Göğsümün sol yanındaki Karıncalanmanın yerini rock müziğinin ritmik melodisi gibi bir ses alırken ellerime ve yüzüme gidemeyen kan yüzünden sararmıştım.
Adımlarım sanki sonsuz bir yolun üzeriymiş gibi bitmek bilmiyordu. Sanki saatlerdir kısır bir döngü içerisinde gibiydim. Dönüp dolaşıp geldiğim yer uzun uzun ağaçların ve mezarların olduğu yerdi.
Geniş ve iki tarafında da geçmiş insanları kabirleri bulunan yolun sağ tarafında bir ev vardı. Oldukça ürkütücü olan bu yer aynı zamanda yaz ayında olmamıza rağmen tüylerimin diken diken olmasına yetiyordu soğuğu.
Gördüğüm bu kabusların kabusundan uyanmak için kendime attığım okkalı bir tokat, soğuk havadan hissizleşen yanaklarımda sade bir ses meydana getirdi.
Etrafımda kuyruğunu yakalamaya çalışan ufak bir köpek gibi dönüp dururken gözlerimi alan bir ışıkla sendelenip asfalt zemine kapaklanmam bir oldu. Etraf bir yandan dönerken bir diğer yandanda üzerime gelen araba ani bir frenle durdu. Gecenin zifiri karanlığında zayıf bedenimi görmeyip üzerimden geçeceğini zannederken arabanın farları söndü ve kapının açılma sesi duyuldu. Ardından gelen ayak seslerini dinliyordum. Artık arabanın varlığını biliyordum fakat göremeyeceğim kadar karanlıktı. Bana yaklaşan bir bedenin varlığından habersizdim ki kolumdan tutuldu.
Gözlerimi araladığımda odanın içerisini saran tik tak sesi yankılanıyordu. Çevreyi incelemeye çabalayan gözlerimin görebildiği tek şey bir odaydı. Normal bir oda. İlk gördüğüm başımı kaldordığımda tavana özenle dekore edilmiş saatti.
02.11
Başımı sola doğru çevirdiğimde aynadan yansıması görülen çalışma masasındaki bedendi. Gecenin bir körü ve görmüş olduğum rüyadan sonra içimi saran korku bir an olsun nefesimi tutmama yetmişti. Elimi kaldırıp alnımı sildim. Baştan aşağı sucuk gibi olmak bunun anlamıydı sanırsam. Terlemiştim. Gördüğüm rüyaydı. Kabustu. Daha beteriydi. O soğukluk hala bedenimi işgal ederken derin bir nefes verdim.
Kezzap'ın arkasını dönüp yanıma gelmesi birkaç saniye sürdü. Gözleri yüzümü süzerken "İyi misin?" diye sordu.
"Sanırım." dedim nezleli karga gibi çıkan sesimle. Beynim son olanları hatırlamaya çalışıyordu. Gözlerimi kapatıp bir kez daha alnımı sildim.
Kezzap kapıyı açıp "Pavey!" diye seslendi. Kezzap'ın odasındaydım sanırım diye düşündüm. Nerde olacaktım ki? Buradaki saçmalıkların deyimiyle onundum ben.
İçeriye giren beyaz önlüklü doktor olduğunu düşündüğüm genç Kezzap'ı selamlayıp adımlarını bana doğru atmaya başladı.
"Kendini nasıl hissesiyorsun Elfida? Ağrıyan bir yer yada miden bulanıyor mu?"
Başımı hayır anlamında salladım. Ağzımda gerçekten acı bir tat vardı bu yüzden tek kelime etmek istemiyordum.
"Dün tansiyonunu ölçtüğümde oldukça düşüktü. En son ne zaman yedin Elfida?"
Elfida ne be salak?
Sahi ben ne zaman yemek yemiştim? Buraya geldiğimden beri ağzıma tek lokma koymamıştım. Dersten, Ketçap'ı övmekten buna sıra kalmamıştı. Ama acıktığımı da hissetmemiştim.
"Sanırım 2 gün önceydi." dedim kolumdan nabzımı ölçerken. Gözlerimi Kezzap'a çevirdiğimde Pavey arkasında durmuş hareketlerini özenle inceliyordu. Pavey'in kolumda gezinen parmaklarında gidip geliyordu gözüme.