Hala Krystal'ın ölüm haberini atlatamayan, Jongin 1 hafta boyunca izinliydi. Ve, ben de onun yanında olup, ona destek olmak için merkezden izin almıştım. Jongin'e baktığımda yüzünde pişmanlık vardı. Neden olduğunu bilmiyordum, Krystal öldükten sonra ne tek kelime etmiş nede bana bakmıştı. Onun ses tonunu, gülüşünü dahi özlemiştim. Günlerce yemek yememişti. Sürekli gözleri doluyor ve ağlıyordu. Ona her şeyi sormak istiyordum, ama şu anda üstüne gitmemek en iyisiydi. 3 gündür ev sessiz ve bomboştu. Sanki ikimizde yok gibiydik. Sessizliği dolduran tek şey dışarıdan gelen araba sesleriydi. Bu saatlerde Seul hep hareketli olurdu. Herkes eğlenir, gezer ve kahkalar eşliğinde sokakta bağıra bağıra şarkı söyleyip dans ederlerdi. Herkesin aksine Jongin ve ben, evde oturup sessizliği dinliyorduk. Bazen bu sessizlik, yanlızlık ve karanlık insana iyi geliyordu. Jongin'i anlıyordum, sevdiğin birini kaybetmek gerçekten acı bir şeydi. Ailemi, dostumu kaybetmiş olmam bu acıyı yaşamış olduğumun göstergesiydi. Bu acıyı, sadece yaşayanlar anlardı. Bu hayatta her istediğin olabilir, her şeyin bir çaresi olurdu, ya da zamanla geçerdi. Ama ölüm hiçbir şekilde geçmiyordu. En acısıda öldükten sonra diğer insanların hiçbir şey olmamış gibi yaşamasıydı. Dünyadaki insanlar, bencildi. Kendilerinin mutluluğunu düşünecek kadar bencillerdi. Kabul ediyordum, Krystal iyi bir insan olmayabilirdi. Ama dediğim gibi o da, bir insandı. Çoğunun aksine yaşamayı hak eden genç bir kadındı. Ne kadar anlaşamasakta, ne kadar birbirimizi sevmesekte Krystal ölmeyi hak etmiyordu. Merkezdeki herkes ilk gün ağlasa, şaşırsada ikinci gün o ağlayan herkes, hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam etmişlerdi. Hayatın kanunuydu. Ölenle ölünmüyordu. Jongin'i ilk defa böyle görüyordum, gerçekten gözlerinden pişman ve üzgün olduğu okunuyordu. İçimdeki sesi, yenemeyerek meraklı tarafımın dediği gibi her şeyi soracaktım. Artık sessiz kalmak istemiyordum, artık bu karanlıkta Jongin'in göz yaşlarını görmek istemiyordum.
"Jongin." dediğimde, bana bakmadı. Hatta yerinden bile kıpırdamadı. Ama duyduğuna emindim.
"Jongin, anlat bana. Böyle susarsan acın daha çok büyür anlat, ağla. Benimle acını paylaş. Unutma, ben senin hep yanındayım."
Tereddütle, "Hep mi?" diye sordu.
"Evet, hep."
Gülümsedi. İnanamıyordum, kaç günün ardından gülümsemişti. O yüzündeki gülümsemeyi o kadar özlemiştim ki anlatamam.
"Hep gülümse Jongin. Sana gülmek çok yakışıyor."
"Kyungsoo, sana bir şey söylemek istiyorum" dedikten sonra konuşmasına devam etti. "Bunu şimdi söylemek doğru mu bilmiyorum. Ben sensiz yapamıyorum Kyungsoo. Ne zaman senden vazgeçmeyi denesem yine kendimi sen de buluyorum. Seni o kadar çok seviyorum ki yüzünü, mimiklerini ezbere bilecek kadar. O kalp dudaklarını, büyük gözlerini ve minik bedenini o kadar çok seviyorum ki. Kyungsoo, belki şu an anlattığım her şey garip geliyor olabilir hatta benden iğreniyor bile olabilirsin. Ama bunu artık sana açıklama zamanım gelmişti. Ben sana aşığım Kyungsoo. Her hareketine, her davranışına aşığım. Şimdi bana soracaksın Kyungsoo, bana aşıksan neden Krystal ile sevgiliydin diye. Haklısın bunu öğrenmek senin hakkın. Neden mi sevgiliydin Kyungsoo, çünkü onda kendimi gördüm. Onun gözünde çaresizliği gördüm. Benim yaşadığım acıyı o da yaşıyordu. Tek taraflı aşk o kadar acıdır ki Kyungsoo, insanı deli edecek kadar. Hiç sahip olmadığın birini kıskanacak kadar ya da hiç kokusunu içine çekmediğin birini özleyecek kadar delirirsin. Krystal'da kendimi gördüm Kyungsoo. Senin için yaşadığım her şeyi o da bana karşı yaşıyordu. Tek taraflı aşkın bu kadar acı olduğunu bildiğim için ona bunu yaşatamazdım. Zaten ilk başından beri seni sevdiğimi biliyordu. Ama susuyordu. Çünkü Kyungsoo, sevdiğin birini her