir. O gücü açığa çıkaracak olan şey de, hedefler ve hayallerdir. Ulaşmayı arzu ettiği bir hedefi olmayan insanın, kendine olan güveni de yoktur. Hedefler kendine güvenin yakıtıdır.

Bir diğer özgüven düşmanı da pişmanlıklardır. Pişmanlık kelimesi, belki de insanoğlunun ürettiği kelimeler arasında en gereksiz olanıdır. Bir şeylerden pişmanlık duymak, kendinize olan güveninizin günden güne dibe vurması demektir. Pişmanlıklarımız için genellikle yapılacak bir şey yoktur artık. Eğer varsa da, o zaman gerekeni yapar ve bu pişmanlık duygusundan kurtulursunuz. Bir şeyler yolunda gitmedi diye, bundan sonra olabilecek güzel şeylerin de önünü kesmeye gerek var mı?

Kendinizi ezik, çaresiz ve kapana kısılmış bir şekilde hissederek, yüksek bir özgüven duygusuna erişmek mümkün değildir. Geçmişte her ne yaşandıysa yaşandı ve artık bitti. Geçmişin üzerine, yeni bir gelecek inşa etmek zordur. Mevlana'nın dediği gibi, artık yeni şeyler söylemek gerekir ve bu kitap boyunca birlikte, yüksek bir özgüvene sahip olmak için yepyeni şeyler söyleyeceğiz.

Özgüven eksikliği bir hastalık değildir. Sizin kaderiniz de değildir. Hayata gözünüzü açtığınız zaman karşılaştığınız durumlar sizi kendine güvenmeyen biri haline getirmiş olabilir. Kimse sizi dinlememiş, sevmemiş, anlamamış ve hatta sizinle dalga geçmiş bile olabilir. Her ne yaşadıysanız, bu duruma teslim olmak zorunda değilsiniz.

Kendinize olan güveninizi adım adım inşa edebilir ve hak ettiğiniz mutlulukla ve başarıyla dolu bir yaşama kavuşabilirsiniz. Şimdilik sadece buna inanın yeter!

Gerisini, birlikte halledeceğiz...

Dikkat! Yüksek ÖzgüvenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin