Gecenin sessizliğiyle örtünmüş ormanda, nehir yolunda ilerliyordum. Bu orman benim için çok önemliydi, burada doğup burada büyümüştüm. Burada ağlamıştım, ilk defa burada attan düşmüştüm. Hani huzur bulduğunuz ortamlar olur ya; mesela bir şefkatle sizi kucaklayan annenizin yanı, dostunuzla konuştuğunuz bir ortam, babanızın gece yatmadan önce sizin üstünüzü örtmesi.. olmadı. Yapamadım, ben bu ormanda ağaçlardan şefkat aldım, nehirle dertleştim, rüzgar bedenimi örttü. Burası uzun ağaçların, mavi nehirin, kırmızı-sarı-yeşil tonlarını barındıran yaprakların, binlerce hayvana ev sahipliği yapan yerdi. Nasıl huzur bulamazdınız ki?
Sessizce yürürken rüyam aklıma geldi, ordaydım. Nehirin yanı ağaçların bitiminin olduğu yer. Ürperdim ve ilerledim,ilerledim.. Sonbaharın habercisi olan yere dökülen kurumuş yaprakların üstünde benim ayaklarımdan çıkan sesle beraber arkamdan gelen ses daha baskındı. Yavaşça arkama döndüm, o yani Kral Amir'i görünce yüzüm soru dolu bakışlarını atmaya başlamıştı bile. "Neden beni takip ediyorsunuz?"
Hafifçe güldü, başını yere eğip kaldırdı. "Kraliçe emri diyelim." Adamı süzdüm, üstüne giydiği, arkası uzun kırmızı ceketinin üstündeki altın rengi işlemeleri, yakaları kabarık beyaz şifon gömleği ile tam kralı andırıyordu. "Amacım sizi korkutmak değildi küçük prensesim, sadece sizinle arkadaş veya aile ortamı kurmaktı. Siz hangisini tercih ederseniz." Tam arkadaş olarak kalmamız resmiyetimizi korumamız gerektiğini söylemek için cümlelerimi düşünüyordum ki arkasından gelen hırlama sesiyle hafifçe eğilip baktım. Oydu, rüyamda gördüğüm kurt. Postu beyaz,iri ve biri diğerinden farklı ama aynı varlığa ait gözler. Ne olduğunu şaşıran Kral Amir benim çığlığımla daha da dehşete düşmüştü. Vücudum benden bihaber koşmaya başladı. İki elimle kabarık eteğimden tutup kaldırdım, evet böyle daha iyiydi. Rüyam aklıma geldikçe etrafıma bakıyordum ama o yalnızdı. Arkamı döndüğümde kurt bacağımdan tutunup benim üstüme çıktı. Bakıyordu, sadece bakıyordu. Burnunu iki kez içine çekti, biraz daha yaklaşıp kokladı. Gözlerine baktıkça rahatlıyordum. Çok büyüktü. Ben ona dalmıştım, ne rüzgarı hissediyordum nede nehirden gelen su seslerini duyabiliyordum. Bir anda hırlamaya başladı ve arkasını döndü. Gözlerini benden ayırdığında sanki derin bir uykudan uyanmış gibiydim. Oraya baktığımda Kral Amir yavaş adımlarla bize geldiğini ama kurtun ona hırlamasıyla durduğunu gördüm. Uzaktaki tepenin arkasından gelen uluma sesleriyle o tarafa koşmaya başladı. Kral koşarak yanıma gelip ilk önce yüzüme baktı daha sonra bacağımdaki yaranın üstünü örtmek için altın işlemeli ceketini çıkardı. Bacağımı sarıp kucağına aldı. Artık yorulmuştum. Hayır bayılmamıştım, ancak hislerim hala açıktı. Şölene geldiğimizi, gürültünün sessizliğiyle son bulmasını, Kral Amir'in her tarafa emirler yardırmasını, annemin sahte nidalarını algılamıştım.
Mavi lavanta kokusu burnuma doldu. Odamdaydım. Gözümü açtığımda sağ duvarın yarısını kaplayan, balkona açılan pencereden gelen güneş ışıkları tenimi yakıyordu. Sağ bacağımda hissettiğim sızlama ile yorganı kaldırıp baktım. Krem rengi pamuklu bez ile sarılmıştı. Odamın kapısı tıklatılıp açıldı. İçeriye mavi takımıyla içeri giren Kral Amir var idi. "Küçük prensesim uyanmış. Çok korkuttun bizi." Bundan emin değildim. Belki o üzülmüş olabilir idi ama annem? Asla. Yüzünde abartılı bi ifade yoktu. Samimiydi, hareketleri doğaldı.