haliyle kabul edersin. Ben seni, her şeyinle kabul ettim Kyungsoo. Sen başkalarıyla konuşurken kıskançlık krizlerine girip, ağladığım günler bile olurdu. O zaman Krystal yanıma gelip bunu yapma kendine zarar veriyorsun derdi. İşte Krystal ile tek farkımız buydu Kyungsoo. İnsan sevdiği için acı çekerdi, sevdiği için kendine zarar verirdi hatta insan gerçekten kalpten seviyorsa, kendi canına bile kast edebilirdi. Ama o bilmiyordu Kyungsoo, gerçekten sevmeyi bilmiyordu. Krystal'ın gözünde aşk, hep mutlu olmaktı. Aşk bu değildi, Kyungsoo aşk her hissi yaşamayı talep ederdi. Aslına bakarsan biz Krystal ile apayrı insanlardık Kyungsoo. Ben onu sevmiyordum, deniyordum ama olmuyordu. Onu bir arkadaştan öte göremiyordum. Ve bunu ona açıklamak istedim, o gözlerindeki perdeyi indirmek istedim, o gün ona ayrılmak istediğimi söyledim. Bana neden kendisini sevmediğimi sordu. Cevap veremedim, bilmiyordu ki, insanlar seveceği kişiyi kendi seçemezdi. Olmuyordu Kyungsoo, kalp kimi seçerse onu seviyordu insan. Onun yanında heyecanlanıp, onun yanında gülüyor, onu kıskanıyordu. Bunları söyledikten sonra Krystal trafik kazası geçirdi Kyungsoo. Ben ona aşık olmasam bile onu arkadaşça çok fazla seviyordum. Ve ölmesinin tek sebebi bendim. Bak, Kyungsoo seven insan sevdiği insan için ölebilir demiştim ya, o benim için ölmüştü. Pişmanım, üzgünüm Kyungsoo. Düşünüyorum, onu gözlerimin önüne getiriyorum hiçbir şey hissetmiyorum ona karşı Kyungsoo olmuyor. Ama seni gördüğüm anda kalbim yerinden çıkıcakmış gibi oluyorum. Göz göze gelmemiz için içimden dua ediyorum. Ve seni görünce istemsiz yüzümde gülümseme oluşuyor. Bu hissin adı aşk Kyungsoo. Ve bu hislerin hiçbirini Krystal'a karşı yaşamadım. Lâkin Krystal'da bana karşı yaşamadı. Biliyordum Krystal, beni değil başkasını seviyordu. Bunu anlamam uzun sürede olsada, beni sevmiyordu Kyungsoo. Bana karşı hissetikleri yalandı. Zorla benimle olduğunu biliyordum. Hani dedim ya, seven insan sevdiği için ölür diye, inanmıyorum Kyungsoo, Krystal benim için ölecek kadar aptal değildi. Bu işin içinde bir iş vardı. Bana son sözleri neydi biliyor musun Kyungsoo? Sana her baktığımda seni Kyungsoo'ya bakarken yakalıyorum demişti Kyungsoo. Ben de her ona baktığımda Amber'a bakıp gülümsediğini, hatta telefonunda Amber ile mesajlarını gördüm. Ben Krystal'ın ya da bir başkasının sandığı kadar aptal değilim Kyungsoo. Her şeyi anlayabilicek yaştayım. Ve Kyungsoo, sen söylemesen bile Krystal'ın katile yardım ettiğini biliyorum. Nede olsa ben bir komiserim Kyungsoo. Bunları bilmeyecek kadar aptal değilim. Fakat Kyungsoo, sana aşık olacak kadarda aptalım. Senin için ölecek kadar hatta seni bir eve kilitleyip başkasıyla konuşdurmayacak kadarda kıskancım. Ben seni seviyorum Kyungsoo. Sana aşığım. Anlıyor musun? Sen benim gökyüzümsün. Ne zaman kötü hissetsem, kendimi sen de buluyorum. Ne zaman iyi hissetsem kendimi seninle gülüşürken buluyorum. Ben penguenime ayıcık olmak istiyorum. Ben artık seninle rahatça konuşabilmek istiyorum. Ben artık mutlu olmak istiyorum." derken, gözümün dolduğunu fark ettim.
"Seni seviyorum, Jongin. Hatta senin sevdiğinden daha fazla seni seviyorum." dedikten, sonra ona sımsıkı sarıldım. Gökyüzü karanlık, odamız karanlıktı, ama bizim sımsıkı bedenimiz bir güneşten daha aydınlık ve daha sıcaktı. Jongin, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Şu ana kadar tattığım en güzel tat dudaklarıydı. Gece, kırmızı şarapımızı içerken öpüşüyorduk.
Evet, sonunda Jongin ve Kyungsoo'yu kavuşturdum. Yok mu yazara bir alkış? Herkese KaiSoo'lu günler. 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who is next || KaiSoo
FanfictionOrada kanlı bir kağıt duruyordu, kağıdı almak için eğildim. Kağıdı elime alıp katilin yazdığı nota baktım. "Sıradaki kim?"