Bugün bir ayna gördüm, içinde ben yoktum.
Uzak kaygılar, yakın sebepler vardı.
Sanki ben değil ama çok benzer,
Bugün simsiyah bedenler, karmaşık düğümler...
Beyaz kar damlaları vardı koyu renk kabanların üstünde.
Beyaz saçları ve beyaz bir yüzü aynaların.
Sefil baykuşlar kaçıştı dolunay civarlarına.
Bugün sopsoğuk odalar, kimsesiz hayatlar vardı.
Bir şiirle başlayayım dedim. Evet yazıyorum hala kendi çapımda. Neyse ne... Bir kaç saatlik ömrüm kalmış desem, bana ne anlatırdın? Hani yanımda olsan, gelmiş olsan, elimi tutarken, desem ki, bir kaç saat sonra gideceğim ben, ama öyle bir gitmek değil, ellerim soğuyacak, tenim moraracak, gözlerim kapanacak, soluğum kesilecek ve kalbim duracak. Ne söylerdin bana? Film izlerdik belki ya da güzel müzikler eşliğinde güzel yemekler yerdik. İlk ve son. " Ama konuşmayalı çok oldu, en iyisi sen başla anlatmaya. Sadece böyle baksan da yeter ama son bir kaç saat, sesini de duymaya ihtiyacım var. Gözlerin dolmuşken, benim için titreyen dudaklarından son bir kaç hikaye sana dair, bilmeye ihtiyacım var. Neler yaptın anlatsana, en son hangi kitabı okudun?Bunlardan bahset. İyi bir insan olmadığımı söylemiştim, inkar etmiştin. Hala öyle mi düşünüyorsun? Ya da düşüncelerini boşver, hislerinden bahset. Nolur biraz bahset, duymaya ihtiyacım var. " Geleceksen eğer saatimi geri alacağım. Geciksin biraz ölümüm. Ölüme olan arzumu bile dindirirdin şimdi olsan... Nasılsa öleceğim deyip şu pencereden atlasam mı acaba işi ecele bırakmayıp? Ama yine de insanın içinde bir umut oluyor biliyor musun. " Ya ölmezsem? Ya gelirsen? "
Ne halde olduğumu bilmiyorsun. Tamam ölümcül bir hastalığım yok, fakat içimde o pencereden atlamamı engelleyecek bir umut da kalmadı. Gerçek hastalık bu. Beni tanıyor dediğim herkesi kaybettim, biliyorum sandığım herkes gitti. Çok zor oluyor, bilmiyorsun. Ne istiyorum? Hayatım bu kadar meçhulken, kendi sonumu yazabilmek istiyorum. Sürekli kendime aynı şeyleri yaşattıktan sonra ne anlamı var ki tüm bunların... Müdahale ettikçe bozduğum bir şeye dokunmaya cesaretim kalmadı artık. Uzun zamandır ilk defa memnunum aslında hayatımdan. Çabalamayı bıraktıktan sonra; hani işten güçten geldikten sonra evindeki en sevdiğin koltuğa oturur ve derin bir soluk alırsınya, o solukla derin bir oh çekersin, işte öyle rahat hissediyorum. İyi veya kötü, elimden geleni yaptım. En iyisi değildi belki ama en kötüsü de değildi, olacak olanıydı. Başa sarsan yine aynı şeyler, pişman değilim yani. Gerçek ve doğru, mekana, şartlara, kişiye göre değişir. Zamana göre değil. Aynı yerden başladıktan sonra, aynı yerde bitirmek zorundasındır.
Bu başlangıç noktasından beri rast gelen herkesten özür dilerim. Bana tahammül etmenize gerek yoktu fakat oldu bir kere. Minik, sevimli lekeler bıraktım hayatınızda ve gidiyorum. Bu bir intihar mektubu değil. Çünkü yapmaya karar verdiğim şey intihardan çok, bir yok oluş. Ama sizin için ölmüş olacağım, orası ayrı. İntihar daha trajik sanki. Bense öyle bir durumda olduğumu düşünmüyorum. Sonuçta ters giden hiçbir şey yok. Yoktu yani... Neden böyle bir şeye kalkıştım ben de bilmiyorum. Peki ya neden kalkışmamalıydım? Bir sebep yoktu ki, hiçbir şeyin bir sebebi yoktu. Ne yaptığım kötülüklerin ne de bulduklarımın. Ben böylelikle bir şey seçememeyi seçtim. Başka çaresi yoktu çünkü, her seferinde kendime aynı şeyi yaşatamazdım. Yaşamak... Nasıl yaşanıyor ama değil mi? Delicesine, debelenircesine. Ben uğruna çırpındığım her şeyden vazgeçtim. İntihar değil bu, yok oluş. Çünkü intihar olsaydı kanlı cesedim oracıkta yatıyor olurdu. Fakat tam bir boşluk yarattım oracıkta, bulunduğum yerde bir anda beliren, upuzun bir boşluk. Kaç kişinin umrunda olabilir? Öyle sevmeyen de yok beni aslında, ama kaç kişi haftalar veya aylar sonra mutluluğundan vazgeçip bir an olsun benim için üzülür? Üzülmeyin, olmayan bir şeye üzülmeyin. Sonradan hiç olmamış gibi yapacağınız bir şey için göz yaşı dökmeyin. Gerçekten.
Gidesim vardı ne zamandır zaten. Fakat gitmemi sağlayacak her şey biraz uzaktaydı. Bir gemi lazımdı önce. Hayalim buydu. Tonlarca kitap, yiyecek; saatlerce film, müzik; bir de ben. O kadar şey arasında yine ben fazlalık olurdum kesin. Çünkü zihnim kalabalıktı bir kere, kalbim onlarca insanla doluydu. Gitmek istiyordum fakat, gidemeyişlerim hep içimde kaldı, ben de oracıkta kaldım. Tek yapabildiğim geceyi beklemek ve belki de tenha bir otobüse atmaktı kendimi. Elimden gelen, bozuk yollarda cama yaslamak kafamı ve hırpalanmaktı bu sarsıntılı otobüs yolculuğunda. Yetinmekti sağa sola dökülen düşüncelerle. Daha fazla ıssızlık gerekiyordu gerçekte, daha büyük bir darbe gerekliydi kafamın ortasına. Ben de bu yolu seçtim. İntihar değildi bu, sadece beynimi ihya ettim. Karanlık bir ormanda, soğuk bir ağacın gövdesine sığınıp sabahı beklerken kayboldum ben. En büyük darbe, saatlerce düşünmekti benim için. Sadece bu, yetmişti.
Bir baykuş olup, karıştım dolunaya.
Kimse haber alamadı sonra benden.
Kimse de merak etmedi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hoşça-kal
HumorSen bulutlara piyano çal yine, düşen damlalara isim ver, nefes alışını duyabiliyorum. Ve kafamın içi, hala bir peyzajdan farksız.