"Sizi korkuttuğum için üzgünüm ancak annemi korkuttuğumu düşünmüyordum."
Kaşları hafiften çatıldı ve elleriyle düşüncelerimi itiraz edercesine konuşmaya başladı. "Hayır, hayır öyle bir şey yok. Annen çok üzüldü, seni o halde görünce perişan oldu." Onu daha tanımıyordu. Bitkin düşmüşken bile duyduğum nidaların sahte olduğuna bir çeyreklik verirdim. Daha yeni tanıştığın bir insan neden seninle bu kadar yakın olmak ister ki? Annemin eskiden yani babamın ölümünden önce ki halini hatırlamıyordum. Zaten hatırlasamda bir annenin kızına yüklediği suçu bu kadar kaldırabileceğini zannetmiyordum. Ne mi oldu? Babamın ölümünün nedenini ben olduğumu düşünüyordu. Öyle birşey olmamıştı. Hatırlıyordum nasıl öldüğünü, ben yapmamıştım. O zamandan beri annem ile hiç düzgün konuşamadık. O benden kaçtı ben ondan.
Yalnız kalmıyordum artık, Kral Amir sürekli odama gelip beni kontrol ediyor daha sonra muhabbet edip çıkıyordu. İyi gelmişti, birilerinin babanız kadar olmasa da şefkatini almak. Gelip ateşinizi ölçmesi veya yorganı kafanıza kadar çekmesi. Bu bile yeterdi. Düşünüyordu işte daha ötesi var mıydı? O gelmedi. Tamam, yaram abartılacak kadar kötü değildi. Hatta aradan 2 hafta geçmesine rağmen iyileşmişti. Ama o annemdi beni büyüten kadın, bir kere hapşırsamda başımda titremesi gerekiyordu. Anne yüreği böyle değil miydi?
Ben bu düşüncelere dalmışken Meleki elindeki kahvaltı tepsisiyle gelip "Prensesim, bir ihtiyacızın var mı?" Çok şey gözüküyordu, Mutlu? Evet, fazla mutluydu. Sadece dudaklarıyla değil gözleriyle bile gülüyordu. Dayanamadım bende gülümsedim.
"Evet, bugün yataktan kalkmaya ihtiyacım var.''
"Günaydın hayatım." Annemde masadaki yerini almıştı. "Kendini nasıl hissediyorsun?''
"Neden? İlgileniyor musunuz?" Kendimi durduramamıştım.
"Bu da ne demek Lavinia. Sen benim kızımsın, bu krallığın tek varisisin. Tabiki de seninle ilgileneceğim." Kaşları hafiften çarmış gözleri öfke tohumları ekmeye başlamıştı bile.
Tamam, sakin bir konuşma yapabilirdim. "Ahh, kusura bakmayın kraliçem, ancak rahatsızlığımı dile getirmek isterim. Yaklaşık 2 haftadır yataktayım ancak hiç uğramadınız. Yaramı kontrol etmediniz veya bir ihtiyacım olup olmadığını sormadınız. Şimdi hatırladım, siz zaten babam öldüğü günden sonra hiç bana anne gibi davranmadınız ki. Ne bi şefkat ne bir sevgi. Herşeyi esirgediniz. Şimdi kalkmış sana karşı ilgiliyim mi diyorsunuz. Babamın ölümüyle suçladınız! Senin eşin, hayat arkadaşın olabilirdi ancak o benim babamdı. Bu halkın kralıydı. Artık beni fark edin!" Sakin mi demiştim? Hayır, sakin değildi hemde hiç. Boğazımdaki tahrişliği giderebilmek için masadaki üzüm suyundan biraz içtim. Sakince tabağımdakileri bitirmeye başladım. Bunun yanında Kral Amir ne yapacağını şaşırmış bakıyordu.
Sandalyenin zeminde çıkardığı hafif tiz ses ile annemin masadan kalkıp gitmesi bir olmuştu. Yüzündeki ifade bozguna uğratılmış bi savaşçı gibiydi. Kral Amir sağ elinin iki parmağı ile sakalını okşuyordu. Yüzündeki dalgın ifade ile masadan oda kalkmıştı.Acaba hala evlenecekler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KAPANI
FantasyKılıcımı iki elimle yukarı kaldırdım, gözlerimi bir an olsun onun gözlerinden ayırmadım; Kılıcı hızlıca indirirken mutluluğun beni esir almasıyla kahkaha atmaya başladım..