Multimediadaki parça Glasperlenspiel - Geiles Leben
Pelin
Bulut'un evde yarattığı gerginlik aradan dört gün geçmesine rağmen hala aynı kalmıştı. Daha bana bile sormadan babama benimle evlenmek istediğini söylemiş, bu da yetmezmiş gibi beni İstanbul'a geri götüreceğinin mesajlarını vermişti. Yani çok iyi başarmıştı başta babam olmak üzere bütün aileyi sinirlendirmeyi. E sonrasında babam da doğal olarak Bulut ile görüşmemden hoşlanmadığını açık bir şekilde belli etmişti ama sözlü olarak bana bir sınırlama getirmemişti.
Başta ben de Bulut'a tepkiliydim, evet. Fakat onun da zamana ihtiyacı vardı. Uzak olmamızı kabullenemediğini biliyordum, kolay değildi ikimiz için de. Aynı zamanda benim de ailemi tanımam gerekiyordu. Dediğim gibi zaman gerekiyordu, bir şey söylemek için, bir karar vermek için çok erkendi. Sorun da burada başlıyordu işte. Bulut birkaç ay öncesini şimdiden görmek istiyordu, beklemek için gerekli sabrı yoktu.
Potsdamer Platz'a geldiğimde saatime baktım, saat neredeyse 10'du ve hava karardığı için tepedeki ışıkları açmışlardı. Mekanlardan birinden gelen hafif bir müzik kulaklarımı doldururken derin bir nefes aldım.
Düşünecek o kadar çok şey vardı ki... Bir sene önceki Pelin ile şu anki Pelin arasında dağlar kadar fark vardı. O zamanlar bana bırakın Berlin'e gideceğimi, İstanbul'da yaşayacağımı söyleseler bile inanmazdım. Hayatım hakkında bilmem gereken şeyleri o kadar geç ve ani öğrenmiştim ki her ne kadar her şey şimdilik yolunda gözükse de bazen böyle bir durup düşünmem gerekiyordu algılamam için.
Belime sarılan kollarla kendime geldiğimde refleks olarak arkamı döndüm ve göz göze geldik.
"Korkuttun" dedim nefesimi dışarı vererek.
Hafiften gülümser gibi oldu, ışıklandırma yüzünü aydınlatırken ifadesi nefes kesiciydi.
"Biri sana böyle sarılıyorsa o benimdir zaten"
Gözlerimi devirdim ve kolundan tutup köşedeki kahve dükkanına doğru sürükledim. Çok geç olmadan eve dönmem gerekiyordu.
Üst kata çıkıp cam kenarındaki masaya oturduğumuzda soğuk kahveyi tutmaktan üşüyen parmaklarımı ovuşturdum.
"Eee nasılsın?" dediğimde sandalyesini bana doğru çekti ve aramızdaki mesafeyi kapattı. "İyi diyelim iyi olsun"
"Bazen ne zaman ciddi olduğunu anlamak zor" dedim gülümserken. Parmaklarının ucuyla saçlarıma dokunurken detaylı bir şekilde yüzümü inceliyordu. Hafiften utandığımı hissettim.
"Seninle evlenmek istediğimi söylerken ciddiydim" dedi hafiften gülümseyerek.
"Fakat ne hikmetse bana sormadın istiyor musun diye, direkt babama söyledin" dediğimde istemsiz bir şekilde kaşlarımı çatmıştım.
Yerinde doğrulduğunda aramızdaki mesafe biraz olsun açılmıştı. "E soruyorum işte şimdi" dediğinde bir anlık şaşkınlığımı görüp gülmeye başladı. "Şaka yapıyorum. Hadi seni eve bırakayım, babandan da özür dileyeyim"
Bu kez iyice şaşkın bir şekilde ona bakarken inanmadığımı fark etmiş olmalı ki "ciddiyim" dedi. Altından kolumdan tutup beni kaldırdı, "gidelim bir an önce, kahveni yolda içersin"
Samimiyetine inanıyordum ama yine de bu aniliğinin şüphe çekici bir tarafı vardı. Tabii ki hayır, gitmeyelim de diyemezdim ya inanmamazlık yapamazdım ona. Fakat ister istemez de stres olmuştum, babam ile Bulut arasındaki başka bir tartışmayı daha kaldıramazdım.
Yaklaşık 15 dakika sonra evin önündeydik. Biten kahve bardağını çöp tenekesine attığımda Bulut'a gergin bir bakış attım.
"Sorun yok Pelin, rahat olabilirsin. Kötü bir şey olmayacak" dediğinde elimden tuttu ve birlikte apartmana girdik. Apartmanda öyle bir sessizlik vardı ki resmen korku filminde gibiydim. Evin kapısının önüne geldiğimizde zile bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 2 : Berlin
Teen FictionMum Işığı serisinin ikinci kitabıdır. Çağrı ile geçmişini öğrenen Pelin için gerçek kimliğiyle yüzleşme zamanı gelmiştir. Ve elbette bu yüzleşme bir seçimi de beraberinde getirmektedir: gitmek ya da kalmak. Çağrı'nın yokluğuyla Pelin eski savunmas...