Her şeyin bir sonu var.

172 11 6
                                    

Seninle, dördüncü yılın da sonuna geldik çingene. Gülümsüyorum. Neredeyse bi masal gibi geçen, hayal mi yoksa anı mı ayırt bile edemediğim onlarca güzel, hüzünlü anı var elimde. Mutlu olmalısın.

Çünkü başardın. Çoğu kimsenin hiç yapamadığını yaptın, bir insanın hayatını tamamen değiştirdin, farkında değildin, ama yaptın bunu. Ömrü boyunca seni hatırlayacak, seninle yaşadıklarını düşünerek hayatına yön verecek ve yaptığı her şeyde senden bir parça katacak olan birine sahipsin çingene. Böyle bişeye sahip olmayı nasıl başarabildin?

Şimdi doğrudan sana dair son yazılarım olabilir belki bu ama içimdeki küçük kızın avuçlarında kokun hep kalacak. Gözlerimi kapadığımda o koku anılarımdan çıkıp burnuma süzülecek. 

Ne güzel değil mi?

İçimde garip, küçük, bir sızı var. Mum ışığı gibi ya da ateşböceği. Mutluyum, seninle tanışabildiğim için ve bişeyler paylaşabildiğim için ölesiye minnettarım. Ama üzüntü, üzüntü karanlık, siyah, koyu mavi ya da. Mum ışığı elbet söner değil mi? Ateş böceği elbet ölür? Her şey biter değil mi? Biter bitmesi gerekir, sonsuza kadar süren tek şey varlığına bile emin olamadığımız tanrıya ait değil midir?

Yalnızlık sonsuzdur belki yalnızlığıma sarıp sarmalasam sıkıca seni, sen de sürer misin sonsuza kadar? 

Bunlar basit bı kızın parmaklarından dökülen basit aşk sözcükleri çingene. Basit. Hiç okumadığını, asla okumayacağını bildiğim halde neden sana isimsiz mektuplar yazmaya devam ediyorum? 

Aşk insanı böyle mi delirtir? yoksa bu yalnızlık mı çıldırtan insanı?

İnsan iki kişiliktir çingene. İki kişilik. biri diğerinden koptuğu anda sonsuz yalnızlığa mahkum olur. Tıpkı sen gittiğinde ben, ben, asla tam hissedemediğim gibi. İnsan kalbini hem böylesine kırıp böylesine çoşkuya boğabilir mi? Aşk böyle bişey mi? İnsanı delirtir mi? Yoksa duygular asıl sahiplerimiz mi?

Bilmiyorum çingene. Bilmiyorum. Senin de benim gibi basit bi insan olduğunu bildiğim halde, beni nasıl böylesine etkileyebildğini, kendine nasıl böyle sıkıca bağlayabildiğini, inan bilmiyorum. 

Senin de herkes gibi kahverengi saçın var mesela. kahverengi gözlerin. herkes gibi tenin herkes gibi burnun var. Neden ben seni bir titan, hatta bir tanrı gibi görüyorum çingene? Neden o sıradan gözlerin benimkilerle buluştuğunda defalarca ölüp diriliyorum? Neden o sıradan teninin kokusunu aldığımda, sanki tanrının huzurundaymışım gibi istemsizce titremeye başlıyorum?

Dört yıl çingene, dört yıl. Kanser gibisin, keşke “erken” teşhiş edebilseydim senin varlığını da, kurtulsaydım. İzin vermeseydim benliğimi tamamen ele geçirmene. İzin verdim.

Sana izin verdim. Kalbimi söküp almana, ruhumu bağlamana, beni üzmene ve kendine aşık etmene izin verdim. Seve seve izin verdim üstelik. Şimdi bu his acıtsada, mutluyum biliyor musun? Bu aşağılık bi sapkınlık, bağımlılık, ağır bi alışkanlık, histeri, şizofreni.

Aşk bi uyuşturucu mudur yoksa şizofreni mi? 

Şimdi bu da, her şey gibi, rüzgara karşı yakılmış çaresiz bir mum gibi, sönüyor, bitiyor. Sönen alevin dumanı süzülüyor ay ışığında ve nefesimi seninle beraber bir daha almamak üzere tutuyorum. 

Hoşça-kalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